BEYKOZ DÖNÜŞÜ

İETT 15 - Üsküdar- Beykoz 15:40
Çok seviyorum boğazın bu yakasında otobüsle yolculuk yapmayı. Şirin küçük köyler, yeşillikler içinde.
Bu gelişimde Paşabahçe İskelesi civarı çekti beni. Burada oturmak istedim. Kaç paradır acaba kiralar?

Üsküdar'dan Beykoz'a gelirken şu anda olduğumdan bin kat daha heyecanlı, coşkulu, mutluydum. Şimdi de mutluyum, ama devlet dairesinde iş göremeyip dönerken, sinirli de oluyor insan.
Zaten o sinirle kafenin kasasındaki kızı azarladım. Satış fişi diye bilgi fişi verip kandırıyorlar insanı. Hem de Kaymakamlık, Adliye, SGK, Emniyet'in olduğu bahçenin orta yerinde. 2 lira da olsa aldım fişi kızdan. "İçeride borcumuz var diye burnumuzdan getiriyorlar, burada fiş kesmiyorlar. Oh ne âla!" dedim. Kız sadece alık alık baktı suratıma. Henüz öğle yemeği yemedim. Aç karnına içtiğim çay da midemi kötü yaptı.
İstinye-Çubuklu arası işleyen arabalı vapur gidiyor, Ne kadar güzel. Vallahi kuğu gibi süzülüyor.
Kanlıca yalılarının önündeyiz. Kanlıca İskele meydanı da çok güzel. Şu ucube radar kulesi olmasaydı...
Aklıma geldi de şimdi gülüyorum kendi kendime. SGK'da dilekçe yazıyorum, kalemi bankonun üstüne koymuş, elimdeki evrakta bilgi ararken yanıma bir adam gelip, "Klemi alabilir miyim?" dedi. Şahin gibi, üstelik hırsla döndüm adama, "Hayır, o benim kalemim" dedim. Ekledim, "Cinlerim çok tepemde zaten." Yalnız cümle de cümle hani(!) Adam da, "Tamam yahu, alt tarafı bir kalem, yemedik ya" deyip öteki bankoya geçti.
Nasıl delirttilerse beni? Hem işim olmadı hem açım, ondan böyle. Hele açlık...
Ooo, bu Boğaz iskeleleri ve etrafı çok güzel. Çengelköy...
Üsküdar 16:25

Bolu lokantasına girdim. Ayran çorbası içtim buz gibi. Üzerine de zeytinyağlı fasulye yedim. Çok şükür doydum.
Telefoncuya telefonumu verdim. Kamera lensi kırıktı. "Yarım saat sonra hazır olur" dediler.
Tam yarım saat gerçekten özgürüm.
Telefondu, mesajdı, maildi yok.
Ohhh, muhteşem!
Kahveci Kardeşler'e geçtim, sade kahvemi söyledim. Şimdi düşünme vakti...
Yan masada oturan adam NOTOS dergisi okuyor. Edebiyatla ilgili biri, anlaşıldı. Yekta Kopan'a da ne kadar benziyor. Değil galiba. Olsa? Gider konuşur muyum? Adam sakin oturmak istiyor belki. Yok, değil. Yekta'nın burnu bu kadar düzgün değildi. Üstelik bu adamın kocaman da göbeği var. Yekta fit diye hatırlıyorum.
Bu alan belediyeye ait diye biliyorum. Bir arkadaşımda söylemişti bir gün cemiyette, belediyede görevli bir başka arkadaşımıza. "İşgal ettiler orayı" demişti. Bu düzen nasıl işliyor anlamıyorum. Sokak içinde küçük bir kahve dükkanı, karşısındaki alana masa sandalye koyup kafe haline geliyor. Ne kadar haraç veriyor belediyeye acaba? geleni gideni bol, dünyanın parasını kazanıyor olmalı.
Yekta Kopan2a benzeyen adam yalnız değilmiş. Karısı ve küçük kızı geldi şimdi. Ne iş yapıyor acaba adam? Karısını pek ilintilendiremedim onunla. Biraz kara suratlı, asık yüzlü bir kadın. Kızın adı Ece Naz, adam durmadan kızının adını söylüyor.  Çocuklarının yanında sigara içiyorlar. Adam onlara hediyeler almış, gösteriyor. Birer küçük plastik su matarası ve fosforlu yeşil renkte tişörtler. Spor içinmiş.
İkindi ezanı bitti, müziği kaldığı yerden başlattılar. Rahmetli Kayahan söylüyor: "Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz filim gibi biraz."
Herkesin hayatı 'filim' gibi biraz. Hepsinin içinde biraz komedi, biraz dram, biraz romantizm...

Ne kadar çabuk geçti yarım saat?
Özgürlüğün bitişi. 17:30

Yorumlar

Popüler Yayınlar