BÜTÜN KEDİLER AZMIŞ!


Aylak geçirdiğim bir gün.
Hiç bir şey yapmadım desem yeridir.
Çok yorulduğum bir mart ayı sonrasında pazar kahvaltısını annemlerin balkonunda yaptık, kız kardeşim ve oğlumla. Eski albümleri karıştırdım kahveleri içerken. Bir kısmının fotoğrafını çektim cep telefonumla. İnsan tuhaf oluyor, kâh gözleri doluyor kâh kahkahayı basıyor.
Kaybettiklerimiz, artık kocaman olmuş bebeklerimiz, çehresi değişmiş mekanlar derken kapattım albümü. Ne güzel kağıda basılı fotoğraflara bakmak, yok şimdi bu keyif. Kız kardeşimle bunu konuştuk, yapalım dedik bir ara; dijital ortamdaki fotoğrafları tarayıp bastıralım. Sonra dizelim albümlere. Belki ileride bizim çocuklarımız da keyif alır bakmaktan onlara.
Güneş eni konu ısıttı balkonu, neredeyse uyuyacaktım. Kaç gecedir uyku hak getire bende. Uyuyamıyorum, her sabah bu akşam erken yatacağım ile güne başlayıp günü bir şekilde bitiriyorum. Eve gelince bir enerji geliyor bana anlamıyorum. Sanki gün yeni başlıyor, olacak şey değil. Hadi bakalım uyu artık, gece yarılarına kadar ayaktayım, hatta bazen sabaha karşı.
Ne olacak bu hal, ne zaman düzelecek bilmem, bildiğim, bir şeyler ters gidiyor.
Gerçi geceyi seviyorum, sessiz sakin ve cesur. Al eline kalemi yaz her şeyi. Ama her şeyi. İnsana öyle bir cesaret geliyor yani. Allah'tan uymuyorum şeytana:)
Film izliyorum internette çoğunlukla. Geçen gece İSTANBUL'DA CÜMBÜŞ VAR diye bir film çıktı karşıma. Sanırım 1950'lerin sonu 60'ların başı, Münir Özkul anlatıcı, o anlatıyor film akıyor. Vahi Öz var, son filmiymiş, ölmüş filmden sonra. Mualla Sürer var, yine karı koca rolündeler. Suna Pekuysal kızları, damat da Hüseyin Baradan. Münir Özkul öyle güzel anlatıyor ki İstanbul'u, bir izleyici yorum yazmış: Bu filmden sonra başlamıştır kesin İstanbul'a akın, diye. Filmin hiçbir önemi yok aslında, alelade bir film ama, tam bir belgesel niteliğinde. Tarihiyle, yapılarıyla, manzaralarıyla olduğu kadar gece alemiyle de tanıtılmış. Dönemin ünlü şarkıcı ve türkücülerinin sahne aldığı mekanlar gerçek haliyle yer almış filmde. Gönül Yazar ve Zeki Müren'in o çok gençlik halini izlemek harikaydı.

Kahvaltıdan sonra hep birlikte Tebessüm Kahve'ye gittik. Halet-i ruhiyem karışıktı, down senromlu garsonların çalıştığı güzelim yerin anlam ve önemini içselleştiremeden ayrıldık oradan. Sonra da birbirimizden, herkes evine. Ama ben hariç; dolmuşla Üsküdar çarşıya indiğimde hemen eve dönmek istemedim. Önce Kaknüs kitabevi'ne girdim, uzun zaman geçirdim orada, neredeyse tek tek bütün kitaplara baktım diyebilirim. Hatta almaya niyetlendiğim bir kitabı eni konu orada okudum ve evde okuyacak sayfa kalmadığını düşünerek almaktan vazgeçtim. Sonrası çarşının altını üstüne getirmece, ne kozmetik dükkanı kaldı dolaşmadığım ne çorapçı ne peynirci. İki banyo havlusu, 2 çorap ve bir kaç peynirle döndüm eve. Harika bir salata ve biraz yoğurt ile akşam yemeğimi hallettim.
Bir iki saat sonra kapım çaldı, yan dairemdeki ablamlar da dışarıdan gelmişler. Kapı açılır açılmaz Şurup, ışık hızıyla daldı benim eve. Tırım tırım Neriman'ı arıyor, biz çığlık kıyamet Şurup'u kucaklayıp evine sokma derdindeyiz. Şurup 7 aylık erkek Neriman da kısırlaştırılmış 2 buçuk yaşında bir dişi. Şurup için farketmiyor vallahi, ne zaman kapı açılsa vınn bizde. Hayır, Neriman'dan dayak da yiyor, bana mısın demiyor. Zar zor kucaklayıp götürdüm evlerine.
Bütün kediler azmış, gün boyu bir dolu manzara ile karşılaştık; kimi ağaç dalında erkek kedilerden kaçmaya çalışıyor kimi kaçamamış kaderine boyun eğmiş:)
Böyle böyle geçti günüm işte.
Sonra da hazırda yazı konum olmayınca aylak günümü size anlatıp günü tamamladım.
Şişmediğinizi umarım:)

Yorumlar

Popüler Yayınlar