YOLCULUK

Dönüş yolundayız, Antalya-Fethiye karayolunda ilerliyoruz. Şoförümüz Sibel, yanında muavini bendeniz, arkada Jale Teyzemiz. Keyfimiz yerinde, müziğimiz harika. Yol manzaramız hepsinden güzel. Önümüzde upuzun yol, iki yanımız ağaçlar, ekilip biçilmiş tarlalar. Bazılarının üzerinde inekler, keçiler otluyor. Tam bu sırada The Eagles başladı Hotel California'yı söylemeye. Allah'ım! Bir film sahnesindeyim şu anda. Hani yol sahneleri vardır, hafif tepeden çekilmiş; araba sessiz ve sakin önünde uzanan yolda ilerler, arabanın içindekiler mutlu mesut, sarı ve yeşil renkli doğayı hayranlıkla seyrederler. Bu arada harika bir müzik çalar, onların mutluluğunu hissedersin içinde. İşte bu film sahnesinin içindeydik şimdi hepimiz. Bundan öncekilere olduğu gibi bu şarkıya ve bundan sonrakilere de eşlik ederek mutlu mesut döndük evimize. 

Efendim, üç yıl önceki seyahatimizden sonra geçen yıl tekrarladığımız ve bu yıl da gitmekten kendimizi alıkoyamadığımız Antik Side'den döndük bugün. 

Antik Side öyle bir yer ki, her yeri tarih. Her gittiğimizde yeni bir şey keşfediyoruz. Bir kez gidip gördüğüm yeri tekrar gidip görmeye değmez diyenlerden değiliz. Özellikle taşı toprağı tarih olan yerleri bir kez gezmek yetmiyor. Nasıl İstanbul'da Topkapı Sarayı'nı defalarca gezdim ve hâlâ gezmek istiyorsam Side de böyle. Geçen yıl genç bir çiftle tanışmıştım Bursa'daki yeğenimin nikahında, İstanbul'a dönüşü onların arabasında gerçekleştirmiştik. Seyahati çok sevdiklerini söylemiş ve balayında Side'ye gittiklerini söylemişlerdi ve ben hemen heyecanlanıp sormuştum, tiyatroyu nasıl buldunuz diye. Öyle bir görmediklerini hatta hiç duymadıklarını söylediler. O zaman siz Side'ye gitmemişsiniz ki dedim. Side'nin içinde bir beş yıldızlı bir otelde konaklamışlar meğer. Antik Side'de değil yani. Ben de bir tuhafım, balayına giden çift için antik tiyatronun ne önemi olur değil mi?😀 Hem tarih ile de ilgili değillerdi anlaşılan. Herkesi kendim gibi sanma huyum ölene kadar sürecek galiba. 

Bu gidişimizde Sibel'in annesi, artık benim de yarı annem saydığım Jale teyzemiz eşlik etti bize. Daha önceki seyahatlerimizde çektiğimiz fotoğrafları görüp çok beğenmişti ve görmek istiyordu. Görmek istediği bir başka yer de Manavgat Şelalesiydi. Önce oraya gittik; otuz küsur yıl önce gördüğü bu yeri şimdiki haliyle görünce biraz hayal kırıklığı yaşadı. Şelalenin çağlayan suyu azalmıştı. Ben de biliyorum, aşağı yukarı aynı zamanda görmüşüz ilk olarak burayı. Şelalenin suyunun nasıl gürül gürül aktığını çok iyi hatırlıyorum. Suyuna da ayaklarımızı sokmuştuk. Şimdi böyle bir şey mümkün değil, tamam setin üzerinden atlayıp yüzen çocuklar var ama burası artık insanların suyla buluşmasının engellendiği, tamamen ticari bir alana dönüşmüş. Fahiş fiyatlı kafe ve lokantaların hizmeti de temiz ve iyi değil. Bir kısım tamamen hediyelik eşya dükkanları ve inanılmaz yükseklikte fiyatlar. Üç yıl önce Sibel'le yalnız geldiğimizde bir şeyler alabilmiştik, inanın şimdi elimizi sürmekten korktuk diyebilirim.

Fakat Antik Side girişindeki otoparka arabamızı park edip bizi tarihin merkezine götürecek traktörü görünce hem çok şaşırdı hem sevinç doldu. Traktör diyorlar, açık mini otobüs denebilir. Yolcuların bulunduğu alanı çeken baş kısmı sevimli bir eski tren lokomotiflerini andırıyor aslında. Yol boyunca gördüklerin Side'de göreceğin muhteşem tarihin tanıtımı gibi adeta. 

Çok güzel iki gün geçirdik. İlk gün pansiyona yerleşir yerleşmez küçük bir deniz sefası yapıp, gün batımını seyretmek için en güzel yer olan Apollo Tapınağına gittik. Lekesiz bir gökyüzünde usul usul kıpkırmızı battı güneş. 

İkinci gün kahvaltıdan sonra ilk iş Antik Tiyatroyu, peşinden Side Müzesini gezdik. Jale Teyzemin gözlerindeki mutluluğu görmek bizi de en az onun kadar mutlu etti. Çarşıyı dolaştık, akşam yemeğimizi yiyip pansiyona döndüğümüzde terasta kahve keyfi yapmak ne iyi geldi.

Sonra işte bugün dönüş...

Her şey çok güzeldi, iki gün iş güç düşünmeden, haber dinlemeden ne güzel geçti. 

Fakat Side değişiyor. İyi mi kötü mü bilemedim. Yerinde bulamadık birçok esnafı. Çünkü o kadar çok yıkılmış bina vardı ki. Biz önce şaşırdık, daha önce de burası böyle yıkık mıydı derken ilk gittiğimizde alışveriş yaptığımız teyzeye denk geldik. Son satışlarım dedi, yıkılacak yerimiz, çıkartıyorlar hepimizi. Üzüldüm ve pansiyonu işleten Faruk beye sordum; Almancı bir Türk satın aldı birçok yeri dedi. Yıkıp yerlerine yeni binalar yapacakmış. Araştırdığımda ise Manavgat Belediyesinin üç yıldır Kentsel Tasarım Projesi ve Koruma Amaçlı İmar Güzelleştirme Çalışmaları yaptığını okudum. Umarım böyledir. Burada her yer kazı alanı aslında, yıkılan her binanın altından tarih çıkıyor. Bunların üzerlerine cam konup seyre açılıyor. Bazı dükkanların içindeki zeminler böyle mesela.

Allah nasip eder seneye gidebilirsek tekrar, göreceğiz bakalım Kentsel Tasarım Projesi sonucu neler olduğunu. 







Yorumlar

  1. Süpersiniz ne güzel şey gezmek canım Nurten'im sevgiler 🧿👍# ah sibel ah #

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah ablam Aahhhh:)))
      Tanıdım seniiiiiiii:)))
      Canım benim, 10 gün kaldı geliyorum inşallah. Çok özledim.

      Sil
  2. Eline sağlık nurtencim...Çoook güzel anlatmışsın...💖💖💖

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar