GÖZDAĞI KORUSU (PENDİK)


Müthiş bir gündü..
Sabah dokuzda başlayıp akşam dokuzda eve varabildiğim bir iş gezisi. Gebze Tapu Müdürlüğü'nden başladık Erhan'la, İzmit Defterdarlığı Milli Emlak Bürosu ile devam edip tekrar Gebze'ye, bu kez Gebze Adliye Binası Maliye Hazine avukatı ile görüşmeye geldik. Olmadı, Gebze Tapu Müdürlüğü'ne döndük tekrar. Sabah başladığımız yerdeydik her bakımdan. Bize çok yardımcı olduğunu düşündüğümüz Tapu memuru meğer yanlış adres vermiş ve bizi bütün gün boşuna gezdirmiş. Mesainin bitimine yarım saat kala yakalayıp "çözüm sizdeymiş" dediğimizde bayram sonrasını işaret edip bizi başından savmaya kalktı. Artık bütün yumuşak başlılığımı atıp bayrakları açtım. Sonunda razı oldu ve sabah bulup açması gereken dosyaları önümüze koydu, dosyadaki belgelerin fotoğraflarını çekmemize bile izin verdi.



Sonuç, aradığımız kamulaştırılmış araziyi başkası üzerine geçirmiş ve kamulaştırma parasını alıp bir güzel yemiş. Mahkemelik olunacak artık, uzun ve zahmetli bir süreç. Allah'tan bu süreçte ben olmayacağım.
Öğle yemeği yememiştik henüz ve saat akşamın beşi olmuştu. Gebze'nin içinde bir lokanta bulduk. Artık kafamız rahat yemeğimizi yiyip sakinleşebilirdik. Çünkü açlıktan gerilmiştik. Bütün günün sıcağı ve trafiğiyle birleşince kendimizi perişan hissettik. Yemek bitince gerçekten ne gerginlik kaldı ne bunaltı. Şimdi keyif almaya hazırdık.
Önce bir iki dükkan dolaşıp küçük alışverişler yaptık. Sonra atladığımız gibi arabaya ver elini E-5 yolu ile İstanbul. Acayip bir trafik vardı, ara yollara girip çıkarak trafikten kurtulmaya çalıştık. Bir miktar başardık da. Fakat dert değildi artık.
Ve sürpriz!
Ben telefon görüşmeleri yaparken birden kendimi GÖZDAĞI Korusu Sosyal Tesisleri'nin girişinde buldum. Güneşin batışını seyretmek için en güzel yerlerden biri olduğunu söyleyen Erhan'ın sürpriziydi bu. Tepeye çıkıp arabayı park ettikten sonra önce bir ürperme hissettim; yaz sıcağının esamesi okunmuyordu burada. Üşümeyi özlemişiz. Kafamı çevirdim ve müthiş bir manzara ile karşılaştım. Bütün Adalar, Marmara, hatta karşıda Yalova ve Sabiha Gökçen Havalimanı.
Havalimanına tepeden bakıyoruz, uçakların iniş kalkışları gözümüzün önünde. Her dakikada bir uçak gökyüzünden süzülerek iniyor.
Güneşin batışı muhteşemdi, o kadar güzel bir kızıllık bıraktı ki arkasında, sanırım böylesini görmemiştim.
Buraya ikinci Çamlıca diyorlarmış ama, bana sorarsanız Çamlıca Tepesi'nden daha büyüleyici burası.

Kahveler bitince biraz daha tesisin çevresini dolaştık. 1995 yılında halka açılmış diye okudum internette, şimdi İstanbul Belediyesi'ne ait. Korunun tarihini öğrenmek istiyordum, maalesef belediyenin tesis reklamından başka bir şey bulamadım. Üzücü.
Zaman zaman oflaya puflaya, bazen sinirler yay gibi gergin çatacak yer arayarak geçen on iki saatlik yolculuğun sonu harikaydı ya yetti bana.
İlk kez gördüğüm her yer heyecanlandırır beni. İstanbul'da görmediğim bir yeri görmek fırsatını yarattığı için Erhan'a kocaman bir teşekkür buradan.

Yorumlar

Popüler Yayınlar