DALAMAN'DA KIŞ


 

Sekiz gündür Dalaman'dayım.

Ekim ayından beri ay sonları gelip birkaç gün burada kalıyorum. Eylül ayında, hayatımdaki en büyük dostum, arkadaşım ailesiyle İstanbul'u terk edip buraya yerleşti. 

Ekimde ve kasımda denize girebildiğimiz Dalaman, tüm Ege ve Akdeniz bölgesinde olduğu gibi bu kışı oldukça soğuk geçiriyor. Ocak ayında İstanbul'da kar yağdığı sırada burada da kar yağmış, duyduğumda inanamadım. Arkadaşımın Dalaman yerlisi komşusunun söylediğine göre en son on yedi yıl önce kar yağmış burada. Evlerinin balkonundan görünen dağların tepeleri kasım ayından beri karlıydı zaten. Şimdi daha çok karla kaplı o dağlar. 

Geldiğim gün elektrik kesintisi vardı, alt yapı güçlendirmesi nedeniyle mahalle mahalle kesinti uygulanıyormuş. Fakat burada yeni yapılan binaların hemen tamamında ısınma klima ile. Soba kurulacak baca deliği yok. Klima yahut Ufo denen elektrikli aletlerle ısınılıyor. O ilk gün battaniyelere sarınıp oturduk elektrik gelene kadar. Alt yapının güçlendirilmesi gerekiyor, nüfus gittikçe artıyor hele pandemi ile birlikte eskisinden çok gelen olmuş buraya. Sistem bu kadar fazla elektrik kullanımını kaldırmıyor. Fakat kışın ortasında da çok zor oluyor tabi. Güneş olmayınca güneş enerjisiyle ısınan sular buz gibi, banyo yapmak için de elektrikli şofbenler veya termosifonlar gerekiyor. Elektrik sisteminin tamamen çökebileceğini düşünmek bile istemiyorum. 

Daha önce kışın Fethiye'deki arkadaşımı ziyarete çok geldim hiç böyle üşüme görmedim açıkçası. Okulda bize öğretilen yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağmurlu bilgisine uygun bir yaşam vardı. "Size denk geldi" dedim arkadaşıma, "İstanbul iklimini de yanınızda mı getirdiniz?"

Geldiğimden beri yağmur vardı, ama nasıl bir yağmur, hiç durmadan yağıyor, şimşekler çakıp gök gürlüyor. Toprak suyu çekemiyor, boş arsalar ve ağaçlıklar göl gibi oldu. Yağmur dindiğinde bir iki gün içinde o su yok oluyor ama tekrar yağıyor ve göllük durumu devam ediyor. 

İki gündür yağmur yok, güneş harika. Zaten bulutsuz güneşli günlerde insanın içi nasıl neşe ile doluyorsa İstanbul'da, burada da öyle, üstelik insan kendini hemen dışarıya atmak istiyor ve burada gezilecek çok yer var. Sarıgerme on, Göcek on beş, Dalyan yirmi dakika, Fethiye yarım saat uzaklıkta. Hele bir Kayacık sahili ve Sarsala Koyu var muhteşem. 

Sabahları horoz sesiyle uyanıyoruz. Gerçi zamane horozları bunlar, sabah akşam fark etmiyor canı ne zaman isterse o zaman ötüyor. Yollarda bol bol tavuk ve horoz görebiliyoruz, kedi köpek zaten her yerde. Dalaman'ın yerlileri bahçeli evlerinde koyun da besliyorlar. Arkadaşımın komşusu Ayşe'nin kuzuları doğmuştu, daha onları görmeye gideceğim inşallah. 

Dalaman'a seyahat öncesi okumak için kitap araştırırken kitaplığımda Yazarların İstanbul'u kitabı gözüme çarptı. 2007 yılında basılmış ben de o yılın ağustosunda almışım. Tekrar okumak istedim ve hemen alıp bavula koydum. Dalaman'a yerleşmeyi düşünen birinin Dalaman'da okumak için bu kitabı seçmesi garip gelebilir. Okumaya başladığımda hiçbir zaman İstanbul'dan tamamen kopamayacağımı anladım. Bir ayağım burada bir ayağım İstanbul'da olacak hep anlaşılan. Zaten evimin düzenini hiç bozmadan oğluma bırakacağımdan gelip gitmek de kolay olacak. 

Evvelki gün bilgisayarımdan bir fotoğraf ararken dalıp gittim, kendimi tek tek bütün fotoğraflara bakarken buldum. Geçmiş, bir daha geri gelmeyecek günlerin fotoğrafları, annem ve babam... Dayanamadım saldım gözyaşlarımı. Hâlâ bir kabullenemeyiş var bende, "Nasıl ya? Bir zamanlar yaşıyorlardı, şimdi artık yoklar mı?" deyip ağladım. Sonra İstanbul gezileri fotoğrafları geldi karşıma, arkadaşımla ne çok gezdik ne çok. Sokak sokak, karış karış, her birinde ne güzel fotoğraflarımız var. Tabi ki buna ağlamadım, çünkü yaşadığım sürece her zaman gidip gezebileceğimi biliyorum. Özlemişim sadece birlikte yaptığımız gezileri. Sonra, meslek örgütümüzün etkinlik fotoğrafları; artık resmi görevlerim kalmasa da, gittikçe azalsa da etkinliklere gitme sayısı, özlemle ve dudağımda gülümseme ile baktım onlara. "Ah!" dedim Nermin ablamı görünce, "Seni getirecektim buraya bu ay. İyi ki gelmemişsin, donardın. Daha çok güzel günlerimiz olur gezmek için." 

Bir yandan da çalışıyorum tabi, biter mi bizim işler? Her daim hazır ola geçmişiz, kulağımız telefondaki mesajlarda, maillerde. Öyle alışmışım ki akşamları bile işle yahut başka bir şeyle meşgul olmaya, arkadaşlarımla dizi yahut film izlerken boş oturuyormuş hissediyorum ve uykum geliyor erkenden. Ben evde dizi yahut film izlerken bile ayağımı uzatıp oturamıyorum, alışmamışım. Daha doğrusu, kendimi bunun tersine alıştırmışım. Değişir mi bilmem.  

Burası ısınıyor yavaş yavaş, bir sonraki gelişimde bahar gelmiş olur sanırım. Belki size gezdiğim yerleri anlatırım kim bilir...

Yorumlar

  1. Her zaman ki duyarlı yaklaşımınız yazılarınızı okunmasını kolaylaştırıyor. Bir yandan, Pandemi'nin kıskaca aldığı yaşamlar. Bir yandan, hayat pahalılığı, bir yandan enerji kesintileri insanları bunaltıyor artık.
    Anne ve babanıza rahmet diliyorum.
    Acı geride kalanındır.
    Unutmayan, duyarlı olanındır.
    Bu bağlamda sizi anlıyorum.
    Lakin, üzülmek çare değil Nurten Hanım.
    Keşke çare olsaydı.
    Hangimiz dün gibiyiz.
    Yokuş yukarı gitmenin , aşağıya doğru inişi de vardır.
    Saygılar. Kalemin her daim yazsın.
    Fırsat oldukça yazılarını bloğda görmek isteyen okuyucuların olduğunu unutma:

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar