UMUT

Biz, muhasebeci mali müşavirler bir süredir zorunlu eğitimlere tabi tutuluyoruz. Değişen kanunlar ve getirilen yeni standartlara uyum sağlamak için. Tercihe göre hafta sonu, hafta içi gündüz ya da hafta içi akşamları. Ben hafta içi akşam gurubundayım.
Haliyle yorucu oluyor, gündüz rutin günlük işlerin üzerine, akşamları da odamızın eğitim salonlarını dolduruyoruz. Her yaştan insan var, yirmili yaşlarda da, yetmişli yaşlarda da. Bu eğitimleri almazsak meslekte varolmamız zor.
Akşam eğitimleri kırkbeşer dakikalık üç ders, on beşer dakikalık iki ara şeklinde oluyor genellikle.
Eğitim gören meslektaşların rahatı için düşünülmüş bir görevli var her ilçe salonunda. Önceden gelip havalandırma, temizlik vs. işleri yapıyor, çayı demliyor. Hemen her akşam yüzünü gördüğümüz, bir şekilde diyalog kurduğumuz için artık bizden biri gibi olup çıkıyor. Bir de benim gibi sınıf sorumlularından biri olunca daha çok diyalog kuruluyor.
Bizim Üsküdar ilçemizin görevlisi UMUT. Engelli bir arkadaş. İlk gördüğüm günde içim ısındı güler yüzüne, sempatikliğine, konuşkanlığına.
Öyle çalışkan ki, karınca gibi maşallah, her yere yetişiyor, ara verilir verilmez öğretmenin çayını sektirmeden masasına koyuyor. Döküleni, saçılanı anında temizliyor. Arada bizlere de lâf yetiştiriyor. Bu lâf yetiştirmeler sırasında anladık ki, eğitimler bir dönem fazla sürse fahri mali müşavir olup çıkacak.
Bu akşam tam son derse girmek için elimdeki kâğıt çay bardağını mutfaktaki çöp kutusuna atıyordum ki, Umut seslendi:
-Abla, hep soruyordun ya, bugün kahve alındı, sana şöyle koyu bir kahve yapayım mı, açılırsın.
-Ciddi misin? Hemen yap Umut, vallahi iyi gelecek, dedim.
Ama salona içecek götürmek yasaktı, ne yapayım diye düşünürken, teorik dersin nasıl olsa bittiği, örneklemelere geçildiği aklıma geldi ve bu örnekler bizlere verilen kitapçıklarda vardı. Hiç tereddüt etmeden dersi astım. Mutfakta Umut'la sohbet etmek daha cazipti benim için. O, artık servis bittiği için temizliğe başlamıştı, ben oturduğum sandalyede kahvemi içerken, o da temizliğini yaparken koyu bir sohbete daldık.
Bitlisli'ymiş, orada doğmuş, dört yaşındayken ailesi İstanbul'a göçmüş. "Tam yirmi yıl hiç görmemiştim, ilk defa bu yıl gittim" dedi. Doğduğu yer olduğu için çok heyecanlanmış, memnun olmuş gittiğine, ama gördükleri canını sıkmış, üzülmüş biraz. "Boş" diyor, "bomboş her yer, hep yaşlılar var. Sivas'tan sonra zaten doğu hep boş. Ekilip biçilecek, yatırım yapılabilecek araziler boş. Neyi, hangi parayla ekip biçeceksin, kime satacaksın, neye niçin yatırım yapacaksın ki? İnsan kazanamayacağı şeye yatırım yapar mı?" diyor. Yalnız, merkezde aynen buradaki gibi büyük alışveriş merkezi varmış, ona şaşırmış. "Zaten, doğunun Paris'i diyorlar Bitlis'e" dedi. Ben doğunun Paris'i olarak Diyarbakır'ı biliyordum ama (?)
Beş kardeşlermiş, en küçüğü oymuş. Bir güvenlik şirketinde kadrolu olarak çalışıyormuş. Bizim odamızın anlaştığı bu güvenlik şirketi yollamış onu buraya. Ek gelir olmuş böylece, yorgun ama mutluydu bir süre için de olsa daha fazla para kazanabildiği için.
Bir sürü ilginç şey anlattı bana. Japonlar neden durmaksızın fotoğraf çeker, yazı tura oyununda yazı gelme olasılığı neden daha fazladır vs. gibi. İnterneti çok seviyormuş ve bütün bunları oradan öğreniyormuş.
"Buraya gelmeden önce muhasebecilerin çok kolay para kazandığını sanırdım" dedi. "Ne zormuş sizin işiniz, hele bu eğitimlerden sonra daha da zor olacak, belli oluyor" diye de ekledi.
Her gün orada olduğu için öğretmenlerin analizini de çıkarmış kendince, "Bu çok iyi anlatıyor, şu sadece okuyup geçiyor, onun dersinde herkes uyuyor" gibi.
Benim kahvem, onun da temizliği bitmişti, ders te neredeyse bitecekti. Sohbete doyamadım, ama artık salona geçmem gerektiğinden isteksizce ayrıldım yanından.
Dersi nasılsa kitaplardan da öğrenebilirim, ama bir UMUT'u her zaman bulamazdım.
O yüzden bu sohbet çok iyi geldi, çok daha fazla şey öğretti bana.

Yorumlar

  1. selam canım kuzenim ve eşide aynı eğitimi alıyor ve onlar çok mutsuz bu durumdan hayatları alt üst durumda ne sosyal faaliyetleri kaldı nede tat tuzları ALLAH kolaylıklar versin hepinize.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin canım. Muhasebe standartları eğitimi bu akşam bitti çok şükür. Sırada Denetim eğitimleri var, hem de 78 saat. Hayırlısı bakalım.

      Sil
  2. Umut!! Hem engelli olup, hem de bunca işe, bir de güvenlik görevlisiymiş koşturmak afferin ona, doğunun o hale gelmesi yüzyılların birikimi ve son yıllarda malum pisliklerin yüzünden, yoksa Bitlis de, eminim diğer şehirlerde şimdi Ankara, İstanbul kadar gelişmiş, sorunsuz, iş alanı olan yerler olurdu, annem de Bitlis doğumlu (rahmetli dedem öğretmen olduğundan oraya tayini çıkınca yerleşmişler, anneannem de Bitlis düşman işgalindeyken nasıl kaçtıklarını anlatırdı:((çok güzel köşk gibi bir evleri varmış ama düşman yakmış...gelince sadece bir şamdan parçası buldum dermiş annem anlatırdı ben de unutmadım hala...ve o zamanlar çok güzel bir yermiş...öyle devam etseydi keşke..neyse kursta başarılar canım, kolay gelsin, öpüyorum çok..:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın, malum pisliklerin bu ülkeye ettikleri yüzünden insanlarımız perperişan oldu. Anneannenin hikayesi gibi ne çok hikâye var savaş yıllarından kalma, değil mi? Ne zorluklar yaşamışlar.
      Sağol canım, kurs için iyi dileklerine. Öpüyorum seni.

      Sil
  3. Ne güzel bir sohbet olmuş akşam akşam. Her insan ayrı bir hikaye. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen... Her insan ayrı bir hikâye ve ben bu hikâyeleri çok seviyorum. Sevgilerimle Gülşah'cığım.

      Sil
  4. alllah yardımcınız olsun.benım esımde muhasebecı,çok ama çok yoruluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beni iyi anlıyorsunuz o zaman:) Yirmi altı yıldır bu mesleği yapıyorum. Artık öyle bir hale geldim ki, kimseye tavsiye etmiyorum. Teşekkürler Neo Osmanlı.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar