ONLAR MUTLU OLSUN

Alışman gerekmiyor muydu yalnızlığa Azime?
Unutman gerekmiyor muydu o mendeburu? 
Elli yıl oldu neredeyse. Elli yıldır yalnızsın, Kenan yok artık, belki öldü, kim bilir. Ya o gudubet karısı, Fatma, yaşıyor mudur? Senden küçüktü, güzeldi. Yok be, ne güzeli, boyalı güzeldi, sen onun sabah yataktan kalktığı halini de bilirsin. Çipil gözlü şey. Ah almak iyi değildir. Aldı ahını merak etme.
Ölümün kıyısına yaklaşmışken hâlâ onları düşünüyorsun. Hiç yakışmıyor sana Azime, hiç. Şu kapı duvar yüreğin bir susup oturmadı yerine. Kapattın kapılarını sıkı sıkı da çenesini bağlamayı bilemedin.


Durmadan konuşuyor, hatırlıyor, kırılıyor, kızıyor, ileniyor, tekrar, tekrar.
Ara vermiştin bir ara hani, tamam demiştin, bitirdim, unuttum artık, ne oldu? 
Nasıl çıktı hatıralar, karşına kanlı canlı? 
Sanki bilmiyorsun, Gamze yüzünden, bütün o unuttun sandıklarını getirip karşına koyan o. Boşanmasaydı kocasından sen de hatırlamayacaktın. Değil mi? Öyle değil mi? Bakma boş boş sokağa, yok kimse, gelmeyecek, bu akşam Gamze de gelmeyecek sana. Oturacaksın penceresi istinat duvarına bakan odanda tek başına. Belki biraz televizyona bakacaksın, sonra biraz uyuyacaksın belki, ama kısa sürecek, bir kâbus bölecek uykunu, kalkıp kan ter içinde salona gidip pencereyi açacak, sabah ezanına kadar sokağı seyredeceksin. Gelmeyecek beklediklerin, onlar öldüler belki, bilmiyorsun. Gamze de gelmeyecek. Anlatacak kimsen yok onları. Kediler gelir, aç bıraktın kedileri, kapının önünde beklerler seni, bir tek onlar.
Niye boşandı ki Gamze? Sordun da, anlattı sana, fakat bir türlü anlayamadın. Ne iyi bir kocası vardı. İçkisi, kumarı, karı kızı, dayağı köteği yoktu.
Senin zamanında böyle kocayı boşamazdı kadınlar.
Kenan gibi olsaydı, demek ki çocuk bile doğurmadan boşardı adamı.
Boyu devrilisice, Allah cezasını veresice, yapmadığını koymadı, içki de içerdi, kumar da oynardı. Köyün dışındaki o düşkün Feriha'ya gittiğini bilmeyen mi var? Senin gibi taze gelini soğuk yatakta yalnız ve üşür bırakıp giderdi o orospuya. Ne kadar gençtin oysa, tazecik, dipdiri, dupduru. Yetemedin, engel olamadın gitmesine. 
Yetmek için ne kadar da uğraşmıştın. Ne isterse yapmıştın. Canın acımıştı çok kez, azgındı, bir boğa gibiydi, her gece isterdi, gıkını çıkarmazdın.
Yeter ki gitmesin o kadına. Az rezil olmamıştın boynundaki, kolundaki morluklardan, kayınvalide, kayınpeder, kayın biraderine. Umurunda mıydı? Hayatta sade kendi keyfini düşünürdü o.
On dördündeydin, ayın on dördü gibi parlıyordun Azime. O sıcak ağustos günü öğle vakti tarladan eve dönerken kıstırdı kuytuda, kapattı ağzını, sürükledi kendi evine. Sen, istemem diye bağırdıkça, o seni tekmeleyip durdu. Ayın on dördü gibi parlayan tenin çürük içindeydi sabahına. Dokunmamıştı daha sana, annene haber vermiştiniz, o gelecekti. Geldi, "bu adam seni buraya getirdi ya kızım, artık adın çıktı, evleneceksin" dedi. Ne desin? Haklıydı, baban yoktu, göğüsleyemezdi çıkacak dedikoduları tek başına.
Hemen hoca nikâhı kıyıldı, bir ay sonra da resmi nikâh. Canlı cenaze gibiydin, gelinlik bile giydirmediler sana, bırak düğünü. Bu yaşına geldin, içinde hep ukde, beyaz gelinlik. 
Dölsüz bıraktılar seni.
Gamze'ye ne dedin geçen gün; kızım dua et senin çocuğun var, aslan gibi bir oğlan, artık kocan da her şeyin de o senin. Hayırsız bile çıksa bir ümit olur içinde her daim. Ümitsiz yaşamak nasıl zordur, sen bilmezsin. Yalnızlık ne zordur, hiç bilmezsin. 
Sen bu adamı sevdin sonra Azime. Nasıl sevdin, o mendebura nasıl çiğnettin tertemiz duygularını? Tamam, sana el kaldırmadı hiç çok şükür, ama rezil rüsva oldun be Azime? Bütün köyün dilindeydi o aşüfteyle aşna fişneleri. Nasıl kaldırdı miden? Hayır, biliyorum gidecek yerin yoktu, gidemezdin, ama sevdin adamı. Anlayamadım bunu. Bekledin çok geceler sabaha kadar, ne oldu, takdir mi aldın? Ya harcadığın gözyaşlarının karşılığı? Sadece hakaret, küçümseme. 
Değmezdi. Ama gönlüne de söz geçmezdi, değil mi?

Sen, bence şimdi kalk git mutfağa, Gamze'nin geçen gün getirdiği yeni moda poşet çaylardan yap kendine çabucak, otur küçük balkonuna, mutlu yıllarını düşün. Tekel'deki yıllarını. İkindi molasında denize karşı içiyor ol çayını, tıpkı o günlerdeki gibi.
Mutluydun, işçiyken Üsküdar'daki o tütün fabrikasında. Ne çok arkadaşın vardı. Senin gibi boşanmış olan da, hiç evlenmemiş olan da, evli olan da. Fark etmiyordu, hepsiyle anlaşıyordun. Hiç boş geçmezdi akşamların, hep bir iki arkadaşınla, ya sende ya onlarda mutlaka toplanırdınız. Satardınız anasını dünyanın, kahkahalarınızla. Kışın evlerin içinde, yazın sokaklarda, gazinolarda. 
Genceciktin daha, istesen evlenebilirdin de yeniden. İstemedin. 
Bu kadar mı sevmiştin bu adamı? Hem de çocuğun olmuyor diye üstüne bir de kuma getirmişken, Fatma'yı. O kardeş gibi sevdiğin Fatma'yı. Senin odanda, senin yatağında hem de. Aldatmışlardı seni. Gözlerinin yaşı kurumamıştı günlerce, yine de gitmek istememiştin, kopmak istememiştin ondan.
Aptalmışsın sen Azime, çok aptal. 
Ağabeyin gelip seni tekme tokat alıp götürmeyeydi yaşayıp gidecektin demek onursuzca o evde, onlarla birlikte.
Kızıyorsun hâlâ ağabeyine, öldü gitti, affedemedin yıllardır. Oysa sana ne büyük iyilik yaptı o. Adapazarı'ndan İstanbul'a getirdi seni, Tekel'e işçi olarak girdin, emekli oldun, ev aldın. Kabahat sende, aklını kullanaydın, yeniden evlenirdin, çocuğun olabilirdi. 
Bir yerde haklısın da Azime, Tekel'e başvurduğun gün yediğin dayak unutulur gibi miydi? Nasıl da çakmak çakmak olmuştu gözleri ağabeyinin; "orospu mu olacaksın başımıza kaltak?" diye bağırıp vurdukça vurmuştu narin bedenine. Tıpkı Kenan'ın seni kaçırdığı günkü gibi, çürümüştü her yanın.
Çalışmak niye kötü olsundu ki? Her çalışan orospu mu oluyordu sanki. Köyde, senin yaşındaki kızlar fingirdeşirken oğlanlarla sen dönüp bakmazdın bile kimseye. İstemiyordun, Kenan'la bilmiştin bir erkeğin yakınlığını, temasını. Şimdi de öyle olacaktı, bakmayacaktın kimseye. Aptal. Bakmadın da ne oldu? Harcadın sen hayatını. 
Orospu olmayacaktın elbet, ama adam gibi bir adam çıkmaz mıydı karşına? Almaz mıydı seni nikâhına? Zordu o yıllarda dul yaşamak bir başına İstanbul'da. Bak, Gamze, evlenmem artık diyor, evlenmez tabi, eskisi gibi değil ki şimdi, ama sen öyle miydin, evlenmeliydin. Geçmiş ola.
Şimdi bir tek şeyle avunuyorsun değil mi? Boşuna avunuyorsun ya, seni mutlu ediyorsa devam et tabi avunmaya. 
Bu Kenan mendeburunun Fatma'dan da çocuğu olmayınca gelip yalvarmıştı sana, ayaklarına kapanmıştı. Fatma'yı bırakacağım, seni tekrar alacağım, ben senden başkasını sevmedim diyerekten. Almanya'ya gidecekmiş, seni de götürecekmiş, ne olur gelseymişsin. Bir gün, gene böyle pazarın sokağında yalvara yakara arkandan gelirken dayanamayıp dönmüş, tükürmüştün yüzüne; "tükürdüğümü yalamam ben" demiş, çekmiş gitmiştin. Orada öylece kalakalmıştı, bir daha da gelmemişti, son görüşündü onu. O kadar seviyordun ki, ama o kadar da öfkeliydin ki, öfken galip geldi, sevgini delip geçti.
Yaptığın tek iyi şeydi Azime, aferin, ama avuntu olacak şey değil be üzgün kadın. 
Gideceksin neredeyse yarın öbür gün bu dünyadan, bırak şu adamı artık, düşünme, hatırlama, üzülme boşuna.
Kalk, kalk git mutfağa çabuk, yap çayını otur balkona, gelirler birazdan kediler de, doyur onları. 
Bari onlar mutlu olsun. 


Yorumlar

Popüler Yayınlar