HAYATIM SENİNLE DANS!

İstanbul doğumlu olunca insan, vazgeçmesi zor oluyor galiba.
Hele İstanbul'u yaşıyorsa...
İstanbullu'yum demek İstanbul'u yaşamakla mümkündür ancak. Taşı toprağı tarih kokan bu şehirde yaşamak bir ödül değildir de nedir insana?

Çok insan bıkmış, usanmış bir halde kaçıp gitmek derdinde İstanbul'dan. Çünkü İstanbul çok kalabalık, çünkü çok pahalı ve gün geçtikçe daha çirkin.
Nasıl kıydılar, ah nasıl kıyabildiler bu güzelim şehre?
Vicdanlar suspus olmuş, para gözleri kör etmiş, kalpleri karartmış. Her yer beton oldu her yer gökdelen. Hiç alışamadım, ama hadi alıştım diyelim Avrupa yakasının mantar gibi biten gökdelenlerine; güzelim Anadolu yakamızı da mahvetmeye başlayan vicdansızlığa ne demeli? Kendini İstanbullu sayan biri/birileri yapabilir miydi bunu?
Gel de ağlama! İstanbul ağlayıp duruyor yıllardır zaten aldıran yok. Benim isyanıma mı aldıracak?
Beni bile zaman zaman yıldıran, kaçıp gitme isteği duymama neden olan vurdumduymazlıklar, hırslar bitecek mi sanki?
İlk kez geçtiğimiz yaz, Datça'dan dönüşümde yaşadığım duyguyu unutmama imkan yok. İstemedim dönmeyi, bu şehrin karmaşasında boğulmayı. Bana bile bu duyguyu yaşattılar ya, yazıklar olsun.
Ciddi bir İstanbul aşığı olan bana bile...
Dedim ya, İstanbul doğumlu olunca vazgeçmek zor oluyor; bir gün gitsem bile bu gidişin temelli olamayacağını biliyorum. Bir ayağım mutlaka burada olacaktır. Duramam Boğaz'ı görmeden, Eminönü, Sirkeci, Sultanahmet'te dolaşmadan nefes alamam, Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde sokak müzisyenlerini dinlemeden ruhumu doyuramam.
Hemen her sokağında bir anımın olduğu bu şehir peşimi bırakmaz, ben onu bıraksam.
İnsan doğduğu değil doyduğu yerlidir derler ya, İstanbullu olana, İstanbul'u yaşayana öyle değil işte. Ne kadar çirkinleşse de ne kadar çekilmez olsa da bir tutkudur İstanbul. Kara sevdadır sevene; gözleri aşka gülen taze bahardır, mayıs yeşilidir, temmuz tenhalığı, eylül hüznüdür, kasımın sarı yaprağı, şubatın kar beyazıdır.
İlkbaharında, ıhlamur kokuları içinde yürümüşümdür Barbaros Bulvarı'ndan aşağı. Yazında, o güzelim Boğaz köylerinin kahvelerinde içmişimdir kahvemi iyot kokusunu içime çektiğim denize karşı. Ya sonbaharı; Ihlamur Kasrı'nın bahçesindeki sararmış yaprak yığınları nasıl da hışır hışır etmişti ayaklarımın altında? Karın bembeyaz örttüğü Sultanahmet meydanında sıcak salebimi yudumlarken nasıl da mutluydum kışında İstanbul'un?
Seni seviyorum İstanbul!
Bir aşık gibi tutkuyla...
Hayatım seninle dans!
İşte bu yüzden, her şeye rağmen bana verdiğin, hazzı tarif edilmez mutluluk için borçluyum sana.
Seninle geçen yıllarımı, seninle dansımı yazacağım.
Belki daha çok sevenin olur diye, belki daha duyarlı olunur seni yaşatmak için diye.

Yorumlar

Popüler Yayınlar