ÇARŞI PAZAR

Üsküdar Çarşısına genellikle cuma günleri inerim. Balık günümüzdür cuma, yıllardır zorunluluklar dışında değişmedi. Sürekli alışveriş yaptığım balıkçıma gider, önceden telefonla sipariş ettiğim balıklarımı alır ve yine her zamanki fırınımda alırım soluğu. Mis gibi kokular gelir daha kapısından içeri girmeden. Sırf bu koku için, bir şey almasam bile giresim gelir buraya. İki küçük taze beyaz ekmek alırım. Beyaz ekmeği de sadece cuma akşamları balıkla yeriz. Bu ritüel de değişmedi. Sonra doğru yeşillik tezgahlarının başına. Kıvırcık, yeşil soğan, maydanoz, roka, limon, kırmızı turp, kırmızı lahana. Balık sofrasının salatası muhteşem olmalı, renkler adeta dans etmeli salata kasesinde. Önce gözüm doymalı yani. 

Alışverişim bunlardan ibaret olur ve dolmuşa biner eve çıkarım. 

Birkaç haftadır sadece dolaşmaya diye iner oldum çarşıya. Pandemide hemen bütün zamanın evde geçiyor sayılır. Haftada bir iki ya ofise iniyorum ya da işim için gitmem gereken yerlere gidiyorum. Hava alayım, biraz hareketleneyim diye çarşıya inince ne kadar mutlu olduğumu fark ettim. İnsanın evinin altında market olması hem iyi hem de çarşı pazarın güzelliklerinden uzaklaştıran bir şey. Ne istersen bir adım uzaklıkta, büyük kolaylık, ama hayattan uzaklaştırıyor. 

Çarşı hayatın ta kendisi. Her çeşit ürünün adresi. Çocukluğumun çarşısından biraz farklı olsa da aslında değişmedi Üsküdar'ın çarşısı. Dükkanların haricinde tezgah açan meyve sebzeciler yine var. Bir tane kadın vardı eskiden bir yeşillik tezgahının başında, onu göremedim ne oldu acaba? Annemle çok alışveriş ederdik ondan. 


                                                          Çarşının eski hali 1950-60lar


Eskisinden farklı olarak marka mağazalar geldi tabi çarşıya. BİM meselâ, Şekerci Cafer Erol ve çeşitli kebap lokantaları. Buralardan pek alışveriş yapmam; benim favorim küçük dükkanlar ve onların sohbet edebildiğim güler yüzlü çalışanları. Hele her zaman gittiğin bir esnafsa para kazanacak diye sana asla kötü bir şey vermez. 

Geçen hafta sadece dolaşayım diye çıktığım bir akşam üstü elim kolum doldu. Ne aldın diyeceksiniz. Aktardı, zücaciyeydi, peynirciydi, temizlik malzemecisiydi, çorapçıydı derken bir de baktım bir dolu şey almışım. Dolmuşa yürüyordum ki ufacık, yedi sekiz yaşlarında bir erkek çocuk, "Abla ne olur al, abla lütfen. Filesi beş lira abla." diye elinde limonlarla peşimden koşturuyor. Ne de sevimliydi dayanamadım aldım. Tekrar yürümeye koyulurken bu sefer gene onun yaşlarında bir başka erkek çocuk, "Abla benden de al ne olur." diye elindeki limon filesini uzatıyor. "Ama aldım ben, bak gördün ya demin." dedim. "Ama benden de al abla, valla dua ederim sana, ne olur." diye öyle bir bakışı vardı ki, "Tamam." dedim. "Ama dua edeceksin haa, unutma." İkimiz de güldük halimize. Sonuçta iki file limon da eklendi yüklerimin arasına. Bozulacak hali yok ya, en fazla tükettiğim şey, maksat çocuk mutlu olsun. 

Çocuk mutlu olurken ben de mutlu oluyorum böylece.

Yani, çarşı pazarda hayat var!

Yorumlar

  1. O çocukların gözlerinden öperim. :)
    Çarşı pazar gezmeyeli hani oldu. O kadar özledim ki......
    Kartal'da Çırçır Caddesi vardı. Zuccaciyemiz bir tane, kasabamız bir tane, iç çamaşırcı "Dedeler" vardı... Hep onlardan alışveriş yapardık. Herkes aynı esnaftan. Birde defteri vardı...
    Yazını okurken taaaaaa oralara gittim Nurten Ablacım. Öperim çok 💟

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok mutlu oldum Gülşah, ben de seni çook öpüyorum canım.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar