YARINI BİLEMEDİĞİMİZ DÜNYA


İnsan belli bir yaşa gelince geriye dönüp baktığında düşünüyor da ne çok insan geçmiş hayatından. Ne çok kararlar vermiş. İyi ya da kötü, insanın verdiği her karar doğru olmayabiliyor. Kafasına koyduğunu yapan benim gibiler için ise verdiği kararların sonucunu yaşamadan anlaması mümkün değil. 

Baksanıza, işi bırakacağım, hayatımı yaşayacağım dedim, hayat işsiz daha doğrusu meşguliyetsiz yaşanmıyormuş. En büyük kazanımım bu; sıkıntılı bir mesleği eskisi gibi çok yorulmadan, çoğunlukla evimden yapabiliyorum artık çok şükür. Benim için henüz erkenmiş yani emeklilik. 

Yalnızlığı severim, yalnız başıma seyahat etmeyi, sokak sokak gezmeyi, sinemaya, tiyatroya, müzeye gitmeyi çok severim. Ama işte her zaman her yerde ve sürekli yalnız olmuyormuş. Hayatımı didişerek geçirdiğim, sürekli mücadele ettiğim ama çok sevdiğim annemle, babam ve kardeşlerimle geçirdiğim kalabalık günleri, evde yapılan doyumsuz pazar kahvaltılarının keyfini öyle özlüyorum ki. Aile olmayı hep önemsedim, şimdilerde daha fazla inanıp özler oldum.

Hayatı çok planlamadan yaşamak gerektiğini de gördüm. Şubat başında sevgili meslektaşım Emel'i kaybetmenin hüznü ile doluyken henüz, Mayıs başında da en sevdiğim arkadaşlarımdan Günay'ımı yitirdim. Adapazarı'nda aynı öğrenci evini paylaştık, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi. Hayatımdaki dönüm noktalarından biridir Günay. Üniversiteye gelene kadar içe dönük bir genç kızken onu tanımamla her şey değişti, sanki bir sihirli değnek değdi ve müthiş bir sosyal çevreye sahip oldum. İkimizin de birbirimizden öğreneceği çok şey vardı ve bunu başardık. Değişik sosyokültürel çevrelerden geliyorduk, o kadar farklıydık ki aslında. Ama sevgi her şeydi, bizi birleştirdi, geliştirdi. Beraber hazırlandık hayata. Ne yazık ki evliliklerimizden sonra uzun bir süre görüşemedik. Nisan 2020'de, yani bundan tam üç yıl önce sosyal medya aracılığı ile birbirimizi bulduk. Adapazarı'nda hayatı paylaştığımız diğer iki arkadaşımız Menekşe ve Gülsen'i de katıp bir WhatsApp gurubu kurup görüntülü görüşmeler yaptık. Çok değişmişti, benim tanıdığım arkadaşımdan o kadar farklıydı ki ama sevgimiz aynıydı. "Bir gün biraraya gelelim." dilekleri ise hiç gerçekleşemedi. Hastalığını ölümünden on beş gün önce öğrenebildik. Hiç söylemedi, hissettirmedi. Artık son evrede ve yoğun bakımdaydı öğrendiğimizde. "Gelmeyin" dedi kızı, kimsenin kendisini bu halde görmesini istemiyormuş. Aynı kaderi paylaşan ablacığının ve çok sevdiği eşinin yanına gidiverdi erkenden. 

İnsan belli bir yaşa gelince yine, ne kadar çok hastalık ve ölüm haberi duyuyor. Hayatın gerçeği elbette, yadsınamaz. Bu yüzden, yanımızda yöremizdekilerin değerini onları yitirmeden anlamak, bilmek çok önemli. Kavgalar, küskünlükler o kadar anlamsız ki. Üzüntüyü içine akıtmak o kadar tehlikeli ki. 

Hayatı planlamayalım çok ama verdiğimiz kararların doğruluğunu bugün bilemesek de kendimiz verelim o kararı, birilerinin, bir şeylerin etkisinde kalarak değil. 

Ve yarını bilemediğimiz dünyada bugünümüzü dolduralım dostlukla, sevgiyle. 

Belki yaşarız çok kim bilir? O yüzden umudu asla yok etmeyelim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar