NE GÜZELDİN ADAPAZARI YILLARIM


Sonunda kavuştum hatıralarıma.
Kendimi dış dünyadan soyutladığım, tamamen izole olduğum bu korona günlerinde çok ihtiyacım varmış buna. Nasıl bir mutluluk anlatamam.
Tarih 1983-85 arası, iki yıllık meslek yüksek okulu öğrencilik yıllarım.
Epey zamandır arıyormuşuz,, sonunda geçen hafta bulduk birbirimizi. Pazar günü de bir WhatsApp grubu kurduk. 
Durmaksızın konuşuyoruz. O kadar yıl ne yapmışız, neler yaşamışız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, çocuklarımız derken zamanın akıp gittiğini anlamıyoruz. 
Tabi ki ilk hedef bir gün Adapazarı'nda buluşup hasret gidermek. En kısa zamanda.

Hayatımda önemli iki mekân var. 
Biri, henüz ilkokula başlamadan önce yaşadığım, Üsküdar Gümüş Arayıcı Sokak'taki ev, diğeri Adapazarı.
Orada geçirdiğim iki yılı unutmama imkân yok. 
Bir de tabi Sapanca.
Okula başladığım ilk yıl Adapazarı'nda öğrenci evi bulamayınca bir akrabamızın yardımıyla Sapanca'da ev bulup yerleşmiştim. Bir iki ay rahmetli babaannemle, bir iki ay da halamla kalmıştım ve sonra tamamen tek başıma ilk yılı bitirdim orada. Her sabah Adapazarı'na kalkan ilk otobüse biner her akşam da tren saati denk gelirse trenle, gelmezse yine otobüsle dönerdim. 
Çok güzeldi o zaman Sapanca, sakin ve bakir. Hele bahar geldiğinde gölün kıyısında dolaşmanın keyfi anlatılamaz güzellikteydi. İki katlı evlerden oluşurdu mahalleler. Üstte ev sahibi oturur altta da kiracılar genellikle. Benim de öyleydi. İki odalı, sofasında açık mutfağı, banyosunda odunlu termosifonu olan küçücük bir evdi. Ev sahibim yardımsever ve misafirperverdi. Babaannem ve halamla çok iyi yarenlik ettiler doğrusu. 
Okulda ilk arkadaşım Menekşe oldu. Daha ilk gün, okul koridorlarındaki bir duvara yaslanmış, henüz belli olmayan yerleştirmeleri biraz da çekingen beklerken rastladım ona. O da benim gibi, yanımda dikiliyor, sıkıldıkça ayak değiştiriyor, arada birbirimize kaçamak bakışlar fırlatıyorduk. Meğer aynı bölümdeymişiz. Hemen aynı gün sınıfta Günay'la da tanıştık ve biz o günden sonra okul bitene dek birbirimizden hiç ayrılmadık.
Menekşe Adapazarı'nda yaşıyordu, Günay İstanbul Şirinevler'den gelmişti, ben de Üsküdar'dan. 
İkinci yılda ben Sapanca, Günay'da Adapazarı'ndaki evimizi bırakıp birlikte ev tutmaya karar verdik. Lise arkadaşım Gülsen de aynı okulun farklı bölümünü kazanıp gelince üçümüz bir ev tuttuk. 

Güzelliklerle dolu o iki yılın hangi ânını anlatabilirim ki? 
Aileden ayrı başka bir şehirde yaşamanın verdiği özgürlüğün olağanüstülüğü ve oluşturduğu öz güveni, yepyeni arkadaşlarla tanışıp değişik kültürlerle karşılaşmanın cazibesi, en çok da hepimize sıcacık bir aile yuvası olan Menekşe'nin evi. 
O evde neler yaşamadık ki. Dondurucu soğukların olduğu kış günlerinde ısınabilmek için üçümüzün aynı yatakta, kıkırdayarak sohbet edip uyumaya çalışıp sabahı ettiğimiz zamanlar oldu. Aynı şekilde sınavlara çalışarak sabahı ettiğimiz de. Her şekilde sabahı ederdik, erkenden uyuduğumuz pek nadirdi. Konuşacak ne çok şey bulurduk, ne kadar saf, ne kadar neşeli ve ne kadar ümit doluyduk.
Ama Menekşe'nin evinde hiç unutamadığım tek şey etli patates yemeği kokusudur. 
Nereden çıktı şimdi bu değil mi?
Ben Üsküdar Tekel işçilerinin çocuklarının bakıldığı devlet yuvasında büyüdüm. Orada yapılan etli patates yemeğini çok severdim. O zamanlar koyun etiyle yapılırdı yemekler. Tekel yuvasındaki o patates yemeğinin lezzetini hiç bir yerde bulamamıştım. Bir gün yine Menekşe'nin evine gittiğimizde müthiş bir koku karşıladı bizi. Aysel teyzem etli patates pişiriyordu hem de koyun etiyle. Allah'ım, o kokuyu nasıl çektim içime ve o anda nasıl gidiverdim çocukluğuma. Hele yemeğin tadına baktığımdaki şaşkınlığım. İnanılır gibi değil ama, aynı lezzetti. Sonrasında ben seviyorum diye kaç kez yapmıştır bu yemeği Aysel teyzem, nurlarda yatsın. 

İki yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Ayrılma vakti geldi.
Artık bütün eşyalar toplanmış, yola çıkmak gerekiyor; birden penceredeki tüle sarıldım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. 
Biliyordum, bir daha geri gelmeyecekti o yıllar ve biliyordum, sorumluluklarla yüklü bir hayat yolculuğu bizi bekliyordu. 

İşte sanki kavuştum yeniden hepsine. Öyle mutluyum yani.
Küçük bir kız çocuğu kadar mutlu...

Yorumlar

  1. Nurten,yaşananları çok güzel anlatmışsın.Bayıldım!O günler,bu kadar güzel anlatılabilirdi.Bence bunu şimdiki gençler okumalı.Çoook güzel olmuş.Yüreğine,eline,kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Hikayedeki Günay'ın kızıyım. Sabahın köründe göz yaşlarıma engel olamadım. İyi ki sizler gibi aydın, yürekli, merhametli, bilinçli, hassas, hatırşinas kadınlar var. Sizlerin evladı olmak cok gurur verici. Yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canıımmm,
      Senin yazdıkların tüm yorumlardan daha değerli benim için.
      Çok memnun oldum, tanışmış olduk böylece.
      Senin de okuyan gözlerine, beğenen yüreğine sağlık.
      Sevgilerimle.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar