BENİM İSTANBUL'UM 1


"Hayatım, seninle dans" demiştim ocak ayındaki yazımda İstanbul için.
Bu dansımı da yazacağımı söylemiştim. İşte size ilk dans!



İlk ne zaman yaşamaya başladım bu şehri? Ne zaman aşık oldum İstanbul'a?

Yıl 1993, gazetelerde ve gazete satan büfelerde reklamını görmüştüm. Tarih Vakfı 8 ciltlik DÜNDEN BUGÜNE İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ'ni çıkartıyordu. Fasikül olarak yayınlanmaya başlayacaktı. O kadar heyecanlandım ki, ilk fasikül çıkmadan ayırttım, Üsküdar iskelesinde her sabah gazetemi aldığım büfeye. Çıktığı günün akşamı da iş dönüşü, şeffaf naylon poşet içindeki fasikülü alıp koşa koşa evime gittim. Hangi aydı hatırlamıyorum, kış mevsimiydi ama; evlerde doğalgaz yok henüz. Benim evimde o zamanlar pek revaçta olan Japon gaz sobası vardı. Zibro Kamin marka sobamın yuvarlak geniş tabanında beş altı parmak yüksekliğinde gaz deposu ve ateşleme butonu, onun üzerinde de demir kafes içinde gazın yandığı ve ısıyı yaydığı bölüm vardı. Yanlardan tutturulmuş demir sapıyla çok rahat taşınabilen sobamı çok seviyordum. Odanın ortasına koyuyorduk, her yeri ısıtabiliyordu. En sevdiğim tarafı alevlerin görünür olması ve ışık yaymasıydı. Tıpkı bir şömine gibi yanar ve odanın elektriğini kapattığımızda lüks lambasıyla aydınlatılan eski köy odası havası verirdi. Keşke elimde tutsaydım, zaman zaman arıyorum doğrusu o nostaljiyi.
İşte o akşam eve gelir gelmez sobamı yaktım, halının üzerinde sırtımı kanepeye dayadım, ayaklarımı sobamın karşısına doğru uzattım . Bir ansiklopediye değil de sanki yeni bir kitaba başlıyormuşum gibi ilk sayfadan itibaren okumaya başladım. Bugün gibi hatırlıyorum heyecanımı. Bir de tabi, Radyo Alaturka; nasıl unuturum? Tıpkı şimdi bu yazıyı yazarken yaptığım gibi, kulağım müzikte. Dede Efendi bestesi, 'Ey büt-i nev eda olmuşum müptela / Aşıkım ben sana, iltifat et bana'

Bir insanın diğer bir insana aşkına benzer, hatta ondan daha mutluluk verici bir aşkla bağlanmam böyle başladı İstanbul'a.
Her hafta çıkan yeni fasikülü alıp hemen okuyarak, cilt zamanı geldiğinde ciltlettirip kütüphaneme koyarak ne kadar zaman geçti bilmiyorum, 8 cildi tamamladım. Hala en büyük hazinem olarak bakarım onlara. Arada çıkartır tekrar tekrar okurum.
Bu ansiklopedi sayesinde Tarih Vakfı ile tanışınca bir de muhteşem bir dergiden haberdar oldum. Üç Aylık İstanbul Dergisi. Yine Tarih Vakfı'nın yayını. O da 1992 yılında yayın hayatına başlamış. Beşinci sayısından başladım sanırım abone olmaya. Daha sonra önceki sayılarını da buldum ve koleksiyonumu tamamladım. Üç ayda bir kalın sarı bir zarf içinde gelirdi postadan işyerime. Sabırsızlıkla beklediğim o günlerimi de ne çok özledim. Çünkü 16 yıl sürdü ve 2008 yılında 64.sayıda yayın hayatına son verildi. Bir kent için o kentin adıyla çıkan ilk dergi unvanını taşıyormuş. O kadar güzel yazılar yer alıyordu ki dergide. Her sayıda bir dosya konusu oluyor, enine boyuna irdeleniyordu konu. Önemli yazarlar, mimar ve mühendisler İstanbul'un dünü bugünü ve geleceği hakkında yaptıkları araştırmaları yayınlıyorlardı. Oldukça keyifliydi okumak; çok üzüldüm, ama ne çok... Bir boşluğa düştüm, eksildim sanki.

Okudukça görmek istedim elbette; görmek, okuduğumu yaşamak, hissetmek.
Önce hafta sonları (özellikle cumartesileri) başladım gezmeye. Sokak sokak tek başıma. Bu, tarifsiz bir lezzetti, artık bundan vazgeçmem imkansızdı. Bir kaç yıl sonra yıllık izin günlerim çoğalınca her hafta çarşamba öğleden sonraları kendime iş edindim İstanbul'u gezmeyi. O arada bir roman okuyorsam mesela, romanın geçtiği mekanları ya da yazarının çocukluğunda oturduğu evin sokağına kadar geziyordum.
Osmanlı tarihine de olan merakımdan dolayı da özellikle Tarihi Yarımada'dan ayrılamıyordum. Bir keresinde eski eşim, "Öldüğünde senin mezarını Topkapı Sarayı'nın bahçesine yapmalarını isteyeceğim" demişti de çok gülmüştüm. O kadar çok gidiyordum oraya. Tabi bunda Sirkeci'de çalışıyor olmamın payı büyüktü.

İstanbul o kadar büyük ki ve o kadar tarihi eserle, tarihi sokaklarla, binalarla dolu ki gez gez bitmiyor. Daha görülecek çok yer var.
Bir sonraki yazımda başlayacağım anlatmaya, bende iz bırakan gezip gördüğüm İstanbul'u.
Şimdilik esen kalın.

Yorumlar

Popüler Yayınlar