BUGÜNE KISMETMİŞ (!)
Cumartesi...
Ve ben harıl harıl çalışıyorum.
Hava mis gibi, insanlar sokakta, parkta, piknikte, Belki tatilde.
Önümdeki evrakları bitirmeye çalışırken bir yandan gelmeyen kargo için telefon üstüne telefon açıyorum, fakat açmıyorlar lanet olası telefonu. Mesai saati bitmeden kendim gidip almaya karar veriyorum.
Fakat bana da bir haller olmaya başlıyor. Allah'ım ben niye buradayım? Allah'ım ben tatil yapamayacak mıyım? Bırak bir kaç günü, bir hafta sonunu da rahat geçiremeyecek miyim? Şeytan dürtüyor, tatil sitelerinin birini açıp birini kapatıyorum. Yok, hiç biri uymuyor, somurtup çalışmaya devam ediyorum. Birden bir melek gelip şeytanı iteliyor, Otur oturduğun yerde kızım, daha vakti var, sana da çalışmaktan fayda var. Sen hâlâ haline şükretmeyi öğrenmedin mi?
Elimdeki bütün işleri bitirip mesai saati bitmeden kargo şubesine yetişmek üzere fırladım ofisten. Koşa koşa gittiğim şubenin kapısını duvar görünce cinlerim dönmeye başladı tepemde. Onlar dönerken ben de dönüp karşıya baktım. Ne göreyim? Demir kafesler arasından görünen Muhteşem (!) Bülbülderesi Mezarlığı. Daha geçen ay otobüsle buradan geçerken, yıllardır düşünüp de bir türlü gerçekleştiremediğim Azra Erhat'ın mezarını ziyaret işini ne zaman yapacağımı sormuştum kendime. Tam sırasıydı işte. Saate baktım, beşe çeyrek var, henüz ikindi okunmadığına göre içeri girebilirdim.
Girişteki görevliye Azra Erhat'ın mezarının yerini sordum. Bilmiyormuş, ama yanındaki orta yaşlı, sakallı ve hafif şişman misafiri kalkıp tarif etti sağolsun. Sağıma, soluma bakına bakına yürüdüm. Adamın söylediği merdivenin başına geldim. Uzun ve düzgün merdiveni yine bakına bakına çıktım. Merdivenin bitiminde gördüm mezarı. Durdum, Bir aile mezarının karşısındaydım. Mezarın üzerinde özel mavi bir taş vardı. Bu taşın 'Mavi Yolculuk'u ölümsüz kılan bir sembol olduğunu okumuştum.
Zaten ben de Azra Erhat'ı, Şakir Paşa ailesini incelerken öğrendiğim Mavi Yolculuk'un yolcuları ile tanımıştım. Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir) ile olan arkadaşlıkları, mektuplaşmalarını okudum aylarca. Deneme ve inceleme yazarı, eski Yunan ve Roma dilleri uzmanı, filolog, arkeolog, çevirmen ve düşünce kadını değerli sanatçıya hayran oldum.
Daha önce de başka yazılarımda anlattığım gibi hep; keşke o yıllarda yaşasaydım dedim. Keşke gerçek sanatın ve sanatçının yaşadığı o yıllarda bu yaşımda bu aklımla olsaydım.
Mezarlıktan çıkarken bir başka mezar dikkatimi çekti. Atatürk'ün hocası Şemsi Efendi.de meğer Azra Erhat'ın yakınında uyuyormuş sonsuzluk uykusunu. Ve başka bir mezar, oğlunu yirmi yaşında yitirmiş bir babanın yürek burkan mezar taşı yazısı.
İstanbul'un hemen hemen bütün mezarlıklarını, son olarak da Bülbülderesi Mezarlığı'nı gezmiş olmanın verdiği hafiflikle çıktım.
Ayaklarım beni bu kez mezarlık kapısının karşısındaki sokağa sürükledi. Tabağın Bahçesi Sokak. Ne kadar ilginç bir sokak adı değil mi? Çocukken macuncu amcamızdan macun yediğimiz bu sokağın sonundan sola sapınca o meşhur, hiç unutamadığım, unutmak istemediğim, çocukluğumun en güzel yıllarını geçirdiğim Gümüşarayıcı Sokak'a sapılır. Saptım ben de. Şimdi beton yığını ile kaplı ve eskiden çıkmaz sokakken çıkar sokak yapılmış sokakta ilerledim. Bahçesinde hemen her türlü ağacın olduğu güzelim müstakil kira evimizin yerinde duran betona baktım, baktım, baktım.Oradaydım işte, bahçede. Annem çamaşır yıkıyordu leğende, teyzem kızkardeşime yemek yedireceğim diye akla karayı seçiyordu. Babam kümesteki tavuk ve kazlara yem veriyordu. Bitişik evdeki arkadaşım Sevil evcilik oyununa çağırıyordu beni.
Beton yığınlarından birinin pencerelerinden bakan kadının seslenmesiyle irkildim. "Yok" dedim, "Kimseyi aramıyorum, öyle bakınıyorum."
Gözümden akan damlaları silerek indim sokaktan aşağı.
Çarşıya girdim ve kendime bir hediye aldım. Keyifle, sadece kendim içeçeğim çaylar için üzerinde güller olan porselen bir çay fincanı.
Gözlerim yaşlıydı, ama iyiydim hem de çok iyiydim.
Öğlenki sürmenaj halimden eser kalmamıştı.
Kargo şubesindeki aksaklığı şikayet edecektim, ama beni bu kadar mutlu eden bir aksaklık şikayet edilir miydi hiç...
Ne keyifle okudum bir solukta yazınızı. Anlatım tarzınızı okumayı özlemişiz. Bunu duyumsadım yazınızı okurken. İyi bir kurgu ve araştırma. Teşekkürler. Sakın ola yazmayı her durumda aksatmayın derim. Selam ve saygılar.
YanıtlaSilHocam ben teşekkür ederim.
YanıtlaSilYazmaya devam edeceğim inşallah.
Saygı ve sevgilerimle.