SEVDİM SENİ GAZİANTEP


Kış ortasında Gaziantep gezisi hepinize tuhaf gelebilir. Hem de İstanbul'a epeydir yağmayan karın beklendiği gün.Biletlerimizi önceden almamış olsaydık inanın biz de cesaret edemez, "Oturalım oturduğumuz yerde, delimiz neyiz? derdik. Yine de bu tarihe bilet almış olmamız bile bir delilik sayılabilir.



Yeğenim öğretmen olarak Gaziantep'e atandı ve bu öğretim yılında kızkardeşimle Şahinbey ilçesine yerleştiler. Henüz yaşını doldurmamış torunumuz da orada olunca gitmek farz oldu Gaziantep'e. Ha bugün ha yarın derken bitmeyen işlerimi ancak ayarladım ve en uygun tarihin Ocak başı olduğuna karar verip bir kaç ay öncesinden biletimi aldım. Ablam "Ben de gideceğim." deyince onun biletini de ayarlayıp günümüzü bekledik. İşte o gün geldi. Ama ne gelmek! Meteoroloji saat veriyor durmadan İstanbul'a yağacak kar için. Allah'tan Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan gidiyoruz, Atatürk Havaalanı'nda olsak kalmıştık İstanbul'da. Bir sürü iptal uçuşun arasından sıyrıldık, rötarlı da olsa gidip geldik çok şükür.
Şanslıydık, Gaziantep'te çok güzel bir hava karşıladı bizi. Gezip görmedik yerini bırakmadık şehrin. Tabi çok ünlü mutfağının yenmedik yemeğini de.
İnsan gibi insanların hâlâ var olduğu bir şehir Gaziantep. İlk önce bunu söylemeliyim. Sıcak, candan, hürmetkar, misafirperver insanların arasında geçirdiğimiz iki günün mutluluğunu anlatmama imkan yok.
Sonra halkın Atatürk'e olan sevgisi. Kafe ve otellerde Atatürk'ün nüfus cüzdanının çerçevelenmiş büyük bir suretine rastlayabiliyorsunuz. Sevgi ve minnet dolular büyük öndere.
Cuma gecesi çok geç saatte otelimize geldik, açlıktan ölüyorduk. O saatte bize, dışarıdaki esnaftan yemek getirttiler, fazladan para falan istemeden. Ve biz gecenin yarısı, alışık olmadığımız yemeği yerken birbirimize, "Çok mutluyuz, iyi ki gelmişiz" dedik daha ilk anda. Dönüşümüze kadar bize çok candan davrandılar.
Esnaf harika. Son derece güler yüzlü, konuşkan, hoşgörülü. Çarşıyı dolaştığımızda kendimizi Osmanlı zamanında sanmamıza neden olan tahta kepenkli sıra sıra dükkanlar ilginç.
Hiç yabancılık hissetmedik. Cumartesi akşamı yaşadığımız sürpriz sıra gecesinden dönüşte, ıssız ama ışıklı sokaklardan iki kadın başımıza (!) otelimize dönerken sanki kendi mahallemizde gibiydik.
O cumartesi akşamını ve biri bağlama diğeri gitar çalan iki gencin harika sesinden dinlediğimiz güzel türküleri asla unutmayacağım.

Hissettiğim en güçlü duygu rahatlık oldu burada. Aylardır süren terör belasından ve iş stresinden uzakta yaşadığım iki gün ömrüme ömür kattı. Sanki her şey güllük gülistanlıktı, ne bombalar ne saldırılar vardı ülkemde. Bu rahatlık duygusunu nasıl da özlemişim. Fakat ilginçtir, algıda seçicilik deniyor buna herhalde, sabah kızkardeşimlerle kahvaltıya giderken yolda gördüğüm ilk bina Gaziantep Vergi Dairesi Başkanlığı oldu. O kadar da büyük bir bina ki görmeden geçemezdim zaten. Bir büyük bina da Gaziantep Sanayi Odası. Neredeyse şehrin her yerinden görülüyor. Türkiye'nin en büyük sanayi sitesinin olduğu bir şehirde bu da normal tabi.

 

Gezip gördüğüm yerleri sırasıyla ayrı yazılarda konu etmek istiyorum. Hepsi bunu hak ediyor çünkü. Şimdi sadece isimlerine yer vermem yeterli olsun.

*Gaziantep Kalesi (Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panorama Müzesi. Şehrin Gazi unvanı almasını sağlayan, halkın Fransızlara karşı direnişi. Gözleriniz yaşarmadan çıkamazsınız.)
*Bakırcılar Çarşısı
*Zincirli Bedesten Çarşısı
*Emine Göğüş Mutfak Müzesi (Eski CHP milletvekili Ali İhsan Göğüş'ün annesinin konağı. 2008 yılında belediye tarafından restore edilerek Türkiye'nin ilk ve tek Mutfak Müzesi kurulmuş.)
*Hamam Müzesi (1577 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Paşa Hamamı olarak yıllarca hizmet veren bina 2015 yılında belediye tarafından, aslına sadık kalınarak restore edilmiş ve müze haline getirilmiş.)
*Kaleoğlu Mağarası (Şehirdeki bir çok mağaradan biri. Şahinbey merkezde. Girince çok şaşırdık. Tamamen turizm amaçlı bir tesis; mağaranın içindeki kafeteryada istediğinizi yiyip içebilir, mağara çıkışındaki mağazadan süs eşyası, halı, kilim beğendiğinizi satın alabilirsiniz. Biz öyle yaptık.)
*Tahmis Kahve (1635 yılından beri faaliyet gösteren kahve. Müthiş bir atmosferi var. Müşterileri 50-60 yıllık müdavimler. Girişteki salonun ortasında kocaman bir soba ve duvarda altın yaldızlı çerçeve içindeki LCD televizyon ekranı çok ilginçti.)
*Devri-alem Para Müzesi (Sanırım başka hiç bir ülkede böyle bir müze yok. Esat Kaplan isimli bir adam, kiraladığı eski püskü, kırık dökük bir evde yıllarca biriktirdiği 250 bin civarında parayı sergiliyor. Gaziantep'te gördüğüm bir çok yer gibi burası da anlatılmaz yaşanır cinsten.)
*Bayazhan (Tütün tüccarı Bayaz Ahmet Ağa tarafından yaptırılan han, belediye tarafından restore edilmiş, meyhane tarzı lokantalara ve Kent Müzesi'ne ev sahipliği yapıyor.)
*Zeugma Müzesi (Dünyanın en büyük müzeleri arasında yer alan Zeugma'yı görmeden dönmek olur mu? Üstelik tekrar tekrar gidip görülmesi gereken harika yer.) 

Geldik işte yine İstanbul'a. Kar hâlâ yağıyor ve şehir, bembeyaz örtü içinde çok masum görünüyor.
Sabaha Allah kerim. Ooooo sabah olmuş bile.
Mutlu kalın.



Yorumlar

Popüler Yayınlar