İBB KENT LOKANTALARI


Öğle yemeği için tek adresim son aylarda İBB'nin Üsküdar Kent Lokantası.

Ofiste olduğum her öğlen gidiyorum istisnasız. Mimar Sinan Çarşısı'nın hemen arkasında, yeni yapılan Antikacılar Çarşısı'nın bulunduğu avluda. Benim için yakın olmasının etkisi yadsınamaz elbette ama hem lezzeti hem ekonomik oluşu her kesimden insanı çekiyor. Birkaç ay önce yirmi dokuz lira olan menü fiyatı kırk liraya çıkmış olmasına rağmen her gün tıklım tıklım lokanta. Nasıl olmasın ki, kırk liraya bir kase çorba bile bulmak mümkün değil artık hiçbir yerde. Yetmiş kişi aynı anda yemek yiyebiliyor Üsküdar'daki lokantada. 

Kapısında kuyruk oluyor haliyle ancak sıra çabuk ilerliyor, bu kuyruk sıkıntı değil mutluluk veriyor. Bir arkadaşınla birlikte gittiysen de zaten konuşa konuşa anlamıyorsun bile sıranın geldiğini. Yalnızsan da fark etmiyor, sıradaki insanları gözlemek, neler konuştuklarını dinlemek de hoş oluyor. Çoğunlukla bir tanıdığa da denk geliyorsun zaten. Tabldot usulü yemek veriliyor, her gün çorba, ana yemek, makarna yahut pilav, meyve veya yoğurt. Pilav makarna yerine bazen su böreği veriliyor, müthiş lezzetli. Ekmek ve su mutlaka veriliyor. Su yerine meşrubat isteyen ufak bir ücret karşılığında alabiliyor. Günün tatlısı var bir de, o da ufak bir ücret karşılığında veriliyor isteyene.

Sıra lokantanın kapısına yaklaştığında içeriden gelen yemek kokusu bana hep Tekel'in çocuk yuvasının ve Üniversitenin yemekhanesini hatırlatıyor. Altı ve on yedi yaşlarımda hissettiğim duygularla doluyorum, o günlere gidiyorum. Sırf bunun için bile teşekkür edilecek bir tesis burası benim için. Diğer insanlar hangi duyguları yaşıyor orada bilmiyorum ama gördüğüm herkes güler yüzlü, mutlu, konuşkan. Tepsiye yemekleri doldurup gözüne kestirdiğin bir masaya otururken "Afiyet olsun" dediğinde başlıyor sohbet.  

Aylardır çok fazla insanla tanışıp sohbet ettim ve bu sohbetlerin çoğundan karşılıklı lezzet aldık. Röportaj yapıyor hissine kapıldığım zamanlar da oluyor ve bu çok hoşuma gidiyor. 

Bir gün bir yaşlı adamın karşısına oturdum, karşılıklı selâmlaştık önce, sonra gülerek bana "Aaa sizde bezelyeyi görünce almayı unuttuğumu fark ettim, ben de eksik bir şey var ama ne diyordum." deyip kalktı bezelye tabağını alıp geldi. Tepsisine baktığımda her şeyden çift olduğunu gördüm. Şaşırdığımı anlayıp, "Ben her gün iki menü alıyorum." dedi. "Seksen liraya günü geçiyorum işte." Bu arada sık sık gülüyordu ona buna bakıp. Ekrem İmamoğlu'nu öve öve bitiremedi. Halkın genel davranış, duyuş halleri hakkında bol bol konuştuk. Sümerlere, Muazzez İlmiye Çığ'a kadar nasıl geldiysek geldik. Bu yaşlı adamın bilmediği yoktu neredeyse. Emekli matematik öğretmeniymiş meğer. Sahrayıcedit'de oturuyormuş, Kadıköy'de Kent Lokantası olmadığından Marmaray'a atlayıp her öğlen Üsküdar'a geliyormuş. Valla her halükarda ekonomik çözüm. Sosyalleşme de cabası. 

Bir cuma günü de iki kadının oturduğu masaya yerleştim. Karşımdaki biraz yaşlıca, derli toplu, başında şık şapkası kibarca yemeğini yiyor. Yanımdaki ise sesi pek çıkmayan, orta halli bir ev kadını. Yemeklerin ne kadar leziz ve ucuz olduğunu konuşurlarken sohbetlerine dahil oldum. Komşu olduklarını öğrendim. Ümraniye'den geliyorlarmış, her cuma Üsküdar pazarına gelip yemeklerini burada yerlermiş. Emekli tarih öğretmeni olduğunu öğrendiğim şapkalı kadına saygıyla hitap ediyordu yanımdaki orta halli sessiz kadın. "Sağolsun, beni getiriyor buralara yoksa ben dışarı pek çıkamıyorum, çoluk çocuk var." deyince, "Küçük mü çocuklarınız?" diye sordum, meğer torun bakıyormuş. "Kendinize de vakit ayırın, hayat gelip geçiyor, çocuklarınıza baktınız, torunlarınız için başka bir çözüm bulabilirsiniz. Bütün günler evde geçer mi?" dedim. Doktor da öyle söylemiş, birtakım rahatsızlıklarına yürüyüş önermiş. Pek hoşuna gitti ben de doktorunu doğrulayınca. 

Her kesimden insan var burada. Genci yaşlısı, işçisi patronu, öğrencisi...

Girişte para ödenip fişi alınıyor, yemek dağıtan kadınların ilki fişi kontrol edip geri veriyor. Üst üste yığılı tepsilerden birine sırayla yemek tabaklarını koyup dörder kişilik masalardan birine geçip oturuluyor ve yemeği bitirdikten sonra tepsiyi masada bırakmayıp kirlilerin yerleştirildiği özel bölüme götürüp çıkılıyor. 

İBB'nin bu hizmetini oldukça yararlı buluyorum ben. Kimi, "Belediyenin görevi değil bu, çevredeki esnaf müşteri kaybediyor." diyor ama bu sıkıntılı ekonomik ortamda buraya gelen insanların çoğu zaten artık normal bir lokantaya gidip yemek yemek lüksüne sahip değil ki. Dışarıda yemek yemek lüks olmamalı ancak artan fiyatlarla artık lüks oldu maalesef. 

İstanbul'da halihazırda dokuz ilçede hizmet veren Kent Lokantalarının daha da çoğalacağı söyleniyor. Şu anda Üsküdar dışında, Ümraniye, Avcılar, Bağcılar, Çapa, Hisarüstü, Küçükçekmece, Sultanahmet, Sultanbeyli'de bulunan bu lokantalardan birine en azından merak için bile olsa gitmenizi öneririm. 




Yorumlar

Popüler Yayınlar