BU PAZAR


Erken kalkılan bir pazar sabahı.
On ikide nikah vardı Kadıköy'de. Gidilmesi gerekiyordu, yoksa hiç halim yoktu, evde dünya kadar iş de beni bekliyordu. Kokteylli nikahtı, bir görünüp çıktık. Ama artık sokağa çıkmıştım bir kere, ablamın İstanbul gezisi davetine hayır diyemedim. Hep gezen biz epeydir gezemez olmuştuk.
Şehzadebaşı-Vefa-Süleymaniye üçgeninde karar kıldık.




Daha önce defalarca gezip gördüğüm yerleri bu kez de ablam ve yeğenimle dolaştık.
Pazar günü olmasına rağmen kalabalık değildi pek. Tatil zamanı olduğundan herhalde.
Şehzadebaşı Camii ile başladık. Kanuni'nin genç yaşta ölen şehzadesi Mehmet için Mimar Sinan'a yaptırdığı çıraklık eseri camiidir burası. Sinan'ın çıraklık eseri dediğine bakmayın, muhteşem güzellikte. Oradan, ara sokakları geçerek Vefa Bozacısı'na geldik. Bu sıcakta içtiğimiz boza gayet güzeldi doğrusu. Çıkışta dükkanın karşısından da Vefa leblebisi alıp yollarda yiyerek Süleymaniye'ye vurduk. Bir çay bahçesine rastladık, ortadaki havuzun kenarındaki masalardan birine oturduk. Servisi çok geç gelen ve fiyatın fazla gelmesine itiraz ettiğimiz halde oralı olunmayan bir yerdi. Gecikiyor olduğumuzdan biz de artık bir yerden sonra oralı olmadık.


Süleymaniye, her zamanki gibi büyüleyici, muhteşem Sinan'ın muhteşem eseri. Camiinin çevresini ve içini gezdikten sonra sıra türbelere geldi. Fakat kapanış saatiymiş, Kapıdaki görevli almam da almam diye diretiyor. Biz de alırsın alırsın, Allah rızası için, bak çok uzaklardan geldik, yarın yokuz ki diye binbir dil döküyoruz. Sonunda aldı bizi içeri, vallahi aldı. Ama, dedi beş dakikada dua edin çıkın. Ne beş dakikası, on dakika bile yetmiyor ki gezmeye. Zaten Kanuni'nin türbesi kapanmış, Hürrem'in türbesine görevli zorla aldı. İstanbul manzarasına hakim terasın kapısı da kapanmadan son anda kendimizi attık ve manzarayı seyre daldık.
Teras'tan bakarken binaların birinin tepesinde kafe gördük. Durur muyuz, tabi ki kendimizi teras kafede bulduk. Çok güzeldi. Serin serin esen rüzgara karşı kahvelerimizi içip epey bir sohbet ettik.

Daha gezinti bitmedi ama; Mercan'dan inip Tahtakale'ye adım atınca dolaşacak yer o kadar çok ki. Çiçek pazarını da ihmal etmeden Sirkeci Marmaray istasyonuna geldik. artık acıkmıştık, bir dönercide karnımızı doyurduktan sonra Marmaray'a binip evimize döndük.

Telaşsız, keyifli bir geziydi.
İstanbul'un bir çok yerini bilmeyen Gizem için önümüzdeki haftalarda da program yapacağız.

Bir internet sitesinde okumuşlar, "Ölmeden önce görmeniz gereken İstanbul'da 99 yer" diye (!)
Baktım da yüzde seksenden fazlasını görmüşüm.
Eh, İstanbul bu, yüzlerce kez de görsen aynı heyecan aynı coşku.

Yorumlar

  1. Ne güzel yapmışsınız Nurten Ablacım.
    Doğma büyüme İstanbul'lu olmama rağmen gezip görmediğim o kadar çok yeri, mekanı var ki bu enfes şehrin..
    İyi geceler, iyi haftalar öperim çok.

    YanıtlaSil
  2. Sen aslında seviyorsun gezmeyi. Al Umay'ı yanına sokak sokak gezi programı yap kendine. Çok mutlu olacaksın emin ol.
    Çok öpüyorum ben de seni canım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hemde çok seviyorum hem gezmeyi hem yürümeyi.
      Planlarım arasında var ama Umay ile biraz zor Nurten Ablacım... Her çocuk gibi bastona binmeyi tercih ediyor yürümektense ve park gördüğü yerde oraya gitmek istiyor haklı olarak.
      Bende arada kaçamak yapıp çocuksuz geziyorum ;)
      İyi geceler.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar