ACELEM VAR!



Acelem var.Zaten her işim acele. Bir gün de rahat rahat, nefes nefese kalmadan iş görsem ya! Yok, yapamıyorum. Ya ben acil olduğuna inanıyorum o işin ya da sağolsunlar müşterilerimin talepleri hep acil.



İşte bu yüzden mis gibi deniz havasını içime çekebileceğim, mücevher gibi Şehir Hatları vapurlarından birine binemeyip Marmaray'a attım kendimi. Denizin altından gidiyoruz hınca hınç dolu vagonlarda. Benimki kısa yolculuk, sadece bir durak, hemen iniyorum. İlk zamanlar nasıl korkardım, kapıların üzerindeki haritaya bakıp, "şimdi şuradayız, hah çok şükür denizi geçtik" diyerek Sirkeci istasyonuna gelince derin bir nefes alırdım. Artık aklıma bile gelmiyor yerin bilmem kaç metre altında, denizin neresinde olduğumuz.
Eski Sirkeci Garı, şimdiki Marmaray Sirkeci istasyonundan yeryüzüne çıkınca sola sapıp Gülhane yönüne doğru yürümeye başladım. Gideceğim yerin eski Hocapaşa Vergi Dairesi binası olduğunu sanıyordum, yanılmışım. Ama yanılmak iyi geldi; yıllarca, merdivenlerini aşındırdığım binaya girmek, kokusunu duymak ne güzel oldu. Vergi dairesi binaları soğuktur, hiç bir sıcaklığı barındırmaz içinde, tıpkı bankalar gibi; ancak hayatının en güzel yıllarını geçirdiğin bu semtteki mekana yıllar sonra adım atınca öyle bir sıcaklık duyuyorsun ki içinde.
Gideceğim yeri sorup öğrendikten sonra o sıcaklığı içimde taşıyarak Valilik binasına doğru yürüyüşe geçtim. Bir sağıma bir soluma bakıyorum; yıllarca, öğle tatillerimde tavaf ettiğim bu tarihi yerde adeta yeniden doğuyorum. Sonunda vardım İstanbul Defterdarlığı'na çok şükür. İşimi de kolayca hallettikten sonra açlıktan ölen midemle Ankara Caddesi'nden aşağı yürümeye başladım. O da ne? Bu ne ucube bir şey Allah'ım! Marmaray Sirkeci istasyonunun Cağaloğlu çıkışıymış. Güzelim tarihi caddenin ortasına öyle kötü kondurmuşlar ki, ölmüş orası, bitmiş. Bunu yapanlar da hiç mi estetik duygusu yok kardeşim, hiç mi tarihe saygı yok? Ay, yok tabi, ben de saf saf soruyorum, her yerde görmüyor muyuz?
Kafamı bu ucubeden çevirip, gitmeyi kafama koyduğum İnkilâp Kitabevi'nin kapısından girdim içeri. Daha kapıyı açar açmaz burnuma dolan kitap kokusuyla sarhoş oldum. Alışveriş merkezlerindeki kitapçılarda duyamazsınız bu kokuyu, bu bambaşka bir kokudur. Biraz ileride kasada oturan benim yaşlarda gençten (!) adam "hoşgeldiniz" dedi. Yüzüme iyice bakınca tanıdık bir gülümseme yerleşti dudaklarına, aynı anda benim de. "Tanıdınız mı beni?" dedim, elbette tanımış. "Nerelerdeydiniz, yıllardır görünmüyorsunuz?" deyince koyu bir sohbete daldık. "Orhan bey burada mı?" dedim. Burada dedi, eliyle duvardaki fotoğrafı göstererek. "Nasıl yani? Orhan bey öldü mü?" Ölmüş! Kitabevinin kapısından her girdiğimde karşıda, en uzaktaki masasından beni gülümseyerek karşılayan güzel adam ölmüş. "Kaç yaşındaydı?" "76" "Hastalık mı?" "Böbrek yetmezliği, hiç su içmezdi, ailesinde varmış genetikmiş" Allah'ım! Allah'ım!

Birden hoş bir hanım sesi, "Solmaz hanım!" Ne güzel isimdir bu; Selim İleri'nin romanındaki Solmaz hanımı ne çok sevmiştim, ismiyle birlikte... Birden keşke Solmaz olaydı ismim diye geçirdim içimden. Döndüm hoş hanıma doğru, "Solmaz değil, Nurten" diye düzelttim, Özür dilemeler, hoşgeldinizler, ne iyi ettinizler ve saçlarım. "Saçlarınızı boyamazdınız eskiden, ne güzel dökülürdü beyazlar omuzlarınıza" dedi. Ah! evet, bin pişmanım, bir kere boya vurdun mu arkası geliyor. Eski haline getirmek için ya kıpkısa kestireceksin ya da bir süre başlık takacaksın.
Gelmişken kitap almadan çıkmak olmazdı elbette; keyifle okuyacağımı bildiğim bir Ayşe Kulin romanı alıp veda ettim eski dostlarıma.
Aşağıya doğru yokuş aşağı yürüşüye devam, kafamda Orhan bey. Gerçekten hey gidi günler, hey gidi hayat!
Ve, Konyalı Lokantası! Eski dostlarımın bulunduğu bir yer de burası. Yemek servis edenler değişmiş, ama kasadaki beyefendi hemen hatırladı beni. Sirkeci ve Cağaloğlu'nun değişiminden konuştuk, "Kabuk değiştirdi burası" dedi. "Biz bile değişime uğradık." Uğramış, ama kötü olmamış; lokanta ile pastanenin yerini değiştirip tadilat yapmışlar. Bence çok güzel olmuş. Yemek boyunca duvarlara asılı, eskiden ezberime aldığım fotoğraflara bakıp durdum. Konyalı'da yemek yiyen yerli yabancı ünlü siyasetçiler, sanatçılar vs.
Dönmek gerek artık. Epey vakit geçirip oyalandım, fakat yine acil bir iş ve yine vapur vakit kaybı.
Olsun, vapura da başka zaman binip keyfini çıkarırım. Bugün yeterince keyiflendim. Hüzünle birleşse de yaşadığımı hissettiğim bu yerlerde dolaşmak bile muhteşemdi!



Yorumlar

  1. Nurten ablacim okurken bende sizinle beraber gezdim o caddeleri, cok ozledim Istanbulu.. yureginize saglik

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Bir ara gelin o zaman İstanbul'a.
      Sevgilerimle.

      Sil
  2. Geçen hafta iş için üç gün. Üst. Üste İstanbul'a geldim . Güzel ama korktum resmen trafik ayrı insanların kalabalığı ayrı . Yinede çok beğendim gezme fırsatım olmadı bir dahaki gelişte inşallah. Dediğin yerlere gitmek isterim. Ama kaybolurummm :'( çok güzel bir yazıydı sevgilerimle optum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gezmek için ayrıca gel canım. İstanbul rehberini alırsan yanına kaybolmazsın. Keşke zamanım olsa ben gezdirsem, ancak mümkün değil.
      Ben de sevgilerimi yolluyorum, öptüm.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar