ÇELİK GÜLERSOY SENFONİSİ


Ne güzel bir cumartesi günüydü.
Tek başına gezmenin keyfini çıkardım. O nasıl bir tattır, ne lezzetlidir, yudum yudum, kana kana içtim.
On bir buçukta evden çıktım, bir işim vardı onu hallettim ve birden Sirkeci'ye gitmeye karar verdim. Böyle birden karar vermeleri de çok seviyorum. Zaten almam gereken ihtiyaçlar da vardı, bugün olsun dedim.
Marmaray yerine vapuru tercih ettim, acelem yoktu ve vapur keyfini özlemiştim. Akbili bastım, aa ne göreyim beş kuruş yazıyor turnike ekranında. Görevliye sordum, ağustos sonuna kadar böyle dedi. Hatırladım sonra, belediyenin deniz yolunu teşvik için yaptığı bir indirimdi, unutmuşum.
Vapurdan Eminönü'nde indikten sonra Sirkeci'ye doğru deniz tarafından yürümeye başladım. Karşıya geçmeden önceki son iskelede bulunan İstanbul Kitapçısı'nı görünce dayanamadım, daldım içeriye. Girişte Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisinde yüzde otuz indirim diye yazıyordu. Oradan Mevlânâ'nın Rubailer'ini, Poul Lafargue'nin Tembellik Hakkı'nı ve Sait Maden çevirisi Gılgamış Destanı'nı aldım. Ama ben ne zaman İstanbul Kitapçısı'na girsem İstanbul ile ilgili bir kitap almadan çıkmam. İlerideki raflara yürüdüm. Tam karıştırmaya başlayacakken, "Buradayım, aradığın benim." dedi sanki kalınca, büyük boy yeşil kitap bana. Raftan çekip aldım ve direkt kasaya yöneldim. Başka bir şeye ihtiyacım yoktu, gerçekten aradığım bu kitaptı. Dr. Uğur İbrahimhakkıoğlu'nun 'Çelik Gülersoy Senfonisi'.
Çıkışta kafesi varmış kitapçının, oturdum ve bir sade Türk kahvesi eşliğinde aldığım kitapları incelemeye başladım. Tabi ki Çelik Gülersoy kitabından sıra gelmedi ötekilere.

Alışverişim için yola koyuldum sonra, ilk işe başladığım Cağaloğlu'na doğru. Büyük Postanenin arkasındaki Aşirefendi Caddesinde yürüyorum. Yıkılıp yeniden yapılmaya başlanan ne çok bina gördüm. İlk solda, yıllardır işime gitmek için saptığım sokağa kafamı çevirdim. Sanayi Ticaret Bakanlığının restorasyondaki binası hâlâ bitmemiş. Karşısındaki Keskin Hanın da iskelelerle çevrili olduğunu görünce duraladım. Acaba dedim, bizim han da yıkılmış mıdır? Karar verdim, göreceğim, yerinde mi yoksa yeller mi esiyor? Yavaş yavaş çıkarken yokuşu, iki tarafımda da inşaat iskelelerinin olmasından rahatsız oldum biraz. Yokuşu bitirip sağa dönünce gördüm, yerli yerinde duruyor benim Büyük Milâs Han. Sanki kaybettiğim dostumu bulmuş gibi oldum, derin bir nefes çektim. Dönüp dümdüz yürüdüm ve Yeşildirek'teki merdivenlerden Hamal heykelinin olduğu yere, Aşirefendi Caddesine indim tekrar. Alacaklarımı alıp Büyük Postane caddesinin Sultanhamam'la buluşan köşesindeki lokantaya girdim. Hafif atıştırıp çıktığımda hemen sağındaki DÖSİM dikkatini çekti. Burası yıllar önce de vardı, bir ara kapandı mı restorasyona mı girdi yoksa başka bir şey mi oldu yok olmuştu. Yeniden açılmış. Çok kaliteli ve çok pahalı ürünlerin olduğunu biliyorum, hiçbir şey almak niyetim de yok, ama girdim içerisine. Tiftik kilim ve halılara baktım, gümüş el yapımı takı ve eşyalara, seramik kaplara baktım, geldim gene kitap raflarına. Necdet Sakaoğlu'nun Osmanlı Tarihi Sözlüğü'nü gördüm, müze karta yüzde on indirim de varmış, vallahi onu aldım, çıktım.
Eve gelince uzandım kanepeye başladım Çelik Gülersoy Senfonisi'ni okumaya.
Çelik Gülersoy, doksanlı yıllarda İstanbul'la ilgili kütüphane yapmaya ve İstanbul'u gezmeye başladığımda tanıdığım ve hayran olduğum bir entelektüeldir. İstanbul'un eski değerlerini topluma kazandıran, bu şehre kişiliğini veren büyük bir adamdır.
Kitabın yazarı Uğur İbrahimhakkıoğlu şunları yazmış:
"Çelik bey, döneminde çok tanınan, çok sevilen -ya da kimilerince sevilmeyen- çok büyük hayranlık duyulan ama bazılarınca da eleştirilen ünlü bir şahsiyetti. Çok iyi bir aileden gelme, çok iyi yetişmiş, engin bir tarih, sanat ve estetik bilgisine ve kültürüne sahip, son derece dürüst, yaşantısı son derece saygın, özel hayatı son derece sade, konuşması enfes, insan sevgisi, doğa sevgisi ve sanat sevgisi geniş, resmin, müziğin, heykelin, şiirin ve yazının en kalitelisini seçebilen, bunların zevkine anlayarak varabilen, varlığını İstanbul'a ve annesine adamış, annesinden başka beşeri bir aşka kalbinde yer vermeyen, İstanbul için ise onu fetheden Fatih Sultan Mehmet ve onu düşmen işgalinden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra bu şehre en büyük hizmeti yapmış, bu şehre kişiliğini, güzelliğini kazandırmış, bunun estetiğini öğretmiş ve vermiş bir adamdı.
".....Ancak Çelik bey aynı zamanda iyi tanınmayan, ve iyi anlaşılamayan bir adamdı. Son on yılını onunla ağabey-kardeş gibi yaşayan bu satırların yazarı, onun tam anlaşılamayışından ve hatta bazen yanlış anlaşılmasından hep üzüntü duymuştur."
Türkiye TURİNG ve Otomobil Kurumunu bilmeyen var mıdır bilmiyorum. Çelik Gülersoy bu kurumun elli beş yıl genel müdürlüğünü yapmıştır.
Kurum, 6 Kasım 1923 yılında Atatürk'ün talimatı üzerine edebiyatçı, tarihi ve diplomat Reşit Saffet Atabinen ve bir grup aydın tarafından kurulmuş. Türkiye'nin ilk broşürleri, ilk afişleri, ilk turistik rehberleri, ilk karayolu haritası kurum tarafından basılmış. İlk dil kurslarını açmış, ilk çevirmen rehber sınavlarını yapmış, ilk turizm incelemelerini yazıp yayınlamış, turizm kongre ve konferanslarını düzenlemiş.
Çelik Gülersoy, öğrenciliği sırasında girdiği kurumda önce hukuk müşaviri sonra genel müdür olmuş. Kurumun kültür ve turizm alanındaki çalışmalarını geliştirmiş.
Benim yaşamımın çocukluk ve gençlik dönemine iyi ki de denk gelen çalışmalarına gelirsek:
İstanbul'da, tamamen kurumun olanaklarıyla, Çamlıca Tepesi, Kariye Camisi, Yıldız Parkı'ndaki Malta Köşkü, Emirgân'daki Sarı ve Beyaz Köşkler, Çubuklu'daki Hıdiv Kasrı, Sultanahmet'deki Yeşil Ev gibi mekânları ve tarihsel yapıları onarıp yeniden düzenleyerek bunlara yeni işlevler kazandırdı.
Son yıllarında, Büyükada İskelesinin üst katına güzel bir pastane açtı, muhteşem bir manzaraya sahip terası vardır. Maalesef orası elinden alındı.
Ha, bir de Sultanahmet'deki Soğukçeşme Sokağı var ki, restorasyon öncesi ve sonrası halini görseniz diliniz tutulur. Restorasyon aşamalarını anlatan kitabında çok detaylı göstermiş. İflah olmayan bir İstanbul âşığı olan Çelik  bey burasını adeta yoktan var etti. Altıncı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün doğduğu evin de bulunduğu bu sokağa tamamen kendi olanaklarıyla bir de İstanbul Kitaplığı armağan etti. İçerisindeki kitapların tamamının İstanbul üzerine olduğu yerli yabancı binlerce kitap olan bir kitaplık. Pazar günü hariç ziyarete açıktır.
Sırtlarını Topkapı sarayının duvarına yaslayan , karşılıklı değil tek tarafa dizilmiş on evden oluşan sokakta önceleri saray eşrafından kişiler yaşıyormuş. Sonraları el değiştirerek virane bir halde seksenli yıllara kadar gelmiş. 1985-1986 yılları arasında yıkılıp tamamen aslına uygun yeniden yapıldı. İstanbul'da apartmanı olmayan tek sokak deniyor.
Sultanahmet'e her gidişimde mutlaka buradan geçmeden yapamıyorum.
Yeşil Ev'i atlamayayım.
1977 yılında TURİNG tarafından satın alınan ve restore edilip otel olarak hizmet veren bu yapıya ne çok gittik. Ne çok hatıram var orada, ne çok. Maalesef geçen yıllarda restorasyon bahanesiyle uzun süre kapalı kaldı. Ha açıldı ha açılacak derken o da TURİNG'in elinden çıkmış galiba; geçen ay gittiğimizde kapısındaki tabelada CURIO Collection by HILTON yazıyordu ve yine kapalıydı nedense.
Geniş ve ağaçlarla kaplı bahçesinde mermerden anıtsal havuz bulunan Yeşil Ev'de zamanı unuturduk. Dışarıda ne kadar kalabalık ve gürültü olursa olsun bu bahçeye uğramaz. Yine yazın en sıcak günlerinde bahçe hep serindir. Hele havuzun kenarındaki masalarda oturuyorsanız...
Hey gidi günler!
Kitap gerçekten, tam bir Çelik Gülersoy Senfonisi sunmuş bize. İstanbul Şövalyesi diye anılan, Türkçeyi çok iyi kullanan, aynı zamanda şair ve yazar da olan bu büyük adamın detaylı bir incelemesi. Okurken duyduğum lezzeti tarif etmem mümkün değil. Tabi ki ben de İstanbul âşığı biri olarak böyle hissediyorum. Yoksa belki çok fazla insanın umurunda bile olmayabilir.
Yaşadığı vefasızlıklar yüzünden bu dünyadan kırgın ve küskün ayrılırken, İstanbul'un şimdiki beton yığını haline geleceğini düşünüyor muydu acaba? İyi ki erken ölmüş de görmemiş. Ya da belki; keşke daha çok yaşasa mı idi? Çünkü mücadele azmi ile büyük tahrifata baş kaldırabilirdi. Kim bilir?
Ruhu şad olsun.

Yorumlar

Popüler Yayınlar