BENİM İSTANBUL'UM 2 - AŞİYAN (KUŞ EVİ)

En çok 2005 yılında gezmişim İstanbul'u; sanırım Aşiyan gezisinin tarihi de 2005 yılı olmalı.
Bir çok yere sonrasında defalarca gittiğim halde Aşiyan'a tekrar gitmek kısmet olmadı. Yazıya başlamadan önce eski albümlerimi karıştırdım. Kağıda basılmış fotoğraflara baktım uzun uzun. Biraz hüzün, biraz özlem, çokça gülümseme...
Karar verdim, dijital ortamdaki bazı fotoğraflarımı da kağıda bastırıp yeni albümler yapacağım.



Aşiyan'ın sözlük anlamı 'Kuş yuvası'.
Türk Edebiyatı'nda büyük yeri olan, Servet-i Fünun Edebiyatı'nın öncülerinden Tevfik Fikret, tüm planlarını kendisinin çizdiği ve 'Aşiyan' adını verdiği evini yaptırır 1906 yılında. Boğaz'da, Bebek'e  yakın ve Robert Koleji'nin alt kısmındaki bu evde 9 yıl yaşadıktan sonra hayata veda eder.
Tevfik Fikret, Galatasaray Lisesi'ni birincilikle bitirmiş ve sonraki yıllarda okuluna müdür olmuş.
48 yıllık kısacık hayatına çok şey sığdıran ve Atatürk'ün de onun fikirlerinden faydalandığını söylediği şair aynı zamanda bir ressamdı da. Yemek odasında duvarlarda asılı resimleri kendisi yapmış. Evinin planlarını çizmekteki başarısı ressamlık yönünden de gelmiş olabilir bence.
Ev, 1948 yılından beri müzedir. Eşi Nazime hanım maddi sıkıntı nedeniyle evi satmak zorunda kalınca Hasan Ali Yücel'in teşviki ile belediye evi satın alıp müze haline getirmiş. Şimdi sadece Tevfik Fikret değil, Abdülhak Hamit Tarhan ve Şair Nigar Hanım'ın da özel eşyalarının sergilendiği odalarının olduğu bir edebiyat müzesi haline dönüşmüş.

Oldukça zorlu bir yokuşla çıkılıyor eve, ancak çıktığınıza kesinlikle değiyor. Yarı yolda dönenler var mıdır bilmem, ama dönenler çok şey kaybeder doğrusu. Edebiyatla, şiirle ilgisi olmayanlar bile sadece manzaraya hayran olup şaşırmakla kalmaz, evin içini gezmek arzusu ile dolarlar.

Üç katlı evin giriş katı idari yönetim, ikinci kat Abdülhak Hamit Tarhan ve Şair Nigar hanım odalarına ayrılmış, üçüncü kat ise tamamen Tevfik Fikret'e ait.
Biz görmedik, o sırada yoktu; müzenin yenilenmesi sırasında yaptırılıp konmuş bir de balmumu heykeli var Fikret'in. Zaten tekrar gitmeyi çok istiyordum, sırf bu heykel için gitmek şart oldu artık. Aynı odada son halife ressam Abdulmecit Efendi tarafından yapılmış bir de 'Sis' adlı tablo var. Tevfik Fikret'in 'Sis' adlı şiirinden çok etkilenip yapmış halife bu resmi. Dikkatli bakınca derin maviliklerin arkasındaki İstanbul siluetini fark edebilirsiniz.


Muhteşem bir manzaraya sahip bahçesi var, anlatılır gibi değil. Hayran olmuştuk, ağzımız açık kalmıştı. Boğaz ancak bu kadar güzel görünebilirdi. Küçüksu Kasrı karşıda, iki köprü birden görünebiliyor. İnsan çıkmak istemiyor o bahçeden. Hele üçüncü katta, Fikret'in son nefesini verdiği yatak odası hepsinden güzel. 'İnsan burada şair olur' derler ya güzel bir manzara görünce; işte bu söz tam da burası için söylenmiş.
Evin en ilginç tarafı, Fikret'in mezarının bahçenin ortasında olması. Belki ürkütücü olduğunu düşünen vardır, değil. Hele benim gibi mezarlık ziyareti tutkunları için hiç değil. Zaten müzeyi gezdikten sonra bir de Aşiyan mezarlığını ziyaret ettik. Kimler yoktu ki? Yahya Kemal, Ahmet Hamdi, Orhan Veli, Attila İlhan, Turgut Uyar, Tezer Özlü, Edip Cansever, Özdemir Asaf, Abidin Dino, Münir Nurettin Selçuk...
Gittikleri yerde bir kıymet-i harbiyesi var mıdır bilmem, ama dünyanın en güzel mezarlığında uyuyorlar son uykularını. (Bu, son uyku sözü de pek afili, kullanmak buraya kısmetmiş:)

Bence bahar gelir gelmez gidin, hiç pişman olmayacaksınız.

Yorumlar

Popüler Yayınlar