KUŞADASI'NDAYDIM


Geçtiğimiz hafta Kuşadası'ndaydım. Buna iş ziyareti de denebilir dost ziyareti de. 

2011 yılının Aralık ayında tanışmışız Reyhan'la. Yani on yılı biraz aşan bir tanışıklığımız var. Reyhan Azeri vatandaşı idi ve o sıralarda çalışma izni almak istiyordu, meslektaşım Ali bey kanalıyla bana ulaştı. O gün bugün arkadaş, dost olduk. Artık Türk vatandaşı da oldu ve geçtiğimiz yılın sonlarında İstanbul'u terk edip annesi ve kardeşiyle Kuşadası'na yerleşti. Şimdi aynı zamanda müşterim de oldu. 

Muhteşem bir kadındır Reyhan. Cıvıl cıvıldır, hep güler, somurttuğunu hiç görmedim. Benim de Dalaman'da olduğumu öğrenince "Gel!" dedi. Hem işle ilgili konuşmamız da gerekiyordu. Ben de pazartesi günü sabah yedide Dalaman otogardan Aydın otobüsüne bindim. Niyetim, ön sıradaki koltuğumdan ilk defa göreceğim yerleri keyifle seyretmek ve arada da çantamdaki kitabı okuyabilmekti. Pek mümkün olmadı bu. Yanımdaki koltukta oturan kadın çok fazla konuşkan çıktı. Önce, "Siz de Dalaman'dan bindiniz değil mi? Gördüm sizi beklerken." diyerek başladı. Sonra nereye gittiğimi sorarak benim de ona nereye gittiği hakkında sormamı bekledi. Sordum tabi ki, İzmir'e gidiyormuş. Otobüsümüz Fethiye-Biga seferini yapıyordu, her ilçe ve ilin otogarına uğruyor ve yolcu indirip bindiriyordu. Fakat hiç tam dolu olmadı otobüs, son akaryakıt zamlarından sonra pek çok insanın seyahat edemiyor olmasından kaynaklı diye düşünüyorum. 

Dalaman'ın yerlisiymiş kadın, havalimanı bölgesinde oturuyormuş. İzmir'e gezmek için mi gittiğini sorduğumda hastaneye kontrole gittiğini söyledi. Sanki bu sorumu bekliyormuş da ben sormakta gecikmişim gibi hemen başladı anlatmaya. Büyük bir arazi içinde üç katlı müstakil evi varmış ve bu kış soğuk geçtiği için çok fazla soba yakmak zorunda kalmış. Bir gün çuvaldan odunları çıkarırken farkında olmadan odun yerine yılanı tutmuş. Kış uykusundaki yılan neye uğradığını şaşırıp kadının elini bileğinden feci şeklide ısırmış. Buraya kadar tamam, belki herhangi bir yılan olsaydı atlatması kolay olurdu fakat bu, engerek yılanıymış. Yani Türkiye'deki zehirli on beş tür yılanın en tehlikelisi. Araştırdım, eğer boynundan ısırırsa bir insanı beş on dakikada ölümüne sebep olabilirmiş. Neyse, kadın çığlık kıyamet tabi, hemen evdekiler koşuşmuş ve acil Fethiye Devlet hastaneye yetiştirmişler. "Benim şansım hastanede panzehirin olmasıydı." dedi. "Allah muhafaza olmasaydı ölmüştüm şimdi. Şansa bak ki panzehir de daha bir saat önce gelmiş." Yirmi yedi gün yoğun bakımda kalmış, bütün sağ kol ve göğsün bir kısmı şişmiş. Yoğun bakımdan çıkınca İzmir'e Ege Üniversite hastanesine götürmüşler. Orada el kemiklerinden ameliyat olmuş, çünkü yılanın zehri kemiklerine zarar vermiş. Feci bir hikayeydi, dinlerken ürperdim. 

Sonrasında Dalaman hakkında konuştuk epeyce. Muğla otogarda yarım saat mola verdi otobüs. Muğla simidi meşhurmuş ikimiz de aldık ve bir bankta oturup yemeğe başladık. Bu sırada da durmadan anlattı, iki kızı evlenmiş, kocasıyla kalmış baş başa, aman kalmaz olsaymış, zaten üç katlı ev de artık büyük geliyormuş, bahçeye tek katlı bir ev yaptırıp oraya yerleşecekmiş tek başına. Bir ara kırtasiyecilik  de yapmış on beş yıl kadar. Dalaman'daki bütün mali müşavirleri tanıyor. Benim mali müşavir olduğumu öğrenince saydı tek tek. Bu kadar küçük bir yerde de ne kadar çok mali müşavir varmış, şaşırdım kaldım doğrusu. Bir günümü ayırıp ziyaret etmek istiyorum onları; en azından bir kısmını.

Aydın'a geldik, ben indim o da indi. Otobüs on dakika mola vermişti sigarasını yaktı. Bana Kuşadası minibüslerinin kalktığı yeri gösterdi. Adının Güliz olduğunu vedalaşırken öğrendim. 

Yaklaşık bir buçuk saatlik bir minibüs yolculuğundan sonra Kuşadası otogarda indim. Reyhan kardeşiyle beni bekliyordu. İlk iş evlerinin yakınındaki bir pideciye götürdüler beni. Orada yediğim lahmacunu hiçbir yerde yemedim, o kadar lezzetli o kadar yumuşaktı ki. 

İki gün kalmak için gittiğim Kuşadası'ndan dördüncü günün akşamında döndüm Dalaman'a. Çok rahat ettirdiler beni, adeta evimde gibiydim. Reyhan'ın annesi Saide hanım son derece zarif ve çok kültürlü bir kadın. Azerbaycan'da Rus Dili ve Edebiyatı öğretmeniymiş. Bol bol sohbet ettik; ona Azerbaycan'daki yaşamı ve ailesinin hikayesini anlattırdım. Orada herkes çok okurmuş hatta annesini iş yaparken değil de hep kitap okurken hatırladığını söyledi gülümseyerek. Eşini üç yıl önce kaybettikten sonra Türkiye'ye Reyhan'ın yanına gelmeyi tercih etmiş. İstanbul'da mutluymuş, Kuşadası'na gelince biraz huzursuz olmuş ama şimdi alıştığını söyledi. 

Kuşadası'nı ilk kez gördüm, çok beğendim. Uzun sahilinde akşamüzerleri yürüyüşler yaptık. Dönmeden bir gün öncesinde Güvercinada'ya götürdü beni Reyhan. Eskiden tam anlamıyla adaymış burası fakat 1957 yılında bir geçit yapılarak karayla bağlantısı sağlanmış. Kuşadası için simge niteliği taşıyan adanın tarihi 13. yüzyıl sonları veya 14.yüzyıl başlarına dayanıyormuş. Cenevizliler buraya bu tarihlerde gelip bir kale yapmış ve bu kale adanın tamamını kaplıyor. Bol bol fotoğraf çekerek gezdik adayı. Deniz kenarında bir yerde kahve keyfi de yapıp öyle döndük eve. 




Dalaman'a dönüşte tekli koltuktaydım otobüste, kimse konuşmadı, çok sessiz bir yolculuk yaptım. Önümdeki manzaraları seyretmekten kitap okumaktan da vazgeçtim. 

Bir yeri ilk defa görmek hep heyecan verir bana. 

Yorumlar

  1. Sevgili Nurten yine bir pazartesi bu güzel yazını çok beğenerek okudum ne güzel de anlatmışsın. Çalışmak ve yaşamak bunun adı Nurten Demirel .Seni kıskanmamak elde değil . Harikasın. Sevgiler Dostum

    YanıtlaSil
  2. Canım arkadaşım!! Bizlere çok mutlu anıları yaşattığın için çok çok teşekkür ederiz ! Annem hep soruyor ne zaman geleceksin diye.
    Gerçekten çok keyifli ve eğlenceli günlerdi. Ama yetmedi ! Şimdi de ben soruyorum: Ne zaman geleceksin tatlım????
    Reyhan.

    YanıtlaSil
  3. Hepinizi çok öpüyorum canlarım. Gerçekten çok mutlu oldum yanınızda.
    Yetmedi evet!
    En kısa zamandaaaa:)

    YanıtlaSil
  4. Merhaba,yine imrendiğim beni...öpüyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar