DÜĞÜN MÜ?


Hafta sonu Bursa'daydım. Dayımın torununun düğünü için. Yazılarımın takipçisi olanlar bilir, benim bir dayı kızım vardı, Neşe ablam. Onu talihsiz bir trafik kazasında kaybedeli bu ağustosta yirmi yedi yıl oldu. Neşe ablamı kaybetmenin travması yıllarca sürdü bende, hâlâ sürüyor, bitmedi, bitmeyecek gibi.
Düğünü olan kızımız Neşe ablamın yeğeni. Ölümünden sadece bir kaç yıl sonra doğan ve Allah'ın sanki, "Onu aldım sizden, ama tıpa tıp ona benzeyen bir yeğen verdim, unutmayasınız diye" deyip özene bezene yarattığı bir güzellik. Bir insan bu kadar mı benzer teyzesine? Her bakışımda gözümün önünde hep Neşe ablam, hep anılar, hep gözyaşı...
Düğünleri sevmem, kendimi bildim bileli nikah taraftarıyımdır. Hep zorunluluktan gitmişimdir düğünlere. Bu düğün için de aynısıydı; çok sevdiğim insanlar olmalarına rağmen yine aynı zorunluluk duygusuyla düştüm Bursa yollarına.
Düğünde yaşdaşım olan bir kadınla tanıştım, gelinin babasının hala kızıymış. O da benim gibi düğün sevmediğinden kafeteryada çay içiyordu, tanıştırdılar, konuşmaya başladık. Konu, topuklu ayakkabıların ayaklara verdiği hasar üzerineydi önce. Ayağında oluşan kemiği aldırmış, nasıl zor olduğunu anlatıyordu, sonra burun estetiğine geçtik, nasıl olduysa. Burnunu beğenmediğinden ameliyat ettirecekmiş. Oysa tam da yüzünü tamamlayan bir burnu vardı ve farkında değildi. Bol bol da kahkaha atıyorduk, iyiydi yani sohbetimiz. Fakat öyle bir yere geldi ki, şaşırdım demek hafif kalır. Bir ailenin başına bu kadar mı felaket gelir? Hani dizilerde biraz da reytingi artırmak için kahramanların başına her türlü felaket getirilir ya, biz de, bu kadar da olur mu canım? deriz ya, aynen öyle.
On dokuz yıl önce annesi balkonda çiçek sularken başı dönüp üçüncü kattan düşmüş, bilinci açık şekilde hastaneye götürülüp ameliyat edilmiş, ancak iç kanamadan ölmüş.
Bir yıl sonra kız kardeşinin bir buçuk yaşındaki oğlu terasta oynarken, üzerine baca düşmüş, evet bildiğiniz beton baca ve oracıkta ölmüş. "Annemin ölümünü unutturdu bu ölüm" dedi.
Dört yıl önce ablası kırk altı yaşında kalp krizindne küt diye gitmiş. Ama bunun öncesi var, ablasının kocası kansermiş ve dokuz ay içinde ölmüş. Peşinden de o kanser kocanın babası. Bu kadar üzüntüye dayanamamış kadın. Üç de çocuğu varmış, hem annesiz hem babsız hem de dedesiz kalmışlar. Üstelik çocuklardan biri epilepsi hastasıymış. O da yanımızdaydı bir ara. Ay parçası gibi güzel bir kız, yirmi sekiz yaşındaymış, sorularıma tuhaf yanıtlar verince epilepsinin dışında bir de zeka sorunu olduğunu anladım. O kadar tatlıydı ki, "Senin adın ne?" soruma, "Özlem, güzel değil mi, güzel benim adım?", "Yaşın kaç?" soruma, "Yirmi sekiz, ama daha küçük gösteriyorum, değil mi, küçük gösteriyorum ben?" dedi. İki kez tekrar ediyordu kurduğu cümleleri. "Nasılsınız, iyisiniz inşallah?" sorusunu da iki kez sordu bana.
Buraya kadar hayret içinde dinledim anlattıklarını kadının. Fakat, asıl bundan sonra söyledikleri tüylerimi diken diken etti. Küçük yeğeni öldüğünde kucaklamış ve bluzuna onun kanı bulaşmış. "O tişörtü hiç yıkamadım, duruyor" dedi. Ablası ölmeden önce hastanedeyken üzerinden çıkarttıkları giysilerini de bir torbaya doldurmuşlar ve bugüne kadar saklamışlar. Hiç açılmadan bir odada duruyormuş.
"Yıllarca depresyon tedavisi gördüm" dedi. Hâlâ ilaç kullanıyormuş.
O ölüm kokan giysiler o evden çıkmadan asla iyileşemez oysa. Bunları doktoruna söylemedi mi acaba?
Yaşamadan anlamak çok zor, biliyorum. Bu kadar peşpeşe ölümü kaldırabilmek de zor. Ama hayat da böyle yaşanır mı?
Anlattıklarıma bakılırsa sanki cenaze evindeydim.
Oysa düğüne gittim ben Bursa'ya değil mi?

Yorumlar

  1. Aynen Nurtenciğim, yazının başına bakılırsa düğün, ama anlattıkların ölüm.. Olsun Düğünler de, ölümler de insan olmanın hayatın gerçekleri..Neşe ablana ve yazına konu olan diğer ahirete göç etmiş insanlara Allahtan rahmet diliyorum.. Evlenen dayının torununa da mutluluklar diliyorum canım. Seni de öpüyor, sevgilerimi gönderiyorum canım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel dileklerine çok teşekkürler Hanife'ciğim.
      Evet, hayat da ölüm de insanlar için. Allah bize öyle bir güç vermiş ki, tüm bu acılara rağmen hayatı devam ettirebiliyoruz.
      Ben de seni çok öpüyorum canım.

      Sil
  2. Ne hayatlar var ne acılar yaşanıyor. Esasında herkesin yaşadığı kendine ağır gelir desek daha doğru olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru, herkesin yaşadığı kendine ağır gelir.
      Teşekkürler Leyla hanım ve selâmlar.

      Sil
  3. Geçmiş bayramın mübarek olsun canım öptüm...

    YanıtlaSil
  4. Senin de Siyahkuğu'm, sağol canım.
    Öptüm.

    YanıtlaSil
  5. Ayyyy Nurten'im kabus gibi:(((((bunca felaketin üstüste gelmesi hakikaten çok üzücü olduğu kadar çok şaşırtıcı da..dediğin gibi dizi film olsa insan inanmaz rating için yapıyorlar der..:(((yalnız sana %100 hak veriyorum o kanlı bluzü de, diğer hastane giysilerini de yıkayıp fakirlere versinler..hatıra olarak ben de saklıyorum mesela tüllü mavi şapkası, çok çok sevdiği birkaç elbisesini kuru temizleme de yaptırdım duruyor ama hastane giysileri gibi acı veren şeyleri asla görmek istemedim çok acı veriyor:(diğerlerini fakirlere dağıttım..

    dediğin gibi düğüne gitmişsin ama allakbullak olmuşsundur böyle acıları duymaktan ben bile okurken öyle oldum:(
    sevgilerimle öptüm canım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sohbet neşeliydi önce, öyle devam edecek sandım.
      Kötü, çok kötü. İnsanın içi daralıyor.
      Öptüm canım.

      Sil
  6. offf çok kötü..insan kaldıramaz.. benim başıma böyle birşey gelse intihar filan ederim herhalde.. allah korusun zaten böyle şeylerden...

    bir-iki hafta önce bi tanıdığım hamileliğinin 8. ayında doğum yapmak zorunda kalmıştı. çünkü bebek karnındayken ölmüştü. onu duydugumda bile sarsılmıştım, rüyalarıma girmişti böyle birşey başıma gelse, tahmin bile etmek istemiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın canım. Bu kadar çok acı hikayeyi hangi bünye kaldırabilir? Çok zor gerçekten.
      Sevgilerimle.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar