SÜRGÜN - 1964 YUNAN TEHCİRİ












Sinema yaşananları hatırlatıyor.
Sinema perdesi büyü gibi bir etki yapıyor insanda.
Perdeye taşınan hikayeler bazen gülümsetiyor bazen de içimizde bir tortu bırakıp yüreğimizde burukluk yaratıyor.



SÜRGÜN ise hıçkırığımızı boğazımızda düğüm yapan filmlerden biri.
1964 yılında yaşanan tehciri anlatıyor. Tehcir, zorunlu göç demek.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki Kıbrıs gerginliğinde İsmet İnönü hükumeti, adadaki Türk-Rum çatışmasını gerekçe göstererek 1930 yılında Atatürk'ün, dönemin Yunan başbakanı Venizelos ile imzaladığı anlaşmayı tek taraflı iptal ediyor ve rehine yerine koyduğu Türkiye'de yaşayan Yunan uyruklu vatandaşları sınır dışı etme kararı alıyor.
Bu insanlara 48 saat süre tanınıyor ve paralarına, işyerlerine, evlerine el konuyor. Giderken yanlarında sadece 20 kg eşya ve 200 lira (20 dolar) götürebilecekleri söyleniyor.
16 mart 1964 tarihli bu karar İstanbullu Rumların sonu demek oluyor.
O tarihte yaklaşık 12.500 civarında olan Yunan uyruklu Rum sayısıyla sınırlı kalmıyor tehcir. Çünkü bunların bir kısmının eşi ve çocukları Türk uyruklu Rum vatandaşı. Aileler parçalanmamak için hep birlikte terk etmek zorunda kalıyorlar yerlerini yurtlarını ve sayı 45.000'e kadar çıkıyor.
O tarihe kadar Yunanistan'ı hiç görmemiş, vatanı olarak doğup büyüdükleri Türkiye'yi tanımış insanlar 2 gün içinde her şeyini bırakıp bilmedikleri bir geleceğe doğru yola çıkıyorlar.

1922 Türk-Yunan Mübadelesi,
1942 Varlık Vergisi,
1955 6-7 Eylül Olayları...

Farklılıklara tahammülsüzlüğün sonucu.
Yüzyıllardır Anadolu topraklarında yaşayan Yahudi, Rum, Ermeni vatandaşlarımızı küstürüp gönderdik.
Ben her zaman halkların arasında hiç bir sorun olmadığına, sorunları devletlerin çıkarttığına inandım. Bu inancım hâlâ yerli yerinde.
Çalıştığım firmada yıllarca azınlık dediğimiz bu kişilerle muhatap oldum. Bize mal satanlar yahut müşterilerimizden bir kısmı Yahudi, Rum vaya Ermeni idi. Hepsi çok dürüsttü, verdikleri sözden döndüklerine hiç tanık olmadım. Sonuna kadar pazarlık yaparlar, fakat bir kere anlaştıktan sonra asla o anlaşmayı bozmazlardı.
Kibar, beyefendi ve hanımefendiydiler, yardımseverdiler.
Türk dediğimiz bizim kendi vatandaşlarımızın ise o kadar çok yalan dolanına, üç kağıdına tanık oldum ki hangi birini anlatayım.
Utanıyorum gerçekten.

Yorumlar

  1. Atatürk'ün imzaladığı antlaşmayı ne hakla, nasıl ihlal edebilmişler! Bu iş kurçalansa kimbilir altından neler çıkardı? Yazık :( çok yazık:( eline sağlık Nurten'im...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İhlal etmişler işte Müjde'm. Kurcalansa altından neler çıkacak o kadar çok olay var ki.
      Sağolasın, öptüm canım.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar