HEP BİR AİLEM OLSUN İSTEDİM



Bu dünyaya neden geldiğimi bilsem annemi affederdim herhalde.

Türkiye’ye her geldiğimde mezarına giderim, “Ulan orospu!” derim. “Madem annelik yapamayacaktın neden doğurdun beni?”
Yine de okurum bildiğim birkaç dua, temizlerim toprağının üstündeki otları. Neme lâzım yukarıdakiyle papaz olmayalım sonra, belki vardır öte dünya. Öldürmüyor bir türlü beni, üç kere intihar ettim ölmedim, var herhalde bir bildiği ki yaşatıyor. Ben de yaşıyorum anasını satayım, dibine kadar. Günde iki paket sigara, sayısını bilmediğim kadar kadeh rakı; kalbimde de stent var ha… Kadın desen sürüyle, iri yarı, her yanı dövmeli, enerjik bir adamın peşinde kadın olmaz mı? Yaş elli sekiz ama, maşallah dipçik gibiyim.
Bu sıla hasreti beni öldürecek belki. Yıllar var, kaçak göçek gelip birkaç hafta kalabiliyorum, şanslıysam birkaç ay. Tutturamıyorum bir düzen. Tam, artık tamam, oldu bu iş, gitmem bir yere bir daha diyorum bir bakıyorum başım belada. Zaten İstanbul’da geçim de zor. Ne iş olsa yaparım ben. Kahveci çıraklığından çöpçülüğe kadar. Aç kalmam yani. Ama bir ev kiralayacak parayı hiç denkleştiremedim. Cebim üç kuruş para görse ilk iş Tekel bayiine gitmek oluyor. Sonra yarenlik yapacak adam bulmaya kalıyor iş. Buluyorum, zor değil yaren bulmak bana. İş ki gecenin sonu kötü bitmesin. Ne dediğimi bilmem bazen, hır çıkar, kötü olur yani. Paralar da suyunu çeker; hadi bakalım yarın gene ekmek parası, pardon rakı parası peşinde koş.
Bir de Bulgaristan’daki karı ister para. Geçen sene ayrıldık, ev yaptım ona. Yanına bitişik, kendime de küçük bir evcik. Oğlanla beraber kalıyorlar. Ben tek başıma. Arada sırada oğlan gelir bana, ama kalmaz, korkuyor benden. Neden korkuyorsa anlamadım. Bir iki azar iki tokat ağrına gidiyormuş. Ulan bizim yediğimiz dayakları saysan dünyayı kaç kere turlar be. Hem de öyle böyle değil, rahmetli abimle sırtımız az kanamadı pantolon kemerinden.
Ah anne ah!
Kime kızgındın? Neye küskündün Allah aşkına? Keşke dövmeseydin be. Belki adam olurdum, evim barkım, dirliğim düzenim olurdu. Toprağı bol olsun Gavsi bey bile babalık yaptı bize de sen ana olamadın. Kapı önünde sabaha kadar beklediğim geceleri unutmadım, kilitli odada çektiğim cezaları da. Her çocuk yaramazlık yapar, tamam ben biraz fazla yaramazdım, ama hak etmiş miydim yine de? Bir kere yanağımı okşamadın, öpmedin be.
Çok bile olmuşum ben.
Cinayet işlemedim mesela, işleyebilirdim. Silahım cebimde her daim. Kafam kızdı mı kullanamaz mıydım? O kadar değil yani, adam olamadımsa da vicdanım var şükür.
Rusya’daki oğluma sahip çıktım mesela, çıkmayabilirdim. Gavurun dölü aldı beni kafaya, o zaman zıpkın gibi delikanlıyım tabi. Damızlık olarak kullandı hıyar. Kabul etmişim, içkiliydim, girdik yatağa karısıyla. “Çocuk seni bilmeyecek şimdilik, büyüsün anlatırız” dediler. Anlatmışlar, beş altı sene önce gittim, gördüm. Bana benziyor, bir kelime de Türkçe bilmiyor tabi. Anlaştık bir şekilde. Telefonla konuşuyoruz ara sıra. Gidemiyorum artık para yok.
Bir tek, Türkiye’deki ilk karımdan olma kızımı sevmiyorum. Hayın, annesi gibi o da. Evlenirken dünyanın parasını döktüm o sünepe damat için. Evlenme dediydim bu adamla, dinlemedi. Boşanmış iki sene önce de söylemedi bana. Kaç yıldır emekli maaşımı o yiyor, kaptırdım bir kere kartı.
Bu gelişimde tamam dedim, bu sefer dirlik düzen kuracağım. Çağrıldım çünkü. Canımın içi çocukluk arkadaşım Canan’ın, bebekliğini bildiğim yeğeni Semra ile yazışıyorduk Facebook denen meretten. İstanbul hasreti, çocukluk anıları falan derken özlediğimi söyleyince “Neden gelmiyorsun? Gel” dedi. Kafama koydum, uydurdum kaydırdım, karıyla oğlana da yeter miktarda para bırakıp yola çıktım. Bir ailem vardı Türkiye’de artık, para kazanacak bir iş de ayarladım mı kalırdım temelli.
Vardığımın ertesi günü misafir ettiler beni balık sofrasına. İçkileri ben aldım. Hayatımın en güzel akşamıydı desem yalan olmaz, dolu dolu doğru olur. Muhabbetin dibine vurduk, çok güldük, bazen de hüzünlendik. Yıllar var ağlamadım; o akşam mutluluktan gözlerim yaşardı. Bol bol fotoğraf çektik; mahsus paylaştım Facebook’ta, Bulgar deyyusları görsün diye.
Günler günleri kovaladı, neredeyse haftada bir akşam sofraya oturduk Semra’larda. Sonra bir şey oldu, gönlüm aktı bu kadına. Oğlu da beni sevmişti ki bu çok önemli; ağzını aradım var mı biri hayatında diye. Zaten birkaç sefer de “Her şeyim iyi de bir de kadınım olsa” deyivermiştim. Varmış adamı meğer. Bombok oldum, ama çaktırmadım ha. “Tanıştır beni” dedim. Tanıştırmadı hiç, galiba anladı. Az çok tecrübeliyiz, kadın kısmının sinyalleri metrelerce uzaktan aldığını bilecek kadar.
Ben yanlışı asıl, Oya’da yaptım. Semra’dan iş çıkmayacağını anlayınca arkadaşına sardım. Bir yürüyüşte tanışmıştık, gözlerine vuruldum. Bir balık sofrasında ablukaya aldım kızı. O gece çok içtim, kalkmak bilmedim hatırlıyorum şimdi. Kibarlıklarından git demediler ama gözümün içine baktılar gideyim diye. O kadar çok içmişim ki, evden çıkınca karşıki Tekel bayiinden iki bira daha alıp koltuğumun altında yürürken iki kişinin saldırısına uğradım. Nasıl yürüyorduysam, ne dediysem onlara? Bana bir şey olmaz, tabi ki yine olmadı, alışığım.
Sonra, onların Facebook arkadaşlarını taradım, güzel bulduklarıma yazdım. Onlar da engellediler beni, iyi mi?
Birkaç hafta sonra Bulgaristan’a gitmem gerekti. Kısa kalıp dönecektim, belaya bulaştım yine. Denetimli serbestlik verdiler. İmzalarımı bitirmeden dönemeyecektim. Semra’dan ses seda çıkmıyordu, mesaj attım cevap vermedi. “Kızdın mı, darıldın mı” dedim sonra yine cevap vermedi.
Altı yedi ay oldu dönemedim. Dönemem artık, kendi elimle içine ettim dirliğimin düzenimin.
Hep bir ailem olsun istedim.
Ah anne ah!

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar