NEFS-İ İSTANBUL / MUSTAFA YOKER

 


İki yıl önce 2019 yılının ocak ayında alıp da okumayı unuttuğum harika bir kitaba başladım bugün. 

Mustafa Yoker adlı yazarın Nefs-i İstanbul adlı, Suriçi'nde Kayıp Zamanlar adını verdiği serinin üçüncü kitabı. Kadıköy İskelesinin üstündeki İstanbul Kitapçısından almıştım, çok iyi hatırlıyorum. Serinin diğer kitapları da vardı rafta ancak okurken bu kadar keyif alacağımı tahmin edemediğimden olsa gerek sadece bir tanesini aldım. 

Pazar gibi bir pazar günüydü bugün benim için. Evde, üstümde yük olarak gördüğüm ne kadar iş varsa yaptım bitirdim, yemek yaptım, muhasebe bile yaptım ve kitaba başlayacak zamanım bile oldu. Daha ne olsun, kahve ve kitap, üstelik İstanbul üzerine. 

Yazar Mustafa Yoker'in çocukluğu ellili ve altmışlı yıllarda Fener ve Balat semtlerinde geçmiş. O kadar güzel anlatıyor ki yaşadıklarını. Kozmopolit, çok dilli, çok dinli, çok renkli muhteşem İstanbul yaşamından şimdiki İstanbul'a geçişte yok oluşları... 

"Yazdıklarım bir İstanbul masalıydı, bir dönemde yaşandı ve bitti." diyor bir söyleşisinde.

Ben de size, okuduğum birkaç söyleşisinden birinde anlattıklarından bir kısmını buraya aktarıyorum, sonunda da söyleşinin bağlantısını paylaşıyorum ve kitaplarını okumanızı hararetle tavsiye ediyorum. Benim gibi İstanbul'a ait ne olursa okumaktan hoşlanan varsa diye.

------------------------------

Söyleşi: Özhan Öztürk

Fatih Sultan Mehmet’in bir İslam kentine dönüştürmeyi düşlediği İstanbul’da ilk Müslüman Kentsoyluların Fatih’te ortaya çıktığını, Fatih’te kentsoylu yaşamını 1970’li yılların ortalarına kadar hala varlığını koruduğunu anlatıyorsunuz. Gençlik yıllarınızda Fatih’te nasıl bir yaşam vardı?

Fevipaşa Turları, 1971

1960’lı yılların sonunda 70’li yılların başında Fatih’in ünlü caddesi Fevzipaşa Caddesi Fatihli gençlerin piyasa caddesiydi. Burada buluşulur, piyasa yapılırdı. Bugün artık pek kullanılmayan ‘piyasa yapmak’ deyimi, erkek-kız ilişkilerin henüz mahcup yaşandığı o dönemlerde, kızların ve erkeklerin arkadaşlarıyla birlikte Fevzipaşa Caddesi’nde turlaması, tur atarken birbirleriyle karşılaşmaları, bakışmaları, laf atmaları ve tanışmaları demekti. İkili üçlü gruplar halinde Yavuz Selim durağından başlanan piyasa turu genellikle Saraçhane’ye kadar sürerdi. Buradan ileriye geçilmezdi. Çünkü mağazalar ve dükkânlar Saraçhane tarafında son buluyorlardı. Piyasa yapmak hem erkekler hem de kızlar için ‘görmek ve görülmek’ anlamına geliyordu.

Fevzipaşa Caddesi mağazaları, muhallebicileri, pastaneleri, sinemaları, büfeleri, dondurmacıları ve lokantaları ile İstanbul’un Beyoğlu ile birlikte en önemli alışveriş ve eğlence merkeziydi. Sadece Fatihlilerin değil İstanbul’un diğer semtlerinden gelen insanlar içinde de bir çekim merkeziydi. Bugünün Bağdat Caddesi gibiydi. İstanbul’un her tarafından Fevzipaşa Caddesi’ne mağazaları dolaşmak, alışveriş yapmak, sinemalara gitmek için insanlar akın ederlerdi. Bugün hepsi birer önemli marka haline gelen pek çok firma, ilk mağazalarını Fevzipaşa Caddesi’nde açmışlardı. İnci Ayakkabı Mağazası, Tanca Ayakkabı Mağazası, Nehir Konfeksiyon, Aydınlı Konfeksiyon, Zeki Triko bunlardan bir kaçıdır. Giyim kuşam mağazalarının yanında Hayat pastanesi, Dilek pastanesi, Kilim Pastanesi, Vefa Bozacısı, Renk ve Zevk sinemaları caddenin favori mekânlarıydı. Butik kelimesinin henüz kullanılmadığı o yıllarda hazır giyim satan mağazalara konfeksiyon mağazası denirdi. Son moda kıyafetler ilk önce Fatih’in bu modern konfeksiyon mağazalarında görücüye çıkarlardı.

Fatih’te ki kışlık ve yazlık sinemalar sezonun en yeni filmlerini oynatırlardı. Pazar günleri on bir matinesi denilen özel matine de Renk ve Zevk sinemalarında bilet bulmak nerdeyse imkânsızdı. Öğrencilere paso (talebe) indirimi yapılan bu matinede adeta izdiham yaşanırdı. Çok önemli bir film oynadığı günlerde bizimle aynı kahveye takılan ama farklı mecralarda at koşturan Arap Kamil, Topuk Kemal ve Cici bu iki sinemanın önünde karaborsa bilet satarlardı. Renk ve Zevk sinemaları aynı bina da yer alıyorlardı. Renk sinemasında film bitince çıkışlar Zevk sinemasının bilet gişesinin hemen yanında ki aralıktan yapılıyordu ve bu ilginç durum nedeniyle ‘Renkten girdik, zevkten dört köşe çıktık’ diyerek espri yapardık.

Renk ve Zevk sinemalarının karşısında ki Ömür Bilardo salonu bizim mekânımızdı. Kız arkadaşlarla buluşmalarımız ise genellikle cadde üzerinde yer alan özel birkaç mekânda olurdu. Bunlardan birisi Fevzipaşa Caddesi üzerinde ki Vefa Bozacısıydı. Fatih’te ki Vefa Bozacısının Vefa da ki Vefa Bozacısı ile bir ilgisi yoktu. En azından onlar böyle diyordu. Bunu vurgulamak için de dükkânın duvarına ‘Başka yerde şubemiz yoktur’ diye bir tabela asmışlardı. İlginçtir o yıllarda Vefa’da ki Vefa Bozacısının duvarında da ‘Başka yerde şubemiz yoktur’ yazılı bir tabela asılıydı. Sanırım bu iki rakip kuruluş birbiriyle akrabaydılar ve isim hakkı savaşı veriyorlardı.

1960’lı yıllarda okullarda sabah ve öğlen olmak üzere iki tedrisat uygulanırdı. Öğrenciler, sabahçılar ve öğlenciler diye ikiye ayrılırlardı. O yıllarda cumartesi günleri de okul vardı ama yarım gündü. Cumartesi günleri sabahçılar 10.30 a kadar, öğlenciler ise 12’ ye kadar 3 ders yaparlardı. Cumartesi günleri az ders olduğu için genellikle cumartesileri okulu kırardık. Hele bahar geldi mi güzel havalara dayanamayıp okulu kırdığımız günlerde, kendimizi hemen gözden en uzak bölgelere Gülhane Parkına, Yıldız Parkına veya adalara atardık. Cumartesi bizim için en eğlenceli okul günüydü. Çünkü o gün genellikle beden eğitimi, Müzik, Resim gibi fazla yorucu olmayan dersler olurdu. Öğrenciler adeta bir tatil havasına girerdi. Okul çıkışından sonra genellikle eve gidenler pek olmazdı. Çünkü o gün Fevzipaşa Caddesi’nin piyasa günüydü. İstiklal Marşı okunup okullar dağıldı mı, Fevzipaşa Caddesi bir anda cümbüş yerine dönerdi. Sultan Selim Kız Meslek Lisesi’nin, Fatih Kız Lisesi’nin ve Cibali Kız Lisesi’nin dağılması demek bir sürü kızın bir anda caddede boy göstermesi demekti. Onların cadde de boy göstermesiyle birlikte piyasa hızlanır ve cadde bir anda cıvıl cıvıl olurdu. Caddeye çıkan talebe kızların eteklerinin boyu kısalır, erkek öğrencilerin kravatları fora olur ceplere, çantalara girerdi. Kızlar ve erkekler ikili üçlü gruplar halinde caddeyi turlamaya başlarlardı. Bu turlamalar esnasında bakışmalar, laf atmalar, konuşmalar ve tanışmalar yaşanırdı.

Fatih Kız Lisesinin sıralarında Türk Sinemasının pek çok ünlü ismi dirsek çürütmüştür. Türkan Şoray, Müjde Ar, Perihan Savaş, Gülşen Bubikoğlu benim bildiklerim. O yıllarda gençler, Fatih kız Lisesinin çevresinde okul çıkışını beklerlerdi. Bazıları kız arkadaşları ile buluşup ona evine kadar refakat ederken, bazıları da beğendiği kızı yeniden görebilmek için ya da onunla tanışabilmek umuduyla orada nöbet tutarlardı. Kız erkek ilişkilerinin oldukça saf yaşandığı yıllardı o yıllar. Uzaktan bakışmalar, günlerce tanışabilmek için aynı yerlerde takılmalar, sevgiliye okuldan alıp eve kadar refakat etmeler, kuytularda gizlice el ele tutuşmalar. Bu ilişkilerde platonik duygular yoğun bir şekilde yaşanırdı. Bahar gelince okul kırmaları başlardı. Gençler çiçek açar, yeni aşklara yol alınırdı. Fatih Kız Lisesinin hemen yakınında Çarşamba Caddesi ile Yavuz Selim Caddesi’nin kesiştiği köşede yer alan Orhan’ın Büfesi o yıllarda Fatihli gençler için bir iletişim noktası idi. Kız arkadaşlarının okuldan çıkışını bekleyen gençler burada takılırlardı. Fatih Kız Lisesi’nin Okulu kıran talebe kızları okul çantalarını buraya emanet ederlerdi. Orhan Karadenizliydi ve öyle alışıldık büfecilerden değildi. Müşterilerine kibar davranırdı, samimi ama mesafeliydi, sululuk yapmadığı içinde kızların güvenini kazanmıştı. Müşterileri Fatih Kız Lisesinin talebeleri olunca, bakımlı olmakta onun için kaçınılmaz olmuştu. Her zaman temiz ve şık giyinirdi. Tıraşına ve saç kesimine özen gösterirdi.


https://ozhanozturk.com/2020/05/31/mustafa-yoker-ile-suricinde-kayip-zamanlar/



Yorumlar

Popüler Yayınlar