KAHVE KOKULU BİR SERGİ


Merhaba,

Uzun zamandır yazamıyorum. Yazacak bir şey bulamadığımdan değil, söylemek istediklerimi öfkelenmeden nasıl yazacağımı bilemediğimden. Ülke gündemi o kadar dolu o kadar berbat ki ve ben çok üzgünüm. Siyaset yazmak istemiyorum, zaten usta kalemlerden yazılıp çizilenleri okuyor herkes. Bu berbat ortamda azıcık gülümseten yazılar yazmak niyetim. Fakat bazen tam yazacağım o gün pat bombalı terör olayı, pat taciz tecavüz çıkıyor karşımıza. Bu durumda vazgeçiyorum yazımdan. Ne tür bir döneme denk geldik Allah'ım? 

Neyse bugün karar verdim, geçtiğimiz salı günümü paylaşacağım sizinle. Keyif aldığım, tekrarını yaşamak istediğim günlerden bir gündü salı günü.

İki hafta önce yine bir salı günü döndüm İstanbul'a. Bir iki gün avare geçti, sonra cuma gecesi (akşamı değil gecesi) WhatsApp sesli mesajı aldım bir müşterimden (!) Kusura bakmayın diyordu saat için, konserden yeni çıktım, arabadayım eve gidiyorum, çok acil. Uyumamıştım, kitap okuyordum yatmadan önce, bakmayayım dedim ama şeytan dürttü baktım. İyi ki bakmışım, dernek denetime giriyormuş, kaymakamlıktan aramışlar. Hemen yarın buluşmak üzere sözleştik. Ama bende uyku ne gezer, kalktım geçtim bilgisayarın başına. Dernek denetimi nedir bilmiyorum ki hiç başıma gelmedi. Sabah görüşmeye gitmeye gitmeden önce bilgi sahibi olmam gerek. Yaklaşık bir buçuk iki saat araştırma, hesap kontrolü ıvır zıvır ile konuyu kafamda netleştirdikten sonra kendimi hazır hissedip yattım. Bu dernek sanatçılardan oluşuyor ve bunlar bu konu ile ilgili hemen hiçbir şey bilmiyorlar. Nisan ayında yönetim değişmişti, yeni gelenler zaten tam bihaber. Her şeyi bana soruyor her şeyi benden bekliyorlar. Dolayısıyla dosyaları toparlamak, denetime gidecek tüm belgelerin kontrolü, hazırlanması tamamen bana düştü. Yaklaşık beş günümü verdim, hafta sonu dahil, iki günümü AKM'de (Atatürk Kültür Merkezi) geçirdim ve salı günü denetim görevlisi ile sözleştiğimiz gibi  Beyoğlu Kaymakamlığı binasında hazır olduk dernek başkan yardımcısı hanım ile. Kaymakamlık İstiklâl Caddesinin tam ortasında. Elimiz kolumuz dolu olduğundan taksiye binelim dedik ya İstanbul'daki taksici terörünü unutmuşuz. Öncesinde Nişantaşı banka şubesinden onaylı döküm alacaktık, hangi taksiye söylediysek olmaz dedi, trafik varmış, ortada bir yerde bırakırmış biz kendimiz gidermişiz. Kardeşim diyoruz elimiz kolumuz yük dolu, yoksa niye taksiye binelim? Yok, nuh diyor peygamber demiyorlar. Bazıları hiç yüzümüze bile bakmıyor. Tesadüfen durdurduğumuz şoförler de türlü yalan uyduruyor, otele rezerveyim, değişim saati falan gibi. Öğle vakti değişim saati mi olurmuş? Sanki bilmiyoruz. İstisnasız yarım saat uğraştık, bir dolu boş taksi göz göre göre kaçıp gitti. Sonuçta bankayı aradık, Beyoğlu şubesinden alabilir miyiz diye, sağolsunlar ayarladılar. Zar zor İstiklal Caddesine bir taksi bulabildik şükür. Yani, hep okuyordum tüm yazılanları taksici terörü hakkında, o gün bizzat yaşadım. Ne yazılıyorsa eksiği var fazlası yok anladım.

Kaymakamlıkta yükümüzü boşalttıktan sonra bir oh çekip kendi yollarımıza gitmek üzere ayrıldık. Metroya bindim Taksim'den, Yenikapı'da da Marmaray'a aktarma yaptım, yolum Üsküdar fakat tren Sirkeci'ye geldiğinde aniden fikir değiştirip attım kendimi perona. Bu kadar sıkıntılı günlerden sonra eski mekânımda dolaşmanın iyi geleceğini düşündüm. Gezmek hakkımdı ama değil mi artık? Önce yemek yiyeyim dedim, arada bir gittiğim Sultanhamam'daki Bizim Lokantaya girdim. Keyifle yedikten sonra tuvalet ihtiyacım için lokantanın içinde arandım durdum, yok, boşuna aranmışım sorduğum garson kapalı artık dedi. Hey Allah'ım, iç suları bol bol sonunda olacağı bu, benim tuvalet tutmamam gerek böbrek yüzünden. Yenicami'nin arkasındaki genel tuvaletten başka yer bulamadım. Mecburen o kalabalığa girdim. Neyse tuvalet bahsi burada bitsin. Fakat temizdi hayret ettim:)

Sonrası tam bir keyif oldu bana. Önce Mısır Çarşısının arkasında Tahtakale'ye çıkan sokaklardan birindeki Ermeni kırtasiyecime gidip 2023 takvim ve ajandaları aldım. Geçen haftalardan birinde internette daha ucuz olur diye Dalaman'daki evim için 80 liraya aldığım denizci takviminin aynısını buradan 50 liraya aldım. Sağa sola baka baka yürüdüm ve Mısır Çarşısının içinden geçerek Kuru Kahveci Mehmet Efendi dükkânının sokağına girdim. Mis gibi kahve kokusunu içime çektim, ohhh nasıl güzel bir kokudur bu, pişirdiğin zaman aynı koku olmuyor nedense. Sonra birden aklıma geldi, burada bir sergi açılmıştı, twitter'da görmüştüm biri paylaşmıştı. Sordum, hemen dükkânın yan tarafında Tahmis binasındaymış. Girişte hediyelikler ve kahve de satılıyor, üst kata çıkardı beni görevli kız. Ziyaretim sürecince de bana eşlik etti, fotoğraflarımı çekti, sohbet ettik. 

Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları 150 yıllık arşivlerini kahveseverlere açmış. Halka açık kalıcı bir sergi. Tesadüf gittiğim gün ayın altısıydı, meğer bir gün önce beş Aralık Dünya Türk Kahvesi Günüymüş. Bunu ilk defa duydum, ne çok gün var değil mi? 

Mehmet Efendi ile 1871 yılında başlayan kuru kahveciliği bugün dördüncü kuşak devam ettiriyor. Sergide en çok Mehmet Efendinin Erenköy'deki köşkün bahçesinde ailesi ile yer aldığı fotoğrafları beğendim. Bir iki ekrandan da ailenin öyküsü anlatılıyor siyah beyaz görüntülerle. Bir de, dükkânın reklam sloganlarından biri 'Kahve İçen Yorulmaz' çok hoşuma gitti. 

Ben fazla anlatmayayım, kahve seven ve benim gibi sadece Mehmet Efendi kahvesinden başka kahve içmeyenler mutlaka merak edecek ve gidecektir. Girişteki hediyelik kahve fincan ve tepsileri harika, dayanamadım aldım. 


Sergiden çıktım, boydan boya Tahtakale Caddesini turladım. Her dükkân ayrı bir dünya, ayrı bir keyif. Hey gidi doksanlı yıllarım, dilleri olsa da anlatsa neler yaşadık buralarda.
Bu kadar keyiften sonra Marmaray'a binip yerin altından gidilmezdi tabi, atladım vapura, üst katta pencere kenarında İstanbul'u seyre daldım.



Arçelik TELVE son modeli (Reklam:)))

Mağazanın girişi (Serginin olduğu bina)




Aile Erenköy'deki Köşkte

Mehmet Efendi, Eminönü mağazasının mimarı Zühtü Başar ile Erenköy'deki köşkün bahçesinde


Yorumlar

Popüler Yayınlar