KIZAMIYORUM KIZIMA



 

Yarı açılmanın ilk cumartesi gününde Kadıköy'deydim. Cumartesi akşamüzerlerinin Kadıköy dolmuş yolculuğunu ne çok özlemişim. Gerçi evin önündeki durakta uzun süre bekledim ve yol uzun, çok uzun sürdü ama, değdi doğrusu. İlk açık cumartesinde herkes kendini sokağa atmış, trafik felç olmuş. Dolmuş şoförü ara sokaklara gire çıka, söylene söylene Kadıköy'e yarım saatte varabildik. Komik, aynı zamanda korkulu bir yolculuktu. Sabahtan beri trafikten bunalmış genç şoför önünde hiçbir araba dursun istemiyor. Hasanpaşa'ya sürdü arabayı, çok iyi bildiğini söylediği sokaklara daldı çıktı; bir de baktı ki oralar da dolu. "Burayı da öğrenmiş namıssızlaarr" dedi önce. Sokaklar dar fakat şoför öyle hızlı gidiyor ki neredeyse burun buruna kalıyoruz diğer arabalarla. "Yürü be amcaoğlu yürüü, burnunu sok, yol vermez kimse sana" "Haydaaa, bak gördün mü ters girmiş, tıkanıklık bunun yüzündenmiş" 

Önde oturuyorum, yanımda da bir başka yolcu var, şoförle muhabbet ediyor, ne kadar zamanda varırız diye. Benim ise umurumda değil, acelem de yok, keyfini çıkarıyorum bu cumartesi akşamüzeri yolculuğunun. Fakat bir zaman sonra kayıtsız kalamıyorsun tabi, mecburen muhabbete dahil oluyorsun. Hele vın vın sağa sola direksiyonu kırdıkça şoför, aman Allah'ım şimdi çarpacağız korkusuyla "Sakin olun, elbet varacağız" falan diyorsun ama şoförün fokurdayan kanı durmuyor ki, "Nasıl sakin olayım abla, şu hale bak insanda sinir mi bırakıyor" diyor ve aynen devam ediyor. Sonunda arabadan inerken, "Dert etme, ölüm yok ucunda, geç olsun güç olmasın" dedim, suratıma aval aval baktı, "Olmuyor abla olmuyor, dert bir değil ki" dedi. Hayırlı işler dileyip Kadıköy'ün özlediğim havasını çektim içime. 

İşte, Nisan Balık, ohhh! Sonunda...

Bizi her zaman muhteşem ağırlayan, evimizdeymiş gibi hissettiren sahipleri ve çalışanlarıyla selâmlaştım, hal hatır sorma faslından sonra arkadaşım da geldi ve harika saatler geçirdik. Sonra gene her zamanki gibi kahvemizi içmeye Mühürdar Caddesindeki kafeye gittik. Sokağa çıkma yasağı başlamadan da evimize kapağı attık. İnşallah son yasaklar olur bunlar. İnsanlar öyle bunalmış ki adım atacak yer yoktu dense yeridir. 

Bugün ise, yani pazar günüm çok kendi halimde, sessiz sakin geçti. 

Kahvaltıdan sonra güne balkonu temizleyerek başladım. Sağolsun Neriman, kafayı taktığı çiçeğin saksısını sonunda kırmayı başarmış. Güzelim çiçek bir yere parça parça olmuş saksı bir yere dağılmış, yerler toprak içinde. Kızamıyorum da garibana, çocuk tembihler gibi, "Güzel kızım neden yaptın, ben sana demedim mi balkonda sadece güneşlen, çiçeklere dokunma?" diye söyleniyorum sadece. Zaten kabahatini bilip saklanıyor hemen bir köşeye. 

Balkon derken bütün evi temizledim. Çok iyi geldi, terapi gibi. Çiçeğime de yeni bir saksı uydurdum, temizledim, suladım. balkonun kapısını da kapattım. Bugünlük böyle, yarına Allah kerim. 

Yemek yapmaya halim kalmadı, canım da istemedi, salata, meyve, yoğurt falan idare ettik. Dinleneyim diye oturdum pazar klasiği Sedat Peker videosunu izledim. Kaç pazardır gözümü yedide açıyorum nedense, sonra diyorum ki yeni videoyu izlemek için bir işaret bu, uyuma kızım. Ama bu pazar erken kalkamadım:)

Haziran ayının ikinci haftası başlıyor, artık aylaklığı bırakıp işe güce yoğunlaşmak zamanı. Fazla aylaklık kaldırmıyor bizim meslek. Gene geç yatacağım, olsun yeni haftanın enerjisiyle erken kalkarım inşallah.

Yorumlar

Popüler Yayınlar