KARS

Şanslıyım sanırım.
Orhan Pamuk'un Kars'ta geçen ve Kars'ı, insanlarını anlattığı KAR romanını okuduğum Ocak 2002'den beri aklımda olan, fakat hiç de bu sıralar gideceğimi düşünmediğim KARS için öylesine tren bileti baktık ablamla. Hani belki denk gelir diye. Denk geldi vallahi, trende tek kalan yataklı kompartıman bizi bekliyormuş. Hemen aldık, peşinden uçak bileti, o da gayet uygun fiyatlı çıkmadı mı karşımıza? Biz, ne oluyor, ne yaptık diyemeden otelimizi de ayarladık. Öyle internet sitesinden falan değil, telefonla aradık, konuştuk, tek kuruş kapora vermeden "Buyrun gelin" dediler.
Uzun zamandır bu kadar heyecanlanmamıştım yapacağım seyahat için. İçim bir neşe ile doldu, kendim bile şaşırdım.

Seyahat rotamız, İstanbul'dan Kars'a uçak ile gidiş, iki gece konaklama ve Doğu Ekspresi ile Ankara'ya oradan da İstanbul'a hızlı tren ile dönüş.
Biliyorsunuz bir kaç yıldır çok moda Doğu Ekspresi ile Kars'a gitmek. Geçen yıl bakmıştım, hiç boş yer yoktu trende. Turizm şirketleri önceden kapatıyormuş kompartımanları. Herkes şikayetçiydi, hatta bunun için change.org sitesinde imza kampanyası bile başlatılmıştı. Ne kadar şanslı olduğumuzu anlatıyor sanırım.
Tren yolculuğunu oldum bittim severim. Ama şimdiki Yüksek Hızlı denenleri değil, eskinin çuf çuf eden, tıkır tıkır, ağır ağır giden trenleri ile yolculuğa bayılıyorum. Çocukluğum Haydarpaşa Pendik arasındaki banliyö trenlerinde her hafta sonu dayımlara gitmekle geçti. Üniversite yıllarım yine her hafta sonu Adapazarı Ekspresi ile okuluma gidiş ve dönüş ile. Şimdi 24 saat sürecek Doğu Ekspresi yolculuğu vardı önümde ve bu müthiş bir şeydi.
İki yıl önce yine ablamla Gaziantep'e gitmiştik iki günlüğüne. Hayatımın en güzel seyahatlerinden biri olmuştu. Acaba bu seyahat de böyle mi olacaktı?
Evet, Kars seyahatimiz için de aynı şeyi söylüyorum. Hatta daha da güzeldi diyorum.

1 Aralık sabahı 06:55 uçağına yetişmek için 04:30 da evden çıktık. Kadıköy'den yüzde kırk zamlanmış Havabüs otobüsüyle Sabiha Gökçen'e vardık. Evde hazırladığımız sandviçler ve Simit Sarayı'ndan aldığımız fahiş fiyatlı çaylar ile kahvaltımızı yaptık. Havalandıktan iki saat sonra Kars Harakani Havalimanı'ndaydık. Küçücük bir havalimanı ve sabah inen tek uçak bizimki. Çabuk gelen bavullarımızı alıp Kars merkeze giden belediye midibüsüne bindik. Fiyatın beş lira olmasına şaşırmaya fırsat bulamadan şoförümüzün "Hepiniz Kars'a hoşgeldiniz safa geldiniz" demesiyle yüzümüzde gülücükler açtı. Bu ne güzel karşılamaydı böyle.
Havalimanı ile merkez arası on dakika kadar sürdü, bu da başka şaşkınlığımızdı. İlgili ve güler yüzlü şoför bizi otelimizin yakınında bıraktı ve yolu da tarif etti. Otelimize varıncaya kadar bir on dakika kadar daha yürüdük. Yol üstündeki eski Rus binalarına hayran hayran baktık. (o kadar çoklar ki)
93 harbi denen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonucunda Ruslar Kars'a yerleşip 40 yıl kalmışlar ve şahane binalar bırakıp gitmişler. Göçebe düzeninde olmadıklarından yerleşik düzen usulü evler, konaklar, kiliseler, devlet daireleri yapmışlar.

Otelimiz eski bir Rus yapısı olan Çeltikov Otel. Çeltikov adlı bir Rus ailenin konağıymış. Opera binası ve Hekimevi olarak da kullanılmış. Zaten şu anda Kars'ta yaşayan halk orayı Hekimevi diye biliyor. Dikdörtgen planlı, enine uzanan üç katlı bir bina. Tavanlar çok yüksek tahmin edileceği gibi.
Çok iyi karşılandık. Telefonla rezervasyonumuzu yapan Kemal beyle tanıştık. Kemal bey, Kars Kafkas Üniversitesi'nde Genetik mühendisliği okuyan, aynı zamanda beş yıldır bu otelde çalışan konuşkan güler yüzlü bir genç. Aslen Malatyalı. Burayı da çok sevmiş, alışmış, fakat planlarını kız arkadaşıyla Kanada'ya gidip yerleşmek üzerine yapıyor.

Gelmeden önce Kars ile ilgili dünya kadar gezi yazısı okudum. Bu nedenle gezmeye nereden başlayacağımı biliyordum. Tek sorun neyle ya da kiminle gezeceğimizdi. Kemal beyin aradığı turizme hizmet eden taksi şoförlerinden aldığımız fiyatları beğenmedik önce. Çarşı alanına gidip dolmuşları sorduk. Kimi dolmuş çoktan kalkmış kiminin de saatine çok var. Kendimiz de küçük çaplı bir taksi fiyat araştırması yaptıktan sonra Kemal beyi arayıp en son fiyat indiren şoförü arayıp göndermesini söyledik.
Merak edenler için; sadece Ani Harabeleri ve Çıldır Gölü gezisine 400 lira istiyor şoförler. Ertesi gün de Sarıkamış'a gitmek gerek, tabi onun için de ayrı para verilecek. Biz sempatik şoförümüz Burhan'a iki gün için toplam 500 lira verdik. Gezmediğimiz yer de kalmadı, Kafkas Cephesi Savaş Müzesi ve Kars kalesi de dahil. Bir de peynirci tabi, güzelim doğal Kars peynirlerinden tadıp beğendiklerimizi kargo ile İstanbul'a yolladılar. Yüksüz döndük İstanbul'a böylece.
Kars'a 45 km. uzaklıktaki Ani Harabelerine doğru yola çıktık önce. Sağı solu alabildiğine tarlalar olan dümdüz yolda 35 dakika kadar gittik. Kars'ta her yer düz, yokuş ya da tepe yok denecek kadar az. Buraya gelmeden önce Karslı tanıdıklarımdan ve internette okuduklarımdan çok soğuk olacağı için sıkı giyinmek gerektiğini öğrendim. Lahana gibi kat kat giyindik biz, fakat ne görelim? Kars günlük güneşlik. Normalde diz boyu kar olurmuş bu tarihte, şansımıza kuruydu hava. Eksi altı dereceyi gördük, ama inanın hiç üşümedik. Hatta bunaldık diyebilirim.
Ani'ye vardığımızda şoförümüz bizi girişte bırakıp diğer şoförlerle muhabbete katıldı. Şöyle bir baktık, koca alan. Nereden başlayacağız, nasıl gezeceğiz derken dört genç kız ve bir erkekten oluşan grup gözümüze çarptı. Önümüzde yürüyorlar ve erkek onlara anlatıyor. Önce bir fotoğrafımızı çektirerek ahbaplık kurduk. Sonra onlar önde biz arkada takip ede ede koca alanı bir buçuk saatte gezdik. Muhteşemdi; bir kere, tam Ermenistan sınırındayız. İki adım, ama gerçekten iki adım sonra Ermenistan'dasın. İki ülke arasındaki sınırı Aras nehrine akan Arpaçayı ayırıyor. Çayın üzerindeki taş köprü yıkılmış ve biri Türkiye'de diğeri Ermenistan'da olan iki ayağı kalmış sadece. İpek yolu imiş burası ve Bizans yönetimindeki bir Ermeni krallığının başkentiymiş şimdi harabe olan Ani şehri.
O kadar çok mabet yapmışlar ki; Anadolu'ya yapılan ilk cami de burada. Ermenistan'daki bir taş ocağında patlatılan dinamitler maalesef zaten harabe olan yapılar için daha da yıkıcı oluyormuş. Yöre halkı, Ermenilerin bunu mahsus yaptığını söylüyor.
Ani'den çıkarak rotayı Çıldır Gölü'ne çevirdik. Mesafe uzun, merkeze gidilecek önce, sonra 106 km'lik Çıldır yoluna sapılacak. Gene uzun ve düz yola koyulduk. Sıcaktan ve bir gece önceki uykusuzluğumdan arabada uyuyakalmışım. Ablamın sesiyle uyandım. Sağımız solumuz kar, hava biraz daha soğuk burada. Çıldır'a vardığımızda kar yoktu artık. Ancak müthiş bir rüzgar vardı. Ocak şubatta gelseydik, gölün donmuş halini görecektik, kısmet. Göl kıyısındaki 'Kütükev' tesisinde yemeğimizi yedik, fotoğraflar çektik, sis iyice bastırmadan yola koyulduk. Akşam üzeri gözün gözü görmediği sis olurmuş burada.
Şoförümüz Burhan ile ertesi gün Sarıkamış'a gitmek üzere vedalaştık. Gece yatarken yarın karlar üzerinde yürüyeceğimizi hayal ettik.
Sabah 10:30 da tam vaktinde gelip bizi otelimizden alan Burhan ile 56 km'lik yolculuğumuz başladı. 25 dakika sonra Sarıkamış Şehitler Anıtı'ndaydık. Enver Paşa komutasındaki ordunun donarak şehit olan 37.000 askeri için yapılan anıtta çok duygulu anlar yaşadık.
Oradan çıkınca Katherina köşkü yoluna saptık. Her yer kar, yol yokuş, ancak rahat çıktı arabamız. Yokuşu bitirip köşkün karşısına geldiğimizde çok şaşırdık. Restore edilip bir şekilde hizmete açılmış bir tesis ya da müze görmeyi hayal ediyorduk. Karşımıza bir harabe çıktı. Yıkık dökük, tamamen bir harabe. Bizim insanımız da sağolsun tarihe iz bırakmak için (!) içerideki duvarlara büyük büyük, "Ayşe Ali'yi seviyor" türünden bir dolu yazılar yazmış. Köşkün yan tarafında küçük ahşap bir kulübe var. İçeride yanan sobanın dumanı tütüyor bacadan. İki tane bekçi burayı bekliyormuş. Köşkün arka tarafı sarı çam ormanı. Çok kışta buraya tilkiler ve kurtlar iniyormuş. Fakat çok güzel kar vardı, neredeyse dizimize kadar. Yıllardır İstanbul'da kar yüzü mü gördüğümüz var? Çocuklar gibi sevindik. Gırç gırç karın üzerinde oradan oraya yürüdük. Ellerimizle karı ovuşturup havalara attık. Oteller bölgesi Cıbıltepe'nin başlangıcındaki Sarıkamış Kütükev'e uğrayıp salep içtik.
Dönüşte programda olmayan Kafkas Cephesi Müzesi'ne götürdü Burhan bey bizi. Osmanlı-Rus savaşlarının 300 yıllık tarihini anlatan yazılar, resimler ve balmumu heykellerle dolu.
Askerlerimizin cephede yaşadıkları zorlukları ve hastane ile mutfak gibi yerler canlandırılmış. Hepsi o kadar gerçekçiydi ki, en çok da ameliyathane.
Savaş enstalasyonu diye bir oda var, karanlık. Yerde şehit askerlerin çarıkları dizili. Çarıkların içine elektronik küçük mumlar konmuş. Odaya loşluk veriyor, fonda ise savaş cephesi sesleri. İnsanın içini sızlatan, bu vatan için canını vermiş şehit askerlerimizin adeta ruhlarıyla birlikte dolaştığımız müzeden gözlerimiz yaşararak çıktık.
Buradan sonra gittiğimiz Kars Kalesi'nde çok kalmadık, sadece dıştan fotoğraflar çekip ayrıldık.
Artık Burhan beyle turumuz bitmiş, vedalaşma zamanı gelmişti. Paramızı verip helalleşerek, bir kez daha inşallah görüşmek üzere ayrıldık.
Kendi başımıza Kars merkezde, kalenin eteklerindeki Kümbetli Cami'yi (eskiden on iki havariler kilisesi) gezdik. Etrafındaki evlere bakıp, "Kimbilir kimler yaşıyor buralarda, nasıl insanlar acaba?" diye düşünürken tam bir Tanrı misafirliği yaşayacağımız evin bahçe kapısından içeri girdik. Bu misafirlik ayrı bir yazı konusu, buraya sığmaz. Bir sonraki yazıda anlatacağım inşallah.
Biz bu evden saat 22:30 gibi çıkıp otelimize vardık. Artık Kars gezimiz sona ermişti. Yarın sabah sekizde Doğu Ekspresi bizi bekliyordu.
Rüya gibi bir iki gün geçirmiştik. Rüya gibi de bir tren yolculuğu yaptık. Trenin penceresinden en hayretle seyrettiğimiz şey, Kars-Sarıkamış arasında güneşin altında parıldayan kar yığınlarıydı. Burhan bey bize söylemişti, buranın karına kristal kar denir diye. Gerçekten kristal gibiydi, gözümüzü alamadık. Bence mutlaka görülmeye değecek bir görüntüydü.


Seyahatimizin tek olumsuz yanı (buna da olumsuzluk denirse) trenin 3 saat rötar yapmasıydı. İstanbul trenine zamanında yetiştik ya, hiç önemi olmadı bunun.

Tekrar gitmeye değecek kadar güzel bir yer Kars. İnsanı daha güzel.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Gerçekten çok şanslısınız. Tren-uçak-otel üçlüsünü bir araya getirmek suretiyle Kars'a düzenlediğiniz gezi seyahatiniz ile ilgili paylaşımınızı okudum. Serhat Şehri olarak da adlandırdığımız bu güzel kentimizi görmek, tanımak ve incelemek bahtiyarlığına sizi kavuşturduğu gibi, tüm isteyenleri de kavuştursun Rabb'im.
    Bu güzel paylaşım için emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim. Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep bey çok teşekkür ederim ilgi ve beğeninize.
      Her şey çok güzeldi. Umarım herkese nasip olur.
      Selamlar

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar