YENİDEN BEYOĞLU, İSTİKLÂL CADDESİ

Uzun zamandır Kadıköy'de hep buluşmalarımız. İçimize iyice kapandığımızı düşündüm ve "Beyoğlu'na çıkalım bugün" dedim. İtirazları dinlemedim, ikna ettim arkadaşlarımı.
Biz eskiden ne çok çıkardık Beyoğlu'na. Ne filmler seyrettik ne sergiler gezdik. Dilek Pastanesi evimiz gibiydi ne çok kahve içip pasta yedik orada. Dünya kadar kitapçı vardı, her birine girer elimiz kolumuz dolu çıkardık.

Özledim!
Belki hayal kırıklığına uğrayacaktım biliyorum, ama yine de istedim.
Çünkü Beyoğlu'nda hayat başka; her adımda yeni bir şey görebiliyorsun, sokak müzisyenlerinin çaldığı müziklerle bir anda dünyan değişebiliyor.
Dünyam değişti, evet. Her şey başkalaşmış, sokak müzisyenlerinin milliyeti bile.
Cumartesi akşamüzeri için oldukça tenha bir İstiklâl Caddesi'nde, tanıdık olmayan bir sürü dükkan önünden yürüdük Tünel'den Galatasaray'a.


İlk durağımız Narmanlı Han oldu.
Geçen aylarda iş için bir kaç kez ateş alır gibi uğradığımda görmüştüm dıştan yeni halini, fakat içine girilmiyordu henüz. Açıldığını görünce çocuklar gibi sevindim ve hemen attım kendimi avluya. Önce büyük şaşkınlık, benim Narmanlı'm değildi ki burası. Evet, güzel görünüyordu, fakat binanın dışı hariç hiç bir benzerliği kalmamıştı eskisiyle. Avludaki ağaçların yerinde yeller esiyordu, toprakla bağlantısı tamamen kesilmiş betona bürünmüştü. Allah'ım, bu beton sevdasını anlamakta o kadar zorluk çekiyorum ki. Aynı, yeni Taksim Meydanı gibi tuhaf ahşap saksılarda ağaç denemeyecek bitkiler.
Tamamlanan yapıda 7 dükkan ve 2 lokanta olacakmış, henüz boş bütün dükkanlar. Aslında otel ya da AVM yapılması düşünülüyormuş, ama metrekare olarak büyük olmadığı için vazgeçilmiş. Nasıl bir tarih bilincinden yoksunluktur bu? Burası İstiklâl Caddesi'nin en güzel ve en önemli hanlarından birisidir. Sanat ve kültürle yaşamıştır yıllarca. Mağaza ve lokanta yapılacağına sanat galerileri, kitapçılar, sahaflar, kafeler olmalıydı. Geçiniz! Olan olmuş biten bitmiş. Zaten projenin mimarı Sinan Genim hiç umursamıyor bile bunları, piyasa şartlarından dem vuruyor. Piyasanın şartlarından nefret ediyorum, bizi bu piyasa şartlarına uymak zorunda bırakan düzenden de nefret ediyorum.
Sanat ve kültür ne işe yaracak değil mi? İnsanlarımıza son model cep telefonları ve otomobiller, modern güvenlikli siteler lâzım. İzole edilmiş hayatlarında sosyal medya ile sosyalleşir, dizilerle tarihi öğrenirler.
Narmanlı Han bir çok sanatçıya ve edebiyatçıya ev sahipliği yapmıştır. Bunların en başta geleni benim için, Şakir Paşa ailesinden gravür sanatçımız Aliye Berger'dir. Huzur romanını burada yazdığı bilinen Ahmet Hamdi Tanpınar'da Narmalı'da kiracı olarak oturanlardandır. Ayrıca Bedri Rahmi Eyüboğlu da bir süre buradaki atölyesinde sürdürmüştür çalışmalarını.
Bu ziyaretimin en sevindiğim kısmı işte bu sanatçıları orada görebilmek oldu. Bence bu restorasyonun (!) tek başarılı kısmı da burası. Bir çok tarihi bina restore edilip otel yahut başka bir şeye dönüştürülürken gözardı edilen tarihi burada önemsenmiş. Girişteki panolara bu değerli insanlarımızla ilgili bilgiler koymuşlar. Ama büyük sürpriz avluda. Bir baktım solumda Bedri Rahmi, bir bankta oturuyor, yanında da uyuyan bir kedi. Hemen karşı çarprazda ayakta iki kişi, Aliye Berger ile Ahmet Hamdi Tanpınar sohbet ediyor. Tanpınar'ın çok sevdiği kedileri ayak ucunda. Mutluluğumu tarif edecek kelime yoktu o an.

Keşke biraz da yeşil olsaydı, saksı nedir Allah aşkına, yazık olmuş mor salkımlı ağaçlara. Mimar "kurumuştu o ağaçlar" diyor, ama yok kurumamıştı, kaç kez gördüm. Hem kurumuşsa da başka ağaç dikemezler miydi?

Yolumuzun üzerindeki Dilek Pastanesi'ne de bakalım dedim. Yıkılıp yeniden yapıldığını biliyordum, ama hiç girmemiştim içeriye. Girmez olaydım keşke. Şef garsonla konuştum, yıllarca müdavimi olduğumuz bu pastane'de bir dolu anımızdan bahsettim. "Gene olur anılarınız, bekleriz sizi" dedi. Yok, olmaz. Olsa da eskisi gibi olmaz. 3-4 katlı ve tamamı pastaneye ait olan binanın üst katları artık kiraya verilmiş. Pastaneye kala kala 2 bodrum katı kalmış. Ferah teras gitmiş, basık bodrum bahçesi gelmiş. Boğulurum ben orada.

Böyle.
Ama yine de iyi ki gitmişiz, benim sanatçılarımı gördüm ya yanıbaşımda, değdi.

*NARMANLI HAN KISA TARİHİ:
1831 yılında yapılan Narmanlı Han, ilk önce yaklaşık 50 yıl boyunca Rus elçilik binası ve ticaret ofisi olarak kullanıldı. Dış görünümü bir kaleyi andıran iki katlı yapı daha sonraki yıllarda bir yandan ticaret merkezi olarak işlev görürken, diğer yandan ünlü şair, heykeltıraş, ressam ve yazarlara ev sahipliği yaptı.
Tarihi han büyükelçiliğin terki sonrası 34 yıl boyunca Rus konsolosluğu ve hapishane olarak da hizmet vermiş.
Önceki ismi tam olarak bilinmeyen hanın "Narmanlı Han" olarak anılışı, dönemin ünlü tüccarlarında ve birer sanat destekçisi olarak biline Avni ve Sıtkı Narmanlı kardeşlerin hanı satın almasıyla başlıyor. Küçük ve karanlık hapishane odalarının tadilat yapılıp zamanla dükkan, büro ve konut olarak kullanılmasına da bu dönemde başlanmış.

Yorumlar

Popüler Yayınlar