İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ ve HAYATIN ANLAMI


Şu sırada dünyada hüküm süren saçma sapan ırkçı yaklaşımlara inat değil ama tesadüfen Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü kitabını okuyorum. Bu tesadüfe de çok memnunum. Bir okuma gurubunun bu ayki kitabı ve bana bu kitapla yazarını anlatma görevi verildi. 

İvan İlyiç'in ölümü kısa bir roman, uzun öykü de denebilir. Fakat kısalığına rağmen çok etkileyici. 

Tolstoy bu eserini 1886 yılında yazmış. Yaşamın anlamını ve ölüm kaygısını konu ediniyor. Birçok eserinde ölüm temasını işleyen Tolstoy burada ise ölümle yüzleşen bir kişinin yaşadıklarını, duygularını detaylı bir şekilde inceliyor ve okurun önüne seriyor. İnsan herkesin bir gün öleceğini, ölümlü olduğunu bilir ancak kendisinin ölümlü olduğunu ve ölüm sürecine girdiğini fark edince derinden etkilenir. 

Bu derinlik bu küçücük kitapta öyle ustalıkla anlatılıyor ki okuyan da sonunda hayatın anlamını sorgulamaya başlıyor. İvan İlyiç ölüme adım adım yaklaştığında hayatını gerektiği gibi yaşayıp yaşamadığını sorgulamaya başlar. Sağlıklı iken her şeyin olması gerektiği gibi yaşandığını sanırken birden o tatlı anıların, heveslerin, hırsların ne kadar anlamsız olduğunu ve belki de gerektiği ve istediği gibi yaşamadığını fark eder. "Hayatın anlamı nedir?" sorusunu sorar kendine, cevap arar fakat bulamaz. Çünkü yaşamı boyunca bunu hiç düşünmemiştir. Bu yüzden öleceği için kaygılı, öfkeli, kendine acıyan bir adama dönüşmüştür. Oysa hayatlarına ilişkin bir anlam duygusuna sahip olan insanlar son günleri bile olsa hayatı dolu dolu yaşarlarmış. Psikologlar böyle söylüyor. 

Birkaç yıl önce arkadaşım sormuştu bu soruyu bana, tabi kendi de arıyordu bu sorunun cevabını. Kız kardeşi kanserle mücadele ediyordu o sıralarda ve hayatın ne kadar anlamsız olduğu düşüncesi ile baş etmeye çalışıyordu. O zaman buna verecek cevap bulamamıştım, şimdi de net bir cevabım yok maalesef, arıyorum hâlâ. 

Viktor Frankl adlı bir psikiyatr İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kampında iki yıl kalır ve hayatının anlamını bulamamış olanların yaklaşan ölüm korkusu sebebiyle azap çektiklerini gözlemler. Kendisini toplama kampında hayatta tutan anlamın, başkalarının hayattaki anlamlarını bulmalarına yardım etmek olduğunu fark eder. 

Frankl, toplama kampından sonra anılarını yazar ve kendi psikoterapi ekolünü açıklar.  Ekolü logoterapiye göre, insanın hayatındaki birinci motivasyonu mutluluğu aramak değil, hayatına anlam bulmaktır. Ona göre mutluluk, aradığınızda karşınıza çıkmaz, aradıkça ondan uzaklaşırsınız. Bu nedenle, hayatta mutluluk bir amaç değil, hayatın anlamını bulduktan sonra gelecek bir üründür. Frankl’e göre hayatın anlamını bulma üç yönden beslenebilir, (1) insanın başarıları sayesinde dünyaya kattıkları, (2) başkalarıyla, doğayla kısacası dünyayla etkileşimi sayesinde aldıkları, (3) insanın acı dolu dünya ve değiştiremeyeceği kaderine karşı tutumu. 

Frankl’e göre insan, oldukça zorlayıcı acılar çekse de anlam bulursa hayatta kalabilir. Toplama kampında acılar çekerken hayatta kalabilirse, deneyimlerini ve baş etme yollarını başkalarına anlatabilirse, onların da hayatlarında anlam bulmalarına yardım edeceğini fark ederek kendi hayatının anlamını keşfeder.

Tolstoy, İvan İlyiç üzerinden hayatı sorgulatıyor, önceliklerimizi gözden geçirmemizi ve gerçek sevgiye ulaşmamızı öğütlüyor.

Siz biliyor musunuz hayatınızın anlamını? Hiç sorguladınız mı hayatınızı?

Yorumlar

Popüler Yayınlar