BÜYÜKADA, BAHARA SELAM VE FENERBAHÇE (!)


Bu yılki ilk ada seferimizi gerçekleştirdik.
Pardösüyü, hırkayı falan atıp sabah erkenden yola çıktık.  Üşür müyüm acaba derken epey bir ter döktüm doğrusu. Bahar gelmiş, hatta neredeyse yaz gelmiş. İşten güçten insan farkına mı varıyor? Ancak böyle kendini atacaksın ki doğaya farkına varasın.
Her yıl vapur keyfi yaparken bu yıl maalesef motora binmek zorunda kaldık. Devam eden kış tarifesinde o kadar seyrek ki vapurlar. Ama tabi, şimdiki motorlar transatlantik gibi maşallah; pek de keyif aldık. 

On beş yıla yakındır her yıl Aya Yorgi Kilisesine tırmanırız. İskeleden faytona biner, dinlenme yerinde çay kahve içer başlarız tırmanmaya, dönüşte tekrar faytonumuza binip yemek yemeğe ineriz. İki yıl öncesine kadar bu böyleydi. İki yıldır faytona binmiyoruz. HAYTAP'tan (Hayvan Hakları Federasyonu) atların çok kötü şartlar altında çalıştırıldıkları,  ve onlara meta gözüyle bakıldığını öğrendiğimizden beri yürüyoruz biz. Ve yolda, yanımızdan geçen her faytonda eğlenen insanları gördükçe onların adına biz suçluluk duyuyoruz. Ya bilmiyorlar ya da umursamıyorlar.

Yürüşümüz iskeleden Aya Yorgi tepesine bir saat kırk dakika sürdü, çay molası dahil. Tepedeki çay bahçesinde soluklanıp kilise ziyaretimizi de yaptıktan sonra en keyifli yürüyüşümüz başladı ve tam iki buçuk saat sürdü. Kendimizi tebrik ettik, yıllar bizi eskitememiş diye (!) Tepeye tırmanma hızımızda hiç bir değişiklik yoktu çünkü. İskeleye inince epeydir gitmediğimiz Konak lokantasına uğradık bu kez; biraz nostalji oldu. 

Çok sıcaktı hava, ama dinlendiğimiz yerlerdeki ağaçların gölgeleriyle ferahladık. 
Huzur!
Tam anlamıyla huzur bulduk adada. Stresten arınmış ve hafiflemiş olarak girdik dönüş yoluna. 

Ancak Bostancı'da beni bir sürpriz bekliyordu. Dolmuş Kadıköy'e değil Kızıltoprak'a kadar gideceğini söyledi. Fenerbahçe'nin maçı varmış. Otobüse binerim ben de dedim. İlk gelen otobüse bindim, bu kez otobüs şoförü aynı şeyi söylemez mi? Kızıltoprak'tan Kadıköy'e yürüyebilirmişiz. Yapacak bir şey yoktu, en ön koltuktaki yaşlı kadının yanına oturdum. Kadın meraklı, durumu yeni öğrenmişti, futbolla da hiç ilgisi yoktu, ama Fenerbahçe'nin hangi takımla maç yaptığını soruyordu. Şoföre sorduk bilmiyorum dedi, yolculardan da bilen yoktu. Vazgeçer herhalde dedim, yok ikide bir soruyor. Oğlumu arayayım dedim, Fenerli değildir ama bilebilir. Nereden bileyim anne, sen de madem Ada'ya gidiyorsun neden takip etmiyorsun böyle şeyleri demez mi? Allah Allah! Hayırdır inşallah, futbol maçlarının saati ile mi düzenleyeceğim hayatımı? Hiç de hazzetmem, şike olayları ortaya çıktığından beri. 
Kadın hâlâ merak ediyor, beni de aldı mı merak, arkadaşımı arayayım o Fenerlidir muhakkak bilir dedim, yok, o da bilmiyor. Sustu mecburen ve bir iki durak sonra indi de rahat ettim. 
Geldik son durağa, yani Kızıltoprak'a. Aslında şoförün dediği gibi yollar kapalı falan değilmiş, maç nedeniyle trafik yoğunluğu varmış. Belediye otobüsü şoförünün dolmuş ya da minibüs şoförleri gibi yapmayıp yola devam etmesi gerekirdi. Yaşlı yolcular vardı, onlar ne yaptı bilmiyorum, ama ben adadaki yürüyüşüm yetmemiş gibi tekrar düştüm yollara. Bu arada stadın önünden de geçtim, kalabalık müthişti ve her yerden kadın erkek fark etmiyor, çubuk forma giymiş Fenerbahçe taraftarı çıkıyordu önüme. Çocukken iyi bir Fenerbahçe taraftarıydım, şimdi de sorulunca Fenerliyim diyorum, ancak o anda önüme çıkan her formalı taraftarı yiyecek gibi bakıyordum eminim. 
Söğütlüçeşme metrobüs durağına geldiğimde Kadıköy yönüne minibüslerin gittiğini gördüm ve derin bir ohh çektim. Oturmak ne güzeldi yarabbim. 

Ve dönüş yolunda çektiğim sıkıntıya rağmen, günün güzelliği kaybolmadı bende.
Ada hep huzur vermiştir zaten.

Yorumlar

Popüler Yayınlar