MANDRA FİLOZOFUNA BAĞLADIM (!)

İlk kez tatil dönüşüm zor oldu.
İlk kez bu kadar isteksizdim.
İstanbul'a her dönüş beni müthiş heyecanlandırır; bir an önce evime, işime en çok da âşığı olduğum İstanbul'uma kavuşmak için adeta koşardım.
Tatilim çok mu güzel geçti? Gittiğim yer ayrılamayacak kadar muhteşem miydi? Yeni bir aşka mı yelken açtım?
Hayır!
Hiç birisi değil.

Düşündüm, sadece bol bol düşündüm tatil boyunca; atlattığım onca badireye, hatta vakitsizliğime rağmen. Bu saydıklarım da ayrı bir yazı konusu olur, ama bende kalacak.
Düşünmek benim için doğal bir eylem diyeyim, ama hayatımı sorgulayacak, geleceğim için önemli kararlar aldıracak kadar çok düşünmemin sebebi var. Zaten hep hayalini kurduğum, gerçekleştirmek için vaktin gelmesini beklediğim iki şey için, artık 'O' vaktin gelmesini beklemenin anlamsız olduğunu anladım. Okuduğum tek bir kitap sayesinde!
O kadar güzel ve samimi anlatıyordu ki, o kadar gerçekti ki, okuduğum saatler boyunca ben artık bambaşka biriydim. Sonra o saatlerin dışında da bu başkalık devam etti. Ne yazık ki dönüş yolculuğunun vakti gelip çatmıştı. Son akşam güneş batarken uzun uzun seyrettim. Sabah arkamda bıraktığım mavi ve yeşile dönüp dönüp baktım.

Sevmediğim demeyeyim, ama yapıma uymayan, aslında içinde olmamam gereken bir meslekte yıllarımı geçirdim, geçirmeye devam ediyorum. Bir çok meslektaşıma oranla kendime daha fazla vakit ayırmaya çalışıyor olsam da o vakitler yetmiyor, kendimi yaşayamıyorum, maalesef ıskaladığım çok şey var. İstediğim her kitabı okuyabilmek, resim, fotoğraf sergilerine, konserlere gidebilmek, bir şeyler yazabilmek için daha çok vakit gerekiyor ve o vakit bizim meslekte zor bulunuyor.
En hayıflandığım, doğayı takip edememek. Hiç bir mevsimi tadında yaşayamıyorum. Ne kışın karda (yağarsa tabi) doya doya yürüyebiliyor ne yazın sokak sokak gezebiliyorum sevdiğim şehri. Bahar geliyor herkes piknikte, parkta, bahçede ben beyannamelere gömülüyorum. Kupkuru dallardan baş veren filizleri, rengarenk açan çiçekleri izleyemiyor, hanımeli, gül, yasemin kokularını içime çekemiyorum. Kuş seslerine hasretim.
Sadece koşuyorum, zamana karşı yarışıyorum. Ne için? Değecek şeyler mi bunlar? Para, mal, mülk, statü, kariyer? İçimi huzurla doldurmaya yarıyor mu?
Hayır!
Kimseyle değil, zamanla da değil, kendimle yarışmalıyım. Tek bir kez geldiğimiz, ne zaman gideceğimizi bilmediğimiz bu dünyada mutlu olmak olmalı tek amacım.
Çalışmak dünyanın en güzel şeyi, kabul; fakat böyle değil, böyle olmamalı. İnsanın ömrünü törpüleyen bir çalışma sistemine ancak kölelik denebilir.
E, bu kadar kölelik de yetmeli.
Vaktin gelmesini beklediğim iki şeyden biriyle başlayalım bakalım.
Diğerine az daha vakit var, sırayla...
İnşallah.

Yorumlar

Popüler Yayınlar