CİBALİ TÜTÜN FABRİKASI



Cuma öğle vakti bir cenaze törenine katıldıktan sonra Eminönü'ne gitmek üzere Eyüp'ten otobüse bindim. Ah ne çok severdim bu yolu ben. 2000-2010 yılları boyunca on yıl çalıştığım, Edirnekapı Hava Şehitliğinin bulunduğu Demirkapı semtindeki işyerimden eve dönüşlerimde haftada en bir kez bu yolla giderdim Eminönü motor iskelesine. 

Haliyle bir nostalji oldu benim için. Sırayla Feshane, Balat, Fener, Ayakapı derken Cibali Kadir Has Üniversitesi durağına geldik. Kafamı kaldırıp baktım eni konu bu koca binaya. Eskinin Cibali Tütün Fabrikası, şimdinin Kadir Has Üniversitesi. 

Teyzem geldi aklıma. Zaten Cibali adını her duyduğumda yahut her buradan geçtiğimde teyzemden başka kimse, başka şey düşünemem. Ne tesadüf, geçen hafta eski dosyalarımı karıştırırken teyzemin küçük kızının çocukluk anılarını anlattığı, okumam için bana gönderdiği eski bir yazıyı gördüm. Yazının bir kısmında teyzemin eve geç vakit mesai dönüşlerini anlatıyordu. Çok geç olduğu akşamlarda eniştemin onu almak için fabrikaya gittiğinden, sık mesai yaptığı için annesinden çok babaannesiyle vakit geçirdiğinden dem vuruyordu hafif bir sitemle.

Annem ve teyzem, ikisi de Tekel işçisiydi. Annem Üsküdar'da teyzem ise Cibali'de çalışıyordu. Üsküdar'daki fabrikada çalışma koşulları rahattı. Sabah yedi buçuk akşam beş arası idi mesai. Dolayısıyla annem akşamları hep bizimleydi. Cibali'deki fabrikada ise vardiya uygulanıyordu. Belki sadece ayın bir haftası normal mesai düzeniydi. Teyzem çalışmayı da işini de çok sevdiğinden şikayetçi değildi diye hatırlıyorum. Evde çocuklara bakan bir babaanne de olunca pek dert etmiyordu. Cibali fabrikası 1992 yılında kapanıp Cevizli Dragos'taki fabrikaya geçince mesai düzeni normale dönmüştü ama teyzem sık sık akşam mesaisine kalırdı. Anneciğim kızardı, işkolik derdi teyzeme. Sonraları bana demeye başladı, "teyzene çekmişsin, onun gibi işkoliksin," derdi. 

Eve gelince araştırmaya başladım; şimdiye kadar sadece teyzemin bir dönem çalıştığı yer olarak bildiğim fabrika konusunda hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Önemli bir yere sahipmiş tarihimizde. 



Fabrika, 1877 Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle kardeşi ile birlikte kaçıp İstanbul'a gelen Kemahlı Mehmet Halis Efendi tarafından 1884 yılında kurulmuş. O dönem tütün tüketimi, köylerden getirilen tütünün harman edilip kıyılarak sokaklarda satılması biçimindeymiş. Mehmet Efendi kardeşi Yusuf Efendi ile birlikte İstanbul'da elde terazi tütün satıp geçimlerini sağlarken Tahsin bey isimli bir zengin ile tanışırlar. Tahsin bey onları sever ve güvenir, işlerini büyütmek için para verir. Mehmet Halis efendi, bu parayla İskeçe'ye gidip kırk hayvan yükü tütün getirir. Ardından Küçükpazar'da bir dükkan alırlar. Kardeşi dükkanda satışla uğraşırken o da gidip mal getirmeye devam eder. Artık Tütüncü Mehmet Efendi olarak anılmaktadır. Derken bir sigara fabrikası kurmaya karar verirler ve yer olarak Cibali'yi seçerler. Bu fabrika kısa zamanda ordunun tüm tütün ihtiyacını karşılamaya başlar. Mehmet Efendi artık İstanbul'un sayılı zenginleri arasındadır. O yıllarda Osmanlı Devleti önemli bir dış borç yükü altındadır. Bu borçların ödenebilmesi için yabancı devletler şimdiki İstanbul erkek Lisesi'nin yerinde Düyun-u Umumiye İdaresini kurar ve birçok vergiye el koyar. Yetmeyince tuza ve tütüne de al atar. Reji İdaresi kurulur, tütün tekelde toplanır. Günümüz Tekel'inin önceli olan Reji İdaresi tütün üretimi ve ticaretini merkezileştirince Mehmet Efendi fabrikasını bu yabancı idareye satmak zorunda kalır. Satıştan aldığı doksan beş bin altın ile Erenköy civarında geniş bir arazi satın alıp Göztepe semtinin oluşmasında önemli bir rol oynar. Semtin kurucusu ve isim babasıdır. 

Cibali Tütün fabrikası ise 1925 yılında Reji'den alınıp devletleştirilir. 1940 yılına kadar ülkedeki her türlü sigara ihtiyacını tam kapasite çalışarak tek başına karşılar. 1970 yılında İstanbul Sigara Fabrikası kuruluncaya kadar en önemli sigara fabrikası olmayı sürdürür. 

Fabrika, Cibali, Fener, Fatih ve civarında oturan halkın, özellikle kadın işgücünün (üstelik kadının çalışmasına pek hoş gözle bakılmadığı yıllarda) çalışma yaşamına girmesine öncülük eder. İşçi ücretleri de o yıllarda orta halli bir yaşam sürmek için yeterlidir. Öğle yemeği verilmesi, sağlık sorunlarına çözüm bulunması, acil parasal ihtiyaçlara cevap vermek üzere 'İşçi Taavvün Sandığı'nın kurulması fabrika çalışanlarının önemli sosyal haklarıdır. Taavvün Sandığı 1950'li yıllarda yerini Sigorta Kurumu'na bırakır. Yani, şimdiki Sigorta Kurumu SGK'nın tarihi Cibali'deki bu sandığa dayanmaktadır. 

Fabrikanın yine işçi hakları çerçevesinde kazanılmış bir sosyal hakkı da, fabrika yönetimi için de bir övünç kaynağı olan çocuk kreşidir. Cibali Kreşi'nin Türkiye'deki ilk kreş olduğu söylenmektedir. 

Pek çok tarihi olaya tanıklık eden, çok sayıda sosyal hakka imza atan Haliç'teki bu ihtişamlı bina ve işçileri edebiyatımızdaki yerini birçok aşkın tanığı ve sahibi olarak da almıştır.

Mahmut Yesari'ye ait Çulluk adlı romanda bu fabrikada çalışan genç bir kız anlatılır. Bu romandan etkilenen Bora Ayanoğlu da, şarkıcı Alpay'ın meşhur ettiği Fabrika Kızı şarkısını yazar.

 


Çoğunluğu kadın olmak üzere kadınlı erkekli çok sayıda işçinin çalıştığı, mimari yapısı, işçisi, sosyal olayları ve aşklarıyla hem şehir hem sanayi tarihimizde önemli bir yere sahip olan fabrika 1992 yılında boşaltılır. Birkaç yıl sonra Kadir Has Vakfı'na devredilir ve 1997 yılında Kadir Has Üniversitesi olarak kullanılmaya başlanır. Binanın bir bölümüne Rezan Has Müzesi yapılmıştır. Bu müzede Cibali Sigara Fabrikası döneminden kalan makineler, eşya ve belgeler sergilenmektedir. Bilmiyordum böyle bir müzenin olduğunu bu araştırmayı yapana kadar. Fırsat bulur bulmaz gitmeliyim. Teyzem için...   


KAYNAK:

1001 İSTANBUL DERGİSİ / HÜSEYİN IRMAK. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar