BELGRAD'DAN DÖNÜŞ

Beş gündür Yurt dışındaydı oğlum. Su topu takımıyla kamp yapmaya Belgrad'a gitmişti, bu akşam döndü.
Yaklaşık dört yıldır su topunun anavatanı olan Sırbistan'ın çeşitli şehirlerine gidiyorlar. Bu kez Belgrad'daydılar. Her seferin aksine bu sefer otelde değil de maç yaptıkları takım oyuncularının evlerinde kaldılar.
Her çocuk bir aileye yerleştirildi ve beş gün boyunca bizim çocukların ailesi onlar oldu. Oradaki aile ne yiyorsa onu yediler, nasıl eğleniyorsa öyle eğlendiler, antrenman havuzuna birlikte gidip geldiler. Çok büyük bir tecrübe oldu çocuklarımız için. Başka bir kültürü, yaşayışı yerinde görüp öğrendiler. En önemlisi çok iyi İngilizce konuşan ailelerin yanında İngilizce'lerini ilerlettiler.
Gelir gelmez başladım anlattırmaya; aile senden memnun kaldı mı, sen onlarla uyum sağlayabildin mi, nasıl yedin içtin, neyi beğendin, neyi beğenmedin? Belgrad nasıldı, sokakları temiz miydi, binalar büyük müydü, toplu taşıma araçları nasıldı, arabalar eski model miydi, lüks araba var mıydı?
Soru bombardımanıma maruz kalan oğlum beni öyle özlemiş ki hiç itirazsız anlattı durdu. Normalde bu kadar çok sorudan sıkılır, kestirmeden anlatır geçer.
Onun anlatımıyla Belgrad'ı biraz anlatayım size.
Öncelikle fenomen halde Türk dizileri izliyorlarmış.Şu anda en revaçta olan dizi Muhteşem Yüzyıl imiş. Bizde üçüncü sezonu gösterilen dizi orada ikinci sezonunda. Öyle Bir Geçer Zaman Ki ise henüz yeni başlamış, geçen hafta Cemile'nin Carolin'i bıçaladığı üçüncü bölüm verilmiş. Aşk ve Ceza'nın ise tanıtımları gösteriliyormuş. Gazetelerde, televizyonda okuyup duyuyoruz Türk dizilerinin dışarıdaki maceralarını, ama böyle ilk elden öğrenince şaşırdım doğrusu.
Yemekleri genellikle tavuk, sosis, pizza, bol ketçap ve mayonezmiş. Sebze yok gibi bir şeymiş. "Meyvelerin tadı da farklıydı" dedi oğlum. Kivi çok tatlıymış mesela, mandalina ise tatsız tuzsuzmuş. Domuz etini özellikle pişirmemişler oğlumu düşünerek.
Evleri odunla çalışan kat kaloriferiyle ısınıyormuş. Amerikan mutfaklı iki oda salon küçük bir evmiş. Çocukları asosyalmiş, hep evin annesiyle sohbet etmiş.
Sokaklar çok temiz, otobüsler ise çok ucuzmuş, hatta on beş yaş ve altına ücretsizmiş. Genellikle eski model ve en çok Ford marka otomobiller kullanılıyormuş. Tek tük BMW geçiyormuş sokaklardan.
Evin annesiyle Belgrad'ın tarihinden konuşmuşlar, Tito'yu öğrenmiş oğlum, orada pek de sevilmediğini söyledi. O da onlara Öyle Bir Geçer Zaman Ki'yi izlemelerini tavsiye etmiş, yetmişli, seksenli yıllarda ülkemizde olanları bildiği kadarıyla anlatmış.
Sonuçta çok memnun kalmış bu seyahatten.
Yazın da onlar bizim ülkemize gelecek ve bizde kalacaklar. Hayırlısı bakalım, biz de onlara iyi birer ev sahibi olduğumuzu gösteririz artık.

Yorumlar

  1. ayy ne güzel :) lisedeyken bizim sınıfın ispanyaya gitme ihtimali vardı aileler yanına yerleştirilip orda staj yapacaktık ama olmadı..
    oğlun için unutamayacağı anı olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. Öyle oldu gerçekten.
    Keşke sizin İspanya gezisi de gerçekleşseydi. Kısmet değilmiş.
    Sevgiler canım.

    YanıtlaSil
  3. Ne hoş hakikaten, oğlun için de değişik bir tecrübe olmuş, çocukların asosyal olduğuna üzüldüm ama (benim oğlan yeğenim de öyle daha doğrusu zor arkadaş oluyor sanırım, var yine de ta liseden birkaç arkadaşı ama yeni arkadaş edinmekte pek hevesli değil kız yeğenim ise tersi)onlar yazın size gelince Allasen sor böyle 8 parçaya bölünümekten memnular mı diye? Merakla beklyeceğim sorunun cevabını...unutmazsın di mi? :))
    sevgilerimizi bıraktık canım ve de öptük...:)

    YanıtlaSil
  4. Unutmam hayatım. Zaen yazarım mutlaka ve ben unutsam sen bana hatırlatırsın:)))
    Öptüm...

    YanıtlaSil
  5. Can'a spor hayatında başarılar diliyorum...
    Televizyonda "Can"ları seyretmek...
    Gurur duymak dileğiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah hocam.
      Teşekkürler. Türkiye'de su topu futbol kadar ilgi çekmiyor malesef. Kim bilir belki?

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar