HAYAT DEDİĞİN SANKİ KAÇ SENE

Üç ilginç kadınla tanıştım bugün. Üç ilginç yaşlı kadın...
Feriha 73 yaşında. Ufacık, -benden bile (!)- şişman ve hasta. Çeşitli vergi dairelerinde çalışıp emekli olmuş.
Neriman 83 yaşında. Feriha'nın kocasının kuzeni. (biraz karışık oldu galiba)  Orta boylu, şişman, ev kadını, hiç evlenmemiş.
Mualla 91 yaşında. Feriha'nın kayınvalidesi, Neriman'ın halası. İş Bankası'ndan emekli.



Üçünün ortak özelliği hiç birinin yaşını göstermemesi.
İnanamadım, en çok kayınvalidenin 91 yaşında olduğuna. O kadar dinç bir zihin, fıldır fıldır gözler, inanılır gibi değil.
Oturduğumuz salonda 2 yürüteç 1 baston var. Yürüteçler Mualla ile Neriman'a ait, baston ise Feriha'ya. Sehpaların üzeri ilaç kutuları ile dolu, sanırsınız burası bir hastane.
Ama değil! Burası adeta bir neşeli kızlar yurdu, bir sohbethane, bir hayalhane.

Beni onlarla tanıştıran Hatice abla ile sohbetleri görülmeye değer. Birbirinin anlattıkları şeylere attıkları şen kahkahalar ile adeta genç birer kız hepsi. Siyaset de var sohbetlerinde müstehcenlik de.
O kadar hayat dolular ki. Her şeye rağmen!

Evet her şeye rağmen.
Ah! O duvardaki karakalem resim. Üçünün diğer ortak özelliği, keşke sormaz olaydım.
Mualla'nın oğlu, Ferihan'ın kocası, Neriman'ın kuzeni EMİN.
1,47'lik Feriha ile aşık olup evlenmiş 1,97'lik Emin. Dağ gibiymiş, esti mi gürlermiş, ailenin tek erkek çocuğu. 53 yaşında bir kalp krizi ile göçmüş gitmiş.
"Allah kimseye evlat acısı vermesin kızım." diye başladı Mualla, "Hayat dediğin sanki kaç sene ki?" diye bitirdi. O andan sonra anladım ki Emin bu evin her yanında. Duvardaki karakalem resimde, konsoldaki sıra sıra fotoğraflarda, Mualla'nın boynundaki çiçekli yemenide. Rüzgar gibi geçen 18 yıl dün gibi onlar için. Kardeşleri tarafından mali zorluğa düşürülen, onlara verdiği paraları geri alamadığı için öldüğünde bir sürü borç bırakan, evi barkı, otomobilleri elden çıkarılan, çok sevdiği karısının kendisinden sonra kirada oturmak zorunda kaldığı dağ gibi adamın gidişini dün gibi anlatıyorlar. O kardeşler ki, anneleri Mualla'nın bütün malını şimdiden paylaşmış. Mualla'nın kendi evinde sadece oturma hakkı var, mülkiyet hakkı yok. Feriha'ya hiç bir şey yok. Bir kocasının sevgisi kalmış hatıra, bir de kızı ile torunu.

Fakat güzeller, çok güzeller. Hâlâ hayalleri var, öldürmemişler hayallerini. Ağız dolusu güldüren komik hikâyeleri var. Her şeye rağmen.

Gelmeden önce Hatice ablada öğle yemeği yerken konumuzdu gene 'hayat'. "Maddi hiç bir şey gerçek mutluluğu vermiyor" demişti. "İnsanı hayata bağlayan, ayakta tutan tek şey AŞK! Yaşın ilerleyince bunu daha iyi anlıyorsun. Gözleri sana gülen, kolları seni saran, şefkatle her daim yanında olan bir can yoldaşı olunca hayat güzel. Yakaladı mı bırakmamalı insan. Bırakmak zorundaysa da tadını doya doya çıkartmalı ki güzel bir hatıran olsun. Hayatta bir, en fazla iki kere çıkıyor karşına bu şans. Gerçi şimdi artık neredeyse imkansız. Bir tepsi dolu princin içinde bir iki taş arayacaksın, o da değerli olacak, üstelik gelip seni bulacak, zor dostum zor. Ama hayat da sürprizli yani. Ümidi kesmemek lâzım."

Ümidi kesmemek lâzım, hayalleri ertelememek, hedefleri bitirmemek; HAYAT DEDİĞİN SANKİ KAÇ SENE?

Yorumlar

Popüler Yayınlar