ÜSKÜDAR'DA BİR ATTAR DÜKKANI

Büyük marketleri sevmiyorum. Bir kaç yıl oldu büyük büyük (!) AVM'lere de, içlerindeki büyük marketlere de gitmiyorum. Kapitalizmin tüketimi pompaladığı, insan unsurunun gözardı edildiği, robotlaşmış çalışanlarla malların satılıp paraların kasalara aktarıldığı bu mağazalarda mutsuz oluyorum. Bir de işin ekonomik boyutu var; 'Büyük fırsat' 'Kampanya' gibi kandırmacalarla ihtiyacımız olmayan şeyleri de ucuz (!) diye alıyor, bazen bu aldıklarımızı kullanamıyoruz bile. Boşuna harcanan paralar yani.

Çarşı pazar dururken, evimizin yanıbaşındaki bakkaldan yahut küçük  marketten alışveriş yapmak varken ne diye kendimi mutsuz edeyim? Dükkan sahibiyle sıcak bir sohbetle yapılan alışveriş gibisi var mı?  Her sabah 'Günaydın, işiniz rast gitsin', akşam eve dönerken 'İyi akşamlar,' demek, dertlerine sevinçlerine ortak olmak ne güzel.
Gerçi eski anlamıyla esnaflık pek kalmadı; esnaflar da değişti insanlığın değiştiği gibi. Dükkânına girdiğinizde güleryüz görmek yerine suratsızlığın şahikasıyla karşılaşabiliyorsunuz.

Ben size şimdi bir esnaf hikâyesi anlatmak istiyorum. Üsküdar'da bir attar dükkânının hikâyesini. Buraya dükkan demek büyük haksızlık olur. Zaten yazarımız Ahmet Yüksel Özemre, bir ilim ve irfan yuvası olarak tanımlıyor burayı ve son derece güçlü hafızasıyla, kendi deyimiyle 53 yıl hizmet ettiği bu yuvayı en ince detaylarına kadar anlatıyor.
Ahmet Yüksel Özemre, 73 yıllık ömrünü Üsküdar'ın geçmiş değerlerini gelecek nesle aktarmaya vakfetmiş. Galatasaray Lisesi mezunu, Türkiye'nin ilk atom mühendisi, kültür tarihimize ilişkin bir çok kitap yazmış. Dindar, ama asla sofu olmadığı o kadar açık. Geçenlerde, Cumhuriyetin ilk elli yılında Üsküdar kadınları yazısından alıntı yapmıştım, okuyanlar hatırlayacaktır. Orada da dindarlığını sofuluktan ayıran tanımlar vardı.

2008 yılında hayatını kaybeden Ahmet Yüksel Özemre, bir yılı biraz aşkın bir sürede 1995 yılında bitirip yayınlattığı Üsküdar'da Bir Attar Dükkânı ile kalbimde taht kurdu diyebilirim. Hep almak istediğim bir kitaptı, pazardan perşembeye fırsat buldukça okuyarak bitirdim. Bitirmeyi hiç istemedim; bir rüya gibiydi, sürüp gitse bitmese, doğup büyüdüğüm, kıyısından köşesinden yakalayabildiğim o güzel Üsküdar'ın o güzel günlerinde dolaşsam hep dedim.

Hakimiyet-i Milliye Caddesi'ndeki attar dükkânının açılış tarihi yazmıyor kitapta ancak, yazarın doğumundan çok önce varmış dükkân, hatta babası bir ara çıraklık bile etmiş orada. demek ki attar dükkanının varlığı 1935 yılının çok öncesine gidiyor.
Attar, güzel kokular, baharat, şifalı otlar, iğne, iplik, kâğıt gibi ufak tefek ev eşyalarının satıldığı yer anlamına geliyormuş. Ancak halk arasında aktar olarak tabir edildiğinden, bu dükkanı ilk işleten Bekir efendi ve Saim efendilere Aktar Hocalar denirmiş. Saim efendinin (Düzgünman) ölümünden sonra dükkânın işletmeciliğini oğulları Mustafa ve Ahmet Düzgünman kardeşler devralmış, sonra da Mustafa beyin oğlu Ali sürdürmüş bu işi ve 1991 yılında zamanın ve Üsküdar'ın insan profilinin değişmesi ile birlikte maalesef kiraya verilip kuyumcuya dönüşmek zorunda kalmış. Hakimiyet-i Milliye Caddesi kuyumcular çarşısı adeta biliyorsunuz. Üsküdar halkının bu kadar çok kuyumcuya verecek parası var demek ki. (?)

Attar dükkânına İstanbul'un dört yanından müşteriler gelirmiş. Bunun sebebi, insani ilişkilere gösterilen özenmiş. Müşterinin hakkının geçmemesi için çok hassas davranılır, meselâ tartılan malın darasının alınmasıyla yetinilmez en az bir gram fazla gelmesine dikkat edilirmiş. Ayrıca baharat alacak olanlara, mümkünse az alınması, çok alırlarsa baharatın bayatlayacağı söylenirmiş. Bir kaç çeşit baharat alan müşteriye ayrı ayrı ambalajlar yapılır, kokuların birbirine karışması da önlenirmiş.
Cephesi 3 metreyi bulmayan, derinliği de en fazla 5-6 metre olan bu dükkânda neler satılmazmış ki. Her çeşit baharatın yanında şimşir kaşıklar, çengelli iğneler, toplu iğneler, dikiş iğneleri, çamaşır lastikleri, sapan lastikleri, topaçlar, rengarenk teneke kumbaralar, açılır kapanır tahta metreler, duvarcı şakülleri, jiletler, traş makineleri, sabun ve fırçaları, diş fırçaları, Radyolin marka diş macunları, küçük yuvarlak Krem Pertev kutuları, nazar boncukları, makaslar, çakılar, ayakkabı çekecekleri, tencere telleri, gaz lambası fitilleri, çamaşır ipleri, halatlar, mandallar, köpek tasmaları vs. Ayrıca toz gıda ve kumaş boyaları, çeşitli vidalar, menteşeler, tornavidalar ve çiviler.
Bir de cenaze levazımatı satılırmış. Erkekler için 10 kadınlar için 12 parça olurmuş bunlar. Kadınlarda fazla olan 2 parça tülbent ve kınaymış. Cenazesi olan bu levazımattan alırmış mutlaka o zaman.
Hastası olup doktora para veremeyecek durumda olanlar da koşarmış attar dükkânına. Onlara enikonu izah edilirmiş otların nasıl kullanılacağı, fazlasının ya da azının zararları. Yazar bu arada Üsküdar'ın ünlü hayırsever doktorlarını anmadan da geçmemiş. 1940'ların başında Dr. Sıbgatullah Devletgeldi ve Dr. Amon efendinin yoksullardan para almadan evlere gittiğini, giderken bir de ilaç parası bıraktığını yazıyor. Onlardan yaklaşık 10 yıl sonra da çocuk doktoru Sıtkı Özferendeci aynı yolu izlemiş, çorbasını yaparlar şifa olur diye bir de hastasına tavuk bırakırmış. Tavuklu Doktor diye anılır olmuş.

İlim ve irfan yuvası demiştim ya yukarıda, işte bu küçücük dükkânda hafta sonları 7-8 kişi bir araya gelir tasavvuf, sanat, edebiyat gibi aklınıza gelecek her konuda sohbet ederlermiş. Kimler geçmiş bu dükkândan?
Başta yazarımız Ahmet Yüksel Özemre, hattat Necmeddin Okyay, İsmail Dümbullü'nün amcası Hafız Muhiddin Tanık, ressam Üsküdarlı Ali Rıza Bey, neyzen Niyazi Sayın, Abdülbaki Gölpınarlı, Prof. Dr. Güngör Şatıroğlu. Bir de Saim efendinin oğlu, usta ebru sanatçısı Mustafa Düzgünman elbet. Ebru sanatında çığır açmış, papatya desenleri ebruya onunla birlikte girmiş.

Böyle bir yermiş Üsküdar yarım yüzyıl önce. Böyle güzel insanlar varmış.

Yazarın, anlatırken duyduğu heyecan okuyana aynen geçiyor inanın. Bu meşhur attar dükkânı neredeyse hayatı olmuş bir insanın yazdıklarının duygudan uzak olması beklenemezdi zaten, kendisi bir Atom mühendisi bile olsa.

Yorumlar

  1. sayenizde güzel bir hisle başladım haftaya
    eskilerdeki güzellikleri okumak iyi geldi
    şimdi varolmasalar da varoldukları zamanı hayal etmek de iyi geldi..

    sevgiler ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne mutlu bana.
      Üsküdar ve tarihi, Doğma büyüme Üsküdarlı olarak her zaman ilgilendirmiştir beni. Geleceğe dönük olmama rağmen eskiler, eskilerin güzellikleri de hep çekmiştir yanına.
      Sevgilerimle.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar