31 YIL SONRA TEKRAR SİDE


Yirmi üç yaşındaydım, tek başına gittiğim ilk tatilimdi. Erkek kardeşim Side'de, giysi satan bir mağazada iş bulmuş çalışıyordu. Bitişiğinde Twins diye bir pansiyon varmış, gel dedi, çok güzel burası. Bindim otobüse gittim. Görür görmez çarpıldım bu antik yarımadaya. İstisnasız adım attığın her yer tarih. 

Çok güzel bir hafta geçirmiştim orada. Aile pansiyonuydu, sekiz dokuz yaşlarında çok şirin ikiz kızları vardı. Bir de Dilek adında bir arkadaş edindim. Temmuz sıcağında hemen her akşam, sahilde edindiğimiz başka arkadaşlarla yer içer şarkılar söylerdik. Hâlâ, Akdeniz Akşamları şarkısını her duyduğumda, kendimi orada, o yaşta hissederim. 

Ben buraya tekrar geleceğim demiştim en kısa zamanda. O kısa zaman otuz bir yıl sonraya denk geldi. Geçtiğimiz hafta sonunu cuma gününe bağlayıp orada geçirdim, bu kez arkadaşımla. İlk kez ekim ayında, güneyde bir tatil kentindeydim. Mevsim ve Pandemi fiyatlara çok yansımıştı. Hemen hiç Türk turistin olmadığı, yabancı turistin de çok az olduğu bir tenhalıkta, sanırım hayatımın en güzel tatillerinden birini yaşadım. Kaldığımız yer sahile yakın, pansiyondan çevrilme, eski İstanbul ahşap evlerini andıran bahçesi olan bir oteldi. Tek müşteri idik, her şey bize özel gibiydi. İşletme sahibi Zeren hanım da çok cana yakın ve güzler yüzlüydü. Bir de Pamuk'umuz vardı, parçalı sarı renklerde bir minik kedi. Bir ay önce gelip yerleşmiş bahçeye, gitmemiş, Zeren hanım da sahiplenmiş. Canım, annesini hiç emememiş galiba. Ne zaman otursak, kucağıma atlayıp giysimi önce kokluyor sonra gır gır gırlayarak başlıyordu giysinin ucundan kıyısından emme hareketleri yapmaya. Ayrılırken en çok onu bıraktığım için üzüldüm. Evdeki kedim kendini pek sevdirmez, Pamuk muhteşemdi sevdirme işinde. 

İlk geldiğimde çarpıldım demiştim bu kente. Bu kez bunu bilerek geldim; tekrar çarpıldım, büyülendim adeta. Otuz bir yıl önceki gencecik kız için öncelik deniz ve güneşteydi. Tarihi yapıları da gezdi tabi, ama bugünkü bilinçle değil. Bizim ilk işimiz, kahvaltının ardından, her tarafı tarih kokan antik kenti keşfe çıkmak oldu. 

Çeşitli kaynaklardan öğrenip derlediğim Side tarihi: 

'Pamfilya, Anadolu'nun güneyinde, Aksu Çayı'nın doğusundan başlayarak Antalya ilinin doğusunu kapsayan Likya ve Klikya antik kentleri arasında kalan bölgedir. Antik çağda pek çok ırkın bir arada yaşadığı Pamfilya kenti bu özelliği ile diğer kentlerden ayrılmaktadır. Kelime olarak da Irkların Ülkesi anlamına gelmektedir.

İşte Side, bu Pamfilya bölgesinin, antik dönemde en önemli liman kentidir. Yaklaşık 1000 metre boyunda ve 350-400 metre genişliğinde bir yarımada şeklindedir. MÖ 7. yüzyılda yerleşim merkezi olduğu yazıyor kaynaklarda. Side, Anadolu dilinde 'Nar' anlamına geldiğinden, kentin tarihinin Hititlere kadar uzandığı düşünülüyor. Bölgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler bunu kanıtlar nitelikte. MÖ 3. yüzyıla değin de Sidece denilen kendilerine özgü bir dil konuşmuşlar. 

Side, diğer Pamfilya kentleri ile aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlar MÖ 7. yüzyıl göçleri sırasında Side'ye gelmişlerdir. MÖ 6. yüzyılın ilk yarısında Lidyalıların, MÖ 547-546'da da Perslerin egemenliğine girmiştir. (Bu Perslerin de egemenliği altına almadığı yer yokmuş) MÖ 334 yılında ise İskender'e teslim olmuştur. İskender'in ölümünden sonra Suriye Krallığı, Bergama Krallığı derken MÖ 78 yılından itibaren Roma egemenliğinde bulunmuştur. Bu dönemde bölgenin ticaret merkezi olup özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir devir yaşanmıştır. 4. yüzyılda Hristiyanlaşma başlamış ve piskoposluk merkezi olmuştur. 5. ve 6. yüzyıl en parlak devridir. 7. ve 9. yüzyıllar arası Arap istilaları, yakılıp yıkılma ve deprem gibi doğal afetler sonucunda 12. yüzyılda halk kenti terk edip Antalya'ya yerleşmiştir. 13. yüzyılda Selçukluların, 14.yüzyılda Hamitoğulları Beyliği ve Tekelioğullarının egemenliği altına giren Side'de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yüzyılda kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar ne de Selçuklular Side'de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eser yoktur. 

1895-97 yılında Yunan isyanı sebebiyle kaçan Giritli Müslümanlar, yarımadanın uç kısmına bir köy kurularak buraya yerleştirilmişlerdir. Bugünkü Side'nin çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır. Antik yapıları, kendine özgü mimarisiyle köy evlerinin bir arada bulunması Side'nin turizme açılmasında büyük rol oynamıştır. Tarihin derin izlerini taşıyan bir kenttir.'


Side'de günümüze ulaşabilen tüm eserler Roma döneminden kalma. Bunların çoğu 2.yüzyılda yapılmış. Kentin tamamı zaten açık hava müzesi. Bir çok eser ücretsiz gezilip görülebiliyor. Sahildeki Apollon ve Athena Tapınakları en etkileyicileri. Apollon tapınağı, ismini Side'nin ana tanrısı olan ışık, güneş ve sanat tanrısı olarak bilinen Apollo'dan almış. Athena ise Side'nin koruyucu tanrılarından biriymiş. Burası, kentin tarihine tanıklık eden ve muhteşem bir manzaraya sahip antik bölge. Özellikle güneşin batışının muhteşemliğini buradan seyretmek isteyen yerli yabancı turistlerin uğrak yeri. Biz, kaldığımız odanın terasından seyrettik bu manzarayı, böyle bir şansımız vardı.  

Side'nin, Anadolu'nun tekil örneklerinden olan antik tiyatrosu tam merkezde yer alıyor. Roma mimarisi geleneğinde, sahne binası üç katlı, süslemelerinde Barok özelliği görülen oldukça büyük bir mekan. Oturma sıralarının alt kısmı bir yamaca yaslanmış, üst kısımları ise tonozlar üzerinde eğimli olarak şekillendirilmiş düzleme oturtulmuş. Burada önceleri sadece sanatsal etkinlikler yapılırken, sonraları gladyatör ve hayvan dövüşleri içinde kullanılmış. 17 bin kişi kapasiteli bu yer bizi çok şaşırttı. Küçücük bir kentte bu kadar kişi yaşamıyordu herhalde. Büyük ihtimal çevre kentlerden de gelenler oluyordu. 

Tiyatronun karşı çaprazında Side Müzesi yer alıyor. Burası aslında adı Agora olan antik bir hamammış. Restore edildikten sonra şimdi, Side'nin çeşitli yerlerindeki kazılarda ortaya çıkartılan eserlerin sergilendiği bir müze haline getirilmiş. Müzeyi gezerken, görevli memur bize çok ilginç bir bilgi verdi. Antik dönemde, az nüfuslu bu kentte üç tane hamam varmış. Birinin sahilde kalıntıları duruyor hâlâ. Limana yanaşan gemilerden kente gelenler önce bu hamama sokulup yıkanıp paklanıyor, tüm kir ve pisliklerinden arındırıldıktan sonra kente alınıyorlarmış. 

Tiyatro ve Müze ücretli, Müze Kartınız varsa, bizim gibi ücret ödemeden gezebiliyorsunuz. 


Her yer antik kalıntılarla dolu dedim ya, evlerin ve dükkanların ya duvarı yahut zemini mutlaka antik dönemden kalma kalıntıya sahip. Kentin tiyatroya yakın çarşı merkezindeki bazı zeminlerin cam ile örtüldüğünü gördük. Dükkanların önünde bulunan tarihi kalıntıların üzerine mesela cam döşemişler, üzerinde yürüyüp seyrediyorsunuz. Yazık, kim bilir  o dükkanların altında da neler neler var? Birinci derece sit alanında yapılanları insanın aklı almıyor.



Yorumlar

  1. Merhabalar.
    İlk ziyaret ve ardından 31 yıl sonra aynı yeri tekrar ziyaret etmek sizi ziyadesiyle duygulandırmış. Ben de olsam aynı duyguları yaşardım. Tarihi ve geçmişi seviyorum. Bu güzel paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla efendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep bey,
      Yorumunuz spam olarak düşmüş e-posta adresime, o yüzden geç gördüm.
      Asıl ben teşekkür ederim.
      Aynı duygularla selâm ve saygılar benden de size.

      Sil
  2. Anadolu'nun her tarafı güzel. Anadolu tarihtir. Anadolu "ana"dır bağrında yaşattığı insanlar için. Güzel bir yazı okudum keyifle. Selamlar.
    Lakin, sorum var.
    Yolculuğu otobüsle yapmak malum virüs nedeniyle riskli değil mi?
    Nasıl bir önlem alınıyor otobüslerde şu günlerde?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Otobüsle gidip geldiğimi mi yazmışım diye yazıma tekrar baktım hocam:)
      Evet riskliydi, ama en önde bilet bulunca sıkıntı olmayacağını düşündük.
      Bir dolu bir boş koltuk düzeni var. Kolonya ve dezenfektan sunuyorlar. Çok da dolu değildi. Ama, riski azaltmıyor tabi. Kendi önlemimizi kendimiz alıyoruz her zaman.
      Saygılarımla,

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar