KİTAPLAR VE ANILAR ARASINDA


Uzun, çok uzun zamandır böyle keyifli iki gün geçirmedim. Salgının zorunlu ev hapisliğinin bu kadar mutluluk verebileceğini düşünmemiştim. 

İki gündür işten uzak yaşamın keyfini sürüyorum kitaplar arasında. 

Kitaplar, kitaplar, kitaplar...

Nasıl özlemişim, kendimi tamamen onlara vermeyi, aklımı, duygularımı...

Tıpkı on üç yıl öncesi gibi, kendi ofisimi açmadan önceki gibi. Bu kadar fazla sorumluluğumun olmadığı, kendime daha çok zaman ayırabildiğim günlerdeki gibi. 

Geçen ay aldığım, SELİM İLERİ'nin 'YAŞADINIZ ÖLDÜNÜZ BİR ANLAMI OLMALI BUNUN' kitabını bitirdim. Ünlü edebiyatçı, şair yazar Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hayatı eksenindeki romanı bitirdiğimde Selim İleri'nin eski kitaplarını tekrar okumak isteği duydum. Nedendir bilmem, Selim İleri'nin yazılarında, roman ve hikâyelerinde çok kendimi buluyorum. Birçok kişi onun yazdıklarını okumakta zorlanır hatta karamsar bulur, oysa ben o yazıları tadına doyulmaz bulup, okurken anlatılamaz bir lezzetle doluyorum. Kitaplarının hep birinci baskılarını neredeyse çıkar çıkmaz almışım. Kitaplığımdan 'GRAMOFON HÂLÂ ÇALIYOR'u çekip aldım. 1995 yılının kasım ayında Nişantaşı'ndaki Remzi Kitabevinden aldığım günü bugün gibi hatırlıyorum. Alt kata, edebiyat kitaplarının olduğu bölüme inmiş, kitapları incelerken rast gelmiş, adına ve kapağındaki fotoğrafa vurulmuştum. Hemen aldım. Selim İleri ile tanışmam böyle oldu. Kapağında roman ibaresi olmasına ve yazarın roman kategorisine sokmasına rağmen, aslında yazarın çocukluk anıları resmi geçidi diyebilirim. Solmaz hanımı, Cemil Şevket Bey'i, Alafranga Selma Hanım'ı tanıdım.  İşte bu anılar ki beni de çocukluğuma götürmüştü. Yazarın üslubu tam da benim ruhuma hitap ediyordu ve ben de keşke kendi çocukluğumu böyle yazabilseydim. Bu kitaptan sonra tam bir Selim İleri hayranı olup çıktım. Artık benim has yazarımdı Selim bey. Cumhuriyet Gazetesindeki haftada iki gün yazdığı köşenin tutkunu oldum. Sadece, ama sadece edebiyatı yazardı, sevdiği, artık unutulmaya yüz tutmuş yazarları, şairleri, edebiyatın başka alanlarında eser verenleri hatırlatır, unutulmasın isterdi. Sadece bunun için yazardı. Onun için, vefalı bir edebiyat arkeoloğu demiş geçen yıl Hürriyet Gazetesinde Metin Celal, ne kadar doğru bir teşhis. 

Sonraları İstanbul ile ilgili kitapları ve 'OBURCUK MUTFAKTA' adlı yemek kitabı da yayımlandı. 'Oburcuk Mutfakta' bir yemek kitabı değil aslında, Selim İleri'nin yemek ve sofra anılarını anlattığı 'Evimizin Tek İstakozu', 'Oburcuğun Edebiyat Kitabı' ve 'Rüyamdaki Sofralar' adlı üç kitabının toplandığı lezzet şöleni. O sofraları öyle bir anlatıyor ki sanki siz de onlarla sofradaymış, sohbetlerin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. 

O sıralarda, yani doksanlı yılların ikinci yarısında her hafta çarşamba günleri öğleden sonra senelik iznimi kullanır İstanbul'u gezerdim sokak sokak. 'Gramofon Hâlâ Çalıyor'dan sonraki bir çarşamba öğleden sonrası Cihangir'e gitmeye karar verdim. Hiç görmemiştim, fakat Selim İlerinin çocukluğunu anlattığı Cihangir'e mutlaka gitmeli, oturduğu Ümit Nüvit Apartımanını mutlaka görmeliydim. İstiklal Caddesindeki  bir sokaktan, Büyükparmakkapı mı Küçükparmakkapı mı şimdi hatırlamıyorum, birinden girdim, başladım yürümeye. Ne yol biliyorum ne yordam, hemen tüm sokaklara girmeme ramak kalmıştı, fakat sonunda bulmuştum Kumrulu Yokuş Sokağını ve Ümit Nüvit Apartımanını. Müthiş bir mutluluk içindeydim. Çoğu insana garip geliyor belki, görüp de ne olmuştu sanki, ama ben çok merak eder ve görmek isterim daima. Bir keresinde de Yılmaz Karakoyunlu'nun bir romanında geçen-şimdi hatırlamıyorum ismini- Büyükparmakkapı Sokaktaki Afrika Hanını görmek için gitmiştim İstiklâl Caddesine. Sıcak bir yaz günü akşamüzeri, havanın kararmasına az kalmış. Metruk, kararık yüzlü binaya giremedim, uzaktan bakabildim. Tamamıyla erkeklerin bulunduğu bir kurtarılmış bölge gibiydi. Hanın kapısının girişinde bir çay ocağı hatırlıyorum, alçak hasır taburelerde oturan erkekler garip garip bakıyorlardı bana, ne arıyor bu saatte bu kadın burada der gibi. Ürktüm, hemen uzaklaştım oradan. Ama merakımı gidermiştim. Yıllar önce, çok saygı duyduğum birisi, "Merak kediyi öldürmüş" diye bir İngiliz atasözünü çok hatırlatırdı bana. Ama huy işte...

Gramofon Hâlâ Çalıyor'u bir çırpıda tekrar okudum. Peşinden bir nehir söyleşi sayılabilen 'Anılar; ıssız ve yağmurlu'yu aldım elime. Selim İleri'nin Handan Şenköken'in sorularına verdiği yanıtlarla yaşamını anlattığı anı kitabı. Kitaplıkta onu ararken, Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa kitabını görünce çok şaşırdım. Günlerdir Tanpınar'la yatıp kalkıyordum ve Selim İleri'nin yazarken biraz da referans olarak aldığı bu kitabı bir an önce edinmek istiyordum. Almışım haberim yok. Hem de 2008 yılında. Unutmuşum gitmiş, okuyamamışım. O yıl ve ondan sonra gelen yıllarda yaşadığım sıkıntıların etkisiyle olsa gerek. Gündemi bile takip edemediğim dönemdi. Her şey geçip gidiyor, o yıllar da geçti gitti. 

İşte şimdi bu iki kitabı dönüşümlü okuyorum. Biraz Selim İleri'nin anılarını -tekrar- biraz Tanpınar'ın günlüklerini.


Yorumlar

  1. Pandeminin belkide tek olumlu yanlarından bir tanesi de evde geçirdiğimiz onca vakti kitap okuyarak değerlendirebiliyoruz. Bu açıdan bakıldığında pendemi de okuma oranlarının artmış olacağını umuyorum. Selim İleri ismini çok duymama rağmen henüz bir kitabını okuyamadım. İstanbul da yaşayıp kitaplarda okuduğunuz mekanları gezebilmek ayrı bir keyif olmalı. Ne mutlu size. Bu arada blogunuzda takip et butonunu göremedim. Eklerseniz okuyucularınız sizi takip edebilir, yazılarınızdan haberdar olabilirler. Emeğinize sağlık. Güzel bir paylaşım olmuş. Saygılarımla. Vesselam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim ilgi ve beğeniniz için.
      Takip Et butonu yerleştiremedim maalesef, teknolojik yeteneğim pek yok. Araştırdım ancak beceremedim. Ama müsait bir zamanımda tekrar deneyeceğim.
      Selâmlar.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar