VEDA

 


Yirmi iki yıldır her sabah, adeta koşarak gazetemi alıp vapura atlayışım; mutlaka, ama mutlaka büfenin masalarından birinde oturup çayımı içişim. Aynı saatlerde aynı insanlarla karşılaşıp selâmlaşmasak da aidiyet hissedişim. Vapur iskeleden ayrılırken, önüme açmış olduğum gazetemden başımı kaldırıp kimi gün sonsuz huzur, kimi gün sonsuz hüzünle dolu gözlerimle Üsküdar’ın her zaman beni büyüleyen siluetine bakmadan edemeyişim.

Bir yandan işe yetişme telaşı, bir yandan vapur sefası. İstanbul’da yaşadığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünüşüm, sabah akşam vapura binip boğazı geçmenin ruhumda yarattığı dinginlik. Kendimi en kötü hissettiğim günde bile denizin verdiği bu dinginliğin yitip gitmemesi. Bazen anımsayışım, deniz korkumu ve hafifçe gülümseyişim kendi kendime. Tekrar gazeteme gömülüşüm sonra, Sirkeci’ye gelene kadar. Tam yanaşacakken iskeleye vapur, yüzyılların tarihine selam verişim, Turhan Sultan’ın Yeni Cami’sine, Kanuni’nin Süleymaniye’sine, tepedeki Beyazıt Kulesi’ne, utanç abidesi görkemli yapı Düyun-u Umumiye’ye ve muhteşem Sultanahmet yapılarına; Ayasofya’sı, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı’yla…

Vapurdan koşarak inişim, kalabalığın içinde kayboluşum.

Artık ne biletçi Eftal var yolumun üstünde ne de çiçekçi Kezban ve ne de Sahibinin Sesi amcam. Neredeler? Ne çabuk geçti yıllar? Gerçekten var mıydılar? Milli Piyango biletleriyle çiçeklerin izi yok ama müzik CD lerim bana onların bir zamanlar hayatımda olduğunu fısıldıyor.

Özlemin tadını hissedişim…

Üst geçitte yürürken tarihi yarımadanın beni çağırışı, öğle tatilinde bir kaçamak yapmaya söz verişim. Alman Çeşmesi’nin karşısındaki bankta sandviçimi yerken, kocası I. Ahmet’in yanında yatan Kösem Sultan’ı düşünüşüm. Hırs denilen duyguyu anlamaya çalışırken IV. Murat’a kızıp Genç Osman’ı sevişim.

Her Sultanahmet gezisinden işe dönüşte yaptığım gibi, yolumun üstündeki kitapçılarda tarih kokusunu arayışım. Tarihin içinde kaybolmak isteyişim.

Bazı öğlenler Kapalıçarşı’ya kaçıp Şark Kahvesi’nde okkalı Türk kahvesiyle keyfedişim. Hazır oradayken mutlaka Sahaflar Çarşısı’na uğrayışım. Pier Loti’nin Aziyade’sini tozlu raflardan indirtip sevinçten uçarak tramvaya yollanışım. Bu rüyadan uyanmak istemeyişim, ama gerçeklerin dünyasından da kaçamayışım.

 *

Yirmi iki yıldır her akşam adeta koşarak Ankara Caddesi’ni geçişim. Köşedeki İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun önünden geçerken, Sirkeci’nin yaz kış dinmeyen rüzgârının, tenimi okşayan dokunuşunu iliklerimde hissedip zevkle ürperişim.

Üst geçitte yürürken kaçan vapura hayıflanmayıp, bu defa da akşam rüyasını biraz daha fazla yaşayacağım için şükredişim.

Sabah yolculuğumun aksine büfeye değil de arka salona geçişim. Arkamda bırakacağım siluetin görüntüsü biraz daha uzun sürsün diye ters yöndeki koltuğa oturuşum. Mevsim yazsa yaklaşan gün batımı, kışsa cadde ışıklarının büyüleyiciliği eşliğinde göz ziyafeti…

Vapurlarda müziğin konuk oluşu kulaklarımıza bir zamanlar. Münir Nurettin’in Kalamış’ını nasıl da huşu ile dinleyişim. Zeki Müren öldüğünde sabah akşam çalınan şarkılarının beş aylık hamile kadın ruhuma nasıl da iyi geldiğini anımsayışım. Ve bazen; şaşılacak şey, Rodrigo’nun Gitar Konçertosu. Alıp başımı gitmek, hayatımı bir çırpıda değiştirmeye yetkin olmayı isteyişlerim. Martılara özenişim uçabildikleri için.

‘Ah bu şarkıların daima gözü kör olsun’ lar…

 

Bir ramazan akşamı, ezan vakti vapurda… Karşımdaki koltukta oturan genç kadının zarif hareketlerle sandviç paketini açışı, dudakları kıpır kıpır, sessizce duasını edişi ve garsonun koşuşturarak servis ettiği çaylardan bir tane alıp iftar açışı.

 

Karlı bir kış akşamı… İlle de salep. Fincandan tüten dumanının bile içimi ısıtışı. Büfedeki radyodan yayılan bir türkünün ruhumu esir alışı. Çocukluğumu anımsayışım, belki de ağlayışım. Burnumun direğinin sızlayışı.

 

Tıpkı şimdi olduğu gibi.

 

Eski rüyanın bitişi, belki yeni bir rüyanın başlangıcı.

 

Yeni bir yaşamın eşiğinde son gidiş gelişler…

Denizin çırpıntısı, havadaki martının çığlığı, yanımızdan geçen balıkçı motorunun pat patı, motordaki balıkçının kavruk yüzü, Karaköy Limanı’nda demirli duran gezinti gemileri. En çok da onlar, ah en çok onlar… Tam hareket ederken yanlarından geçip hayallere dalışım. Belki bir gün, kim bilir, belki bir gün ben de…

Yorumlar

  1. Belki bir gün geri döner yine vapur sefası yapar dönüşte de Üsküdar iskelesinde büfeden sosisli sandviç yersin güle güle sevgili Nurten güle güle .. benim hasretime (ben derken İstanbul'dan bahsediyorum) dayanamayıp bir gün geri döneceğini biliyorum o güne kadar mutluluklar diliyorum sana diliyorum sana.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)))
      Kimbilir, belki bir gün?
      Seni görmeye bol bol gelirim ben zaten

      Sil
  2. Merhabalar.
    Okuduğum, İstanbul'a veda eden birinin ;bir veda yazısıydı, değil mi? Ama o kadar güzel tasvir etmişsiniz ki, ben bile hüzünlendim bu veda karşısında.
    Sebebi bizce bilinmeyen ve bu hüzünlü vedaya neden olan her neyse, inşAllah kısa zamanda son bulur ve sizin tekrar İstanbul'a kavuşmanızı sağlar.
    İçinde her ne kadar hüzün olsa da çok güzel bir anlatımla süslenmiş güzel bir veda yazısıydı. Etkilenmemek elde değil. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar.
    İstanbul vedası ile ilgili paylaştığınız bu güzel yazıyı büyük bir keyif alarak zevkle okudum. O kadar güzel dile getirmişsiniz ki, bir ayrılık ancak bu kadar güzel kaleme alınır demekten kendimi alıkoyamadım.
    İstanbul'dan her ne sebeple ayrılıyorsanız bilmiyorum ama, inşAllah bu sebep kısa süre içinde kendiliğinden ortadan kalkar ve siz çok sevdiğiniz İstanbul'unuza tekrar kavuşursunuz.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Recep bey.
      Öncelikle geciktiğim için de çok özür dilerim.
      Müthiş yoğun bir iş hayatım var, mazeret değil belki ama özrümü kabul edin lütfen.
      Bu yazıyı 12 yıl önce 22 yıl çalıştığım işyerim kapanırken yazmıştım. Ancak evet şimdi İstanbul'dan ayrılma durumum var ve tam uydu bu duruma. Gerçi düzenimi bozmuyorum, oğlum yine aynı evde kalıyor ve ben gidip geliyorum ama sonuçta ilerisi için hazırlık yapıyorum aslında. Sakin ve sessiz bir güney ilçesindeyim, Dalaman'da. Allah nasip ederse huzur içinde burada yaşamaya devam etmek istiyorum. Tabi ki İstanbul'la bağımı koparmam çok zor, özledikçe gideceğim ve sevdiğim yerleri dolaşacağım.
      Selâm ve sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar