AŞİYAN TEVFİK FİKRET MÜZESİ VE RUMELİ HİSARI


İlk olarak tam on beş yıl önce gitmiştik ve dönmek istememiştik. 

Bir müzeye gidiyorsun ve dönmek istemiyorsun. Hayır, hiç tuhaf değil. Bu müze Aşiyandaki Tevfik Fikret Müzesi olunca gayet doğal. Dik yokuşu çıkıp bahçesine adım attığınızda o büyü hemen başlıyor. Hele bu kez, bir de görevli Ziya beyin müthiş karşılayışı vardı ki, bu kadar misafirperverliği hiçbir müzede görmedik. 

Kimdir Tevfik Fikret? 

Osmanlı İmparatorluğunun dağılma sürecinde yetişmiş, Osmanlı şairi ve öğretmendir. 24 Aralık 1867 tarihinde İstanbul'un Kadırga semtinde doğmuş, 19 Ağustos 1915 günü plânlarını kendi çizdiği ve Farsça Yuva anlamına gelen Aşiyan adını verdiği bu evde hayata gözlerini yummuştur. 

Servet-i Fünûn topluluğunun lideri olup, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemim pek çok aydınını etkilemiştir. Türk edebiyatının batılılaşmasında öne çıkan isimlerden biridir. 

Tevfik Fikret, 1905 yılında inzivaya çekilmek isteyip babasından kalma Aksaray'daki konağı satınca Robert Kolej yamacındaki araziye bu evi yaptırmış. Mezarının da evin bahçesinde olmasını vasiyet etmiş. Ancak eşi Nazime hanımın maddi yetersizlikler nedeniyle evi elden çıkarma ihtimali ve mezarın bakımının gereği gibi yapılamayacağı düşüncesi sonucu Eyüp^teki aile mezarlığına gömülür. 

1945 yılında İstanbul Belediyesi tarafından satın alınan ev ilk olarak Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak açılır. 24 Aralık 1961 tarihinde de naaşı bahçeye yapılan anıt mezara taşınır. Ve o günden sonra da müze, Aşiyan Müzesi adını alır.

Müzenin dokuz bölümü var. Bahçe, salon, edebiyat-ı Cedide bölümü, Abdülhak Hamit Tarhan bölümü, Şair Nigar bölümü, çalışma odası, yatak odası, yemek odası, mutfak ve çamaşırhane.

Cep telefonumuza indirdiğimiz sesli rehber eşliğinde gezdik müzeyi. On beş yıl öncekinden farklı olarak salonda, bir bir boyutlarda balmumundan yapılmış, oturan bir Tevfik Fikret heykeli karşıladı bizi. Gerçeğinden ayırt edilemeyen muhteşem bir eser. En çok etkilendiğimiz bu heykelin dışında bir de, üst kattaki yatak odasında, ressam Mihri Müşfik hanımın, şairin ölümünün hemen sonrasında yüzünden aldığı mask var. Çalışma odası da oldukça etkileyici. 

Daha önce bir yazımda detaylı bilgiler vermiştim. O nedenle Aşiyan Müzesi gezisini burada kapatıyorum. Büyülenmiş halimiz devam ederek çıkıyor ve Aşiyan Mezarlığına doğru gidiyoruz.

                 

Mezarlığın, evden biraz aşağıdaki giriş kapısından adımımızı atıp sola döndük. Hemen girişte solda 'Huzur' romancısı, 'Bursa'da Zaman' şairi Ahmet Hamdi Tanpınar yatıyor. Çok az ilerisinde ise 'Hayal Şehir' şairi Yahya Kemal Beyatlı'nın mezarı var. Bu iki edebiyat adamı yaşarken de dost imişler. 
O kadar acıkmıştık ki ve bu mezarlığı on beş yıl önce de zaten gezmiş olduğumuzdan Hisar'a doğru, yemek yemek için yürümeye başladık. 
Rumeli Hisarının kapısının önünde durduğumuzda, yıllar öncesinin konser günleri geldi gözümüzün önüne. 2008 yılından beri konser yahut herhangi bir sanat etkinliği yapılmıyor burada. Şimdi 25 Türk Lirası karşılığında gezilebilen bir yer olmuş. Üstelik sadece bahçe kısmı geziliyor, burçlara çıkmak yasak. Müze Kart da geçiyor, o yüzden yemek sonrası nostalji yapmak ve bir de sahnenin ortasına yapılan mescidi görmek için gezmeye karar verdik. Hisarın karşısına düşen alanda yıllardır aile çay bahçesi tadında hizmet veren Hisar adlı işletme artık kafe ve lokanta olmuş. Giriş kapısının iki yanına da iki adet yeniçeri heykeli dikilmiş. Niye acaba? Neye faydası var yahut neye hizmet ediyor anlamadık. Çok komik duruyordu o başka. Keşke fotoğraflasaydık, unutmuşuz.
Yemeği yedik ve hemen Hisarın kapısında aldık soluğu. Pandemi nedeniyle ziyaretçi kotası varmış, içeridekilerden bir kısmının çıkmasını bekledik az bir süre, sonra girdik. 
İnanılmaz bir duygu seli oluştu içimizde. Yıllarca, ben Sezen aksu, Sibel Ajda Pekkan konserleri için buradaydık.  Tiyatro oyunları, sergiler de olurdu burada. O yıllar ilk gençliğimizin, umutlarımızın ve ideallerimizin yıllarıydı. Bir daha geri gelmeyecek yıllar... 
Yavaş yavaş, sağa sola bakına bakına çıktık sahnenin olduğu yere. Seyirci basamakları olduğu gibi duruyor, hemen gittim oturdum. Karşımda eskiden sahne olarak kullanılan yerde artık bir mescit vardı. Bu mescidin 1452 yılında Hisarla birlikte yapıldığı ve 18.yüzyılda yıkıldığı, sadece minaresinin kalıntıları kaldığı yazıyor kaynaklarda. Eski haline dönüştürüldüğü söylenen mekân, altı kaval üstü şeşhane deyimine cuk oturmuş. Madem eski haline dönüştürecektiniz seyirci basamaklarını da sökseydiniz ya. Ya da hiç dokunulmayıp o haliyle kalsa ve sanata hizmet etmeye devam etseydi. 
O basamaklarda bir süre öyle kala kaldım, içimin sönmeyen yangınıyla.
 
                                       

       



Bu da 2005 yılındaki Aşiyan ziyaretimden 






   


Yorumlar

Popüler Yayınlar