YÜREK HEP GENÇ



Uzun bir bayram tatili daha bitti.

Hemen her bayramda olduğu gibi yine köyümüzdeydim. Bartın'da babaevinde. İlk kez bir bayramı babaevinde annesiz ve babasız geçirdik. Geçen yıl babam yoktu bu yıl annem de yok. 

Bu durumda çoğu insanın duygusu o evde yokluğun acısını yaşamak oluyor sanırım. Ben böyle bir duygu yaşamadım. Bayram öncesinde de bir iki kez gitmiştim ve yine aynı duygu durumundaydım. Onlar bir seyahate gitmişler gelecekler ve şimdi biz onlarsız burada tatil yapıyoruz gibi. Bilemiyorum, bu metanet mi yoksa kabullenememek mi? İlerleyen zaman gösterecek herhalde ne olduğunu. 

Oysa babamın yanına da gittim, selâmlaştım, duamı ettim. Yanındayken anlıyorum seyahate falan gitmediğini, bedenen artık birlikte olamayacağımızı ama ruhen hep yanımda, annem de öyle. Ayrı şehirlerde sonsuzluğu yaşıyorlar ve biliyorum ki aslında beraberler bir yerlerde. Böyle düşünüp inanınca rahatlıyorum. 

Babaevine gidip gelmenin tek değişik durumu evi açıp kapatmak. Önceden ev açıktı, gider, yer içer, gezer dönerdik hiçbir sorumluluk almadan. Şimdi karşılayan yok, uğurlayan yok, bulduğumuz gibi temiz ve düzenli bırakarak evi kapatmak düşüyor hepimize bir daha ki gelişe kadar. Bir de ayrılırken hüzün... Eskiden anne ve babamı yalnız bırakıp dönmenin hüznü varken şimdi sanki evi yalnız bırakıyoruz. O ev canlı bir varlıkmış gibi...

Bu kez çekmecelerden birinde poşet içinde eski fotoğraflar bulmuş kız kardeşim. Annemin yıllarca sakladığı fotoğraflar. Hazine bulmuş gibi sevinerek bahçedeki masaya yayıp baktık tek tek. Herkes kendine ait olanları aldı. Nerdeyse unuttuğumuz ne çok anı yakaladık ve ne çok insanla karşılaştık. Bir de mektup bulmuş kız kardeşim yine aynı çekmecede, anneme yazdığım bir anneler günü mektubu. Tarih, 10 Mayıs 2017. Özenle saklamış canım annem. O mektubu nasıl ve nerede yazdığımı o kadar net hatırlıyorum ki, okuduktan sonra annemle yaptığımız duygusal telefon konuşmasını da. Fakat, tekrar okuyamadım; açtım, başlığına baktım ve tekrar zarfının içine koyup İstanbul'a evime getirdim. Ne zaman okumaya cesaret edeceğimi bilmiyorum. 

Pazar sabahı da kahvaltıda oğlumla baktık fotoğraflara. En çok onun fotoğrafları vardı, çocukluğunun hemen tüm yazları köyde geçmişti çünkü. Uzun bir kahvaltı oldu dolayısıyla. Çok da güzel sohbet ettik. İnsan inanamıyor, o fotoğraflardaki minicik bebek şimdi yirmi beş yaşında ve en iyi sohbet arkadaşım benim. Yanı başında büyüyen bir insan olmasa ilerleyen yaşlar geçip giden yıllar pek hissedilmiyor.

 Yürek hep genç, gepegenç...

Yorumlar

  1. Duygu yükünü içinde hüzün varken bile bu kadar güzel anlatabilmek...Ne güzel bir imza bu Sevgili Nurten..Kalemine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar