ODA ARKADAŞIM AYŞE


Küçük bir operasyon geçirdim geride bıraktığımız hafta.
İki arada bir derede hastaneye yatıp çıktım. Ben de anlamadım, bugün yatırıyoruz yarın ameliyata alıyoruz dediler; nasıl yani demeye bile fırsat olmadı. Üstelik eve gidip eşyalarımı almak ve banyo yapmak için sadece üç saat için izin kağıdı imzalattılar, o izni de ne zor kopardım.

Aniden diyorum ama, ocak ayının başından beri uğraşıyordum; tetkikler, sonuçlar derken elde olmayan ertelemelerle temmuzu bulmuştum. Anestezi raporu tamamlanınca gün almaya kaldı iş. Bu da aslında ileri tarihe kalıyor genellikle, fakat şansıma ameliyat iptali çıkınca bir iki ay daha sonrasına uzayabilecek operasyon daha ne olduğunu anlayamadan olup bitti çok şükür.
Küçük dediğime bakmayın, sonuçta narkoz alıyorsun, küçüğü de bir büyüğü de.
Üç buçuk yıl önce böbrek taşımdan ameliyat olduğumda hastanenin çamlarla dolu bahçesini çok sevmiştim. Arada hemşirelerden gizlice kaçıp kaçıp çay kahve içerdik refakatçi arkadaşımla. Ne çok sevmişim ki çağırmışım mübarek; bölüm ayrı, ama yine aynı hastane ve aynı bahçe. Artık çağırmak istemiyorum, sağlıklı kalmak en büyük dileğim.
Ameliyat günü hariç her şey pek keyifliydi, gene gizli kaçamaklar, keyifli çay kahve sohbetleri oldu. Başka türlü çekilmiyor ki hastane ortamı, oturup kara kara düşünüp, kara senaryolar mı yazacaktım?
Üstelik bir de şenlikli oda arkadaşım vardı ki, tam roman kahramanı mübarek. Kendi de Roman vatandaşlarımızdan zaten. Ben Roman yerine çingene demeyi hep tercih etmişimdir. Tekirdağ çingenelerinden Ayşe Şen. Soyadı bile kendi gibi yani. İlk gece refakatçi aldırmadılar, başbaşa kaldık Ayşe ile. Evden kitap defter getirmiştim, okur yazarım diye, nerdeee? Ayşe hiç susmuyor ki, odada televizyon neyin hak getire, eski taş bina, fakirhane diyorum ben; ışık ta sevmiyor, ortam loş, okumaya zaten imkan yok. Bıraktım kendimi Ayşe'ye anlayacağınız.
Ayşe altmış yaşında dört çocuklu; çocuklarının hepsi erkek, üç Kürt gelini var, üçü de Karslı. Bir de kızı olmuş, ama söylediğine göre 1 yaşında nazardan ölmüş.
Hemşireler saatte bir gelip tansiyon ölçüyorlar. Bu sıcakta böyle dar uzun kollu niye giyiyorsun Ayşe hanım, kısa kollu bol giysiler giy de hem sen rahat et hem biz rahat ölçelim tansiyonunuzu diyen hemşireye ağzını doldura doldura gülerek, ben hiç kısa kol giymedim hemşire hanım dedi. Hemşire gidince, sahi hiç mi giymedin diye sordum. Giymemiş, kocası çok kıskançmış kat'iyen giydirmezmiş. Bu da onu çok sevdiğine delaletmiş, sevmese kıskanmazmış ki. Yeni evliyken bir gün kısa kollu giyindiğini görünce azarlamışmış. Sen de onu seviyor musun dedim, kaçtım ona ben dedi. Tekirdağ'da köyde iken sevdalanmışlar, vermemiş aileler. Hiç düşünmedim, topladım bohçamı kaçtım dedi. Abisi reddetmiş onu, ama bir kaç yıl sonra o da kız kaçırınca barışmışlar.
Çok merak etmiştim bu kocayı; bu yaşta, bu kadar yıl sonra hala kıskanan (sevgiye delaletmiş ya) hala seven kocayı. Ertesi gün geldi, aman ne sakin, ne kibar ve ne düzgün giyimli yaşlı bir amcaydı. Hiç bağdaştıramadım doğrusu Ayşe'nin anlattıklarıyla.
Hele fiziki görüntülerini hiç uyuşturamadım birbirleriyle. Ayşe, enine boyuna irice, dolgun yanak ve ileriye çıkık dolgun dudaklı, top gibi yuvarlak göbeğinin üzerine çektiği şalvarı ve çıplak esmer ayaklarıyla tipik çingene kadını. Kocasının uzaktan yakından ilgisi yok gibi ve zayıfça bir adamcağız. Bu mu dedim, bu adam mı kıskançlığından gürlüyormuş bu kadına? Pek inandırıcı gelmedi ne yalan söyleyeyim.
Ayşe'nin okuma yazma bilmediğini ameliyat için imzalanacak evraklar geldiği sırada öğrendim. Gevrek gevrek gülerek uyduruk imzasını atarken göz kırptı bana. Neden dedim bu yaşa kadar öğrenmedin, kocan mı istemedi? Hayır, kendi istememiş, çok şaşırdım. Başkalarına muhtaçsın, zor değil mi böyle yaşam deyince, paraları tanıyorum ama, para hesabını da iyi bilirim dedi. Sadece otobüslerin nereye gittiklerini bilemiyormuş, o zormuş, ama gelinler yardımcı oluyormuş. Oluyorlardır eminim, üç gelin de geldi üç gün içinde ve sanki kendi anneleriymiş gibi baktılar Ayşe'ye.
Kız Ayşe dedim, son gün; kocan kıskanç, saçının telini bile göstertmiyor kimseye, ama bak burada görünmedik yerin kalmadı, ne diyor bu işe?
Onlar toktor, onlar başımızın tacı, çare yok görecekler eer bi şeyimizi, dedi.
Helal olsun sana, dedim.
Aynı gün girdik, aynı gün çıktık hastaneden, pek şenlikli oda arkadaşım Ayşe Şen ile.

Yok, bir daha çağırmıyorum inşallah, isterse dünyanın en güzel çamlarıyla dolu hastane bahçesi olsun. Çook uzun geldi üç gün, işimi ne çok özledim...

Yorumlar

  1. Selam Nurten Ablacım.
    Çok geçmiş olsun gelmesin bir daha hastalıklar.
    Ayşe'yi keyifle okudum Rabbim ona da sağlık versin , sana da sağlıklı yaşlar versin.
    Öperim çokkkkkkkk.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin canım,
      Çok geç yanıt verdiğim için özür diliyorum, nasıl olduysa görmemişim bu arada bir iki yorumu.
      Cümlemize sağlık versin Allah inşallah.
      Ben de öpüyorum, sevgiyle kal.

      Sil
  2. çok geçmiş olsun hanımefendi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Mehmet bey.
      Sizden de özür diliyorum geç yanıtım için.
      Selamlar.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar