SÜRPRİZLİ TARÇIN KAÇAMAĞI


Hafta sonu küçücük bir kaçamak yaptım. Cumartesi akşamı 19:55 uçağıyla attım kendimi Dalaman'a. Ohh, vallahi o kadar iyi geldi ki... Sadece dolu dolu bir gün kaldım, pazartesi sabahı uçakta dönüş yolundaydım ama değdi bütün yorgunluğa. Gerçi yoruldum da sayılmaz, alınan keyif büyük olunca enerjin de artıyor. 

Biliyorsunuz küçük bir köpeğim vardı Dalaman'da, Tarçın. İstanbul'a gelirken onu getirememiş arkadaşlarıma emanet etmiştim. Onu her düşündüğümde burnumun direğini sızlatan bir ayrılık bu. Kısacık bir dört ay geçirdik birlikte orada ama bir köpeğe nasıl bağlanılır, nasıl çocuğun gibi sevilir öğretti bana. Sezen Aksu 'Dört kısa günden bana bir garip sızı kaldı, bir de deli özlemin' der ya şarkısında işte tıpkı öyle. Hayatımın en farklı deneyimini yaşattı bana güzel kızım. Çok özlüyorum, her aklıma düştüğünde gözlerimden akan yaşa engel olamıyorum ama onun orada arkadaşlarımın yanında ne kadar mutlu olduğunu görünce de seviniyorum. Evlerinin karşısındaki bahçede özgürce koşturuyor, bahçe komşusu kurt köpeği Tina ile oyunlar oynuyor, gelen geçene havlayarak edepsizlikler yapıyor. Beni de unutmadı tabi ki, daha bahçenin kapısından girerken deli gibi salladığı kuyruğu ile yanıma koşturuyor. Kucağıma atlıyor, yüzümü gözümü yalıyor. Böyle sevişip koklaşıyoruz ve bu her şeye değiyor. 

Seyahatimin amacı Tarçın'ı görmekti en çok, arkadaşlarımı ve tabi ki Jale Teyze'yi. Özlemişim onları. İlginç olan, bu seferki gidişimde Dalaman'ı da özlemiş olduğumu fark etmek oldu. İstanbul'a döndüğüm için hiç pişman değilim ancak oraya gittiğimde de mutlu olduğumu hissettim. Değişik bir dönemden geçiyorum galiba. Dalaman'da yapamıyorum ama sanırım orası artık benim hayatımda köklü bir yere sahip oldu. Öğrencilik dönemimde Adapazarı'nda geçirdiğim harika iki yıl gibi sanki. 

Bu kısa seyahati sürprizli kılan bir şey oldu. Çiğdem Datça'daki arkadaşına gidecekmiş, "Biz bırakalım hem sen Eski Datça'yı görmek istiyordun oraya gideriz, buradayken bir türlü kısmet olmamıştı." deyince Sibel çok sevindim. Pazar sabahı erkenden çıktık yola. Önce Karaincir'de Çiğdem'i bıraktık sonra doğru Eski Datça'ya. 

Datça en sevdiğim tatil yörelerinden belki de birincisidir fakat Eski Datça'ya gidememiştim gerçekten. Niye önemli burası derseniz şiirin babası Can Yücel'in son yıllarını geçirdiği yer olduğu içindir derim. Keşke görebilmek kısmet olsaydı. Kuzguncuk'ta yaşarken de çok istediğim halde denk getirememiştim bir türlü; Çınaraltı Kahvesine sıklıkla gittiğimiz halde. 

Eski Datça'ya araba ile girilmiyor, girişte arabayı park edip yürümeye başladık biz de. 

Arkadaşlar, bir rüyada hissettim kendimi sokaklara girip çıktıkça. Her tarafta en fazla iki katlı taş evler, bahçelerinde hâlâ açmayı sürdüren begonviller ve Datça'nın simgesi kediler... Peşimize takılıp bizimle gezen bir kedimiz oldu ve bol bol fotoğraflarda yerini aldı sağolsun. Ya Bademli Türk Kahvesine ne demeli? Ben böyle lezzetli kahve içtiğimi hatırlamıyorum. Damla sakızlı kahveyi bile sevmem aslını bozuyor diye ama bu bambaşka bir şeydi. Normalde bademin toz hali karıştırılıyormuş içine fakat bize sunulanda badem parçacıkları vardı. Yanında da minik bir kase bal verdiler tatlandırmak istersek diye. Badem çiçeğinin balıymış. Gidecek olanlara içmeden dönmemelerini öneririm. Ha bir de Bademli Datça Gazozu var içmeden dönmeyin diyeceğim. Kahvenin verdiği kadar harika bir tat alamasam da güzeldi, en azından değişik bir gazoz çeşidi denemek isteyenler mutlaka içsin. Badem tadı çok keskin içinde. 

Tabi bunları Can Yücel Sokağını ve evini gezdikten sonra yaptık. Evini gezdikten sonra derken içine giremedik, ev kapalı. daha doğrusu kızı Su Yücel oturuyormuş orada artık ve müze haline getirilmediğinden özel mülk statüsü devam ediyor. Sadece kapısının üstünde şairle ilgili şiirler, resimler var. Aslında ilk önceleri girip geziliyormuş ve Su Yücel yardımcı olup babasıyla ilgili detay bilgiler de veriyormuş da 2011 yılında mezarı tahrip edildikten sonra kapatmışlar. Mezarlığa da gittik elbette, beni tanıyanlar iyi bilir ki mezarlık gezmeyi çok severim hele önemli kişilerin, yazarların, ressamların, oyuncuların mezarları ulaşabileceğim yakınlıktaysa mutlaka gider görürüm. Can Yücel'in mezarını çok aramamıza gerek kalmadı girişe yakındı, zaten hemen göze çarpan bir tasarımı var. Ayrıca Datça Belediye Mezarlığındaki hemen hemen tüm mezarlar sıra dışı görünümleriyle dikkat çekiyor. 

Sonrasında aşağıya Datça merkeze inip sahil boyunca biraz yürüdük ve dönüşe geçtik. 

Harika bir günü bitirip dönerken arkamızda şimşekler çakıyordu yüklü bulutların arasından. 












Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar