GEZİ İÇİNDE GEZİ


Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıymış ya, ben de döndüm kürkçü dükkanıma. 

Tabi ki bu sözü sevmiyorum, yazık tilkilere, daha doğrusu hayvanlara. Eskiden hayvan haklarının bugünkü kadar gündemde olmadığı ve olaya bugünkü bilinçle bakılmadığı için üretilmiş bir söz. Artık gerçek kürk giyen neredeyse kalmadı sanırım. 

Geçtiğimiz hafta Dalaman'daydım. Eski memleketim diyorum oraya. Yirmi buçuk ay evim bellediğim Dalaman'ı özlemiyor değilim. İyi ki dostlarım var orada, beni kendi evimde gibi hissettiren; çok şanslı sayıyorum kendimi. Canım sıkıldı mı, işlerimi ayarladım mı atlıyorum uçağa gidiyorum. Hem dört ay yatağımı paylaştığım canım köpeğim Tarçın'ım var:) Unutulmaz anılar bunlar. 

Bu seferinde Dalaman'la sınırlı kalmadık, iki gün ve bir gecemizi Burdur sınırları içinde gezerek geçirdik. İki tane antik kenti görmekti amacımız. Kibyra ve Sagalassos. Açıkçası ben adlarını bile duymamıştım buraların, Sibel araştırıp bulmuş. Bu sıcakta ancak kendi gibi deli benimle gidebilirdi tabi. Kentler dağların tepelerinde kurulmuş, yürüme mesafeleri de fazla. Gerçi tahmin ettiğimiz kadar sıcakla sorunumuz olmadı ama baharlarda gidilirse daha iyi olur sıcakla arası iyi olmayanlar için. 

Sadece antik kentlere gideceğiz derken araya Salda Gölü, lavanta bahçeleri, İnsuyu Mağarası ve Burdur merkezdeki iki müzeyi de sığdırdık. Bu müzeleri gezmek çok iyi oldu, çünkü antik kentlerden çıkarılan heykellerin orijinalleri orada. Antik kentlerin içinde gördüklerimiz, heykeltıraşlara ayrıca yaptırılanlarmış. 

Likya uygarlığına ait antik kentleri tamamlayacağız bu gidişle inşallah. Geçen yıl ve ondan önceki yıl daha yakınımızda olanları gezmiştik. Bunlar uygarlığın kuzey sınırında, Burdur ilinin güneyinde. 

Gitmeden önce seyrettiğimiz videolarda Sagalassos'un daha büyük ve ihtişamlı olduğunu öğrenip beklentiyi yükseltmişiz. Biraz hayal kırıklığı yaşadık açıkçası. Belki önce Kibyra'yı değil de burayı gezseymişiz bilmiyorum farklı düşünür müydük? Dalaman Kibyra arası iki buçuk saat, Dalaman Sagalassos arası ise dört saat. Önceliği yakın olana verdik tabi. Ayrıca gece kalacağımız otelin de Burdur merkezde olmasını istiyorduk, yani o da hem antik kente hem müzeye yakındı. Bu arada, Burdur'un havası serin geldi bize Dalaman havasıyla kıyaslayınca. Kaldığımız otelin sahibi, "Çok şükür yaz geldi, kaç gündür soğuk, yağmur vardı." dedi şaşırdık. Ayrıca kafe ve lokantaların fiyatları da oldukça uygundu. Şahsen Burdur deyince benim aklıma hep bedelli askerlik yapılan yer diye gelir. Şimdi birkaç yerde yapılıyor gerçi de ilk orada başlamıştı ve uzun süre tek yer olarak kaldı.            Güzel bir şehir, beğendim ben. Burdur Doğa Tarihi Müzesinde gördüklerimiz ise gerçekten şaşırtıcıydı. Yaklaşık iki buçuk milyon öncesinin geniş düzlüklü bozkır tipi ekolojisi olan Burdur'unda yaşayan soyu tükenmiş omurgalı memeli hayvanların ve Mammuthus Meridionalis denen Günay Filinin fosillerini inceledik. 

Lavanta zamanına denk gelmek de çok iyi oldu. Salda Gölü çevresindeki Lavanta tarlalarına girip  o çok sevdiğim kokularını içimize çektik. Yalnız, arılardan müthiş korkarken arı dolu tarlaya nasıl girip dolaştığıma hâlâ inanamıyorum. 

Salda Gölü'ne basında okuduğum olumsuz haberler nedeniyle önyargılı gittim, ancak hiç de öyle olmadığını gördüm. Yok arkadaşlar, gölün kıyısına  yol yapılıyor dedikleri yer, yıllardır kullanılan ve göle neredeyse yüz metre uzaklıkta bulunan eski yol. Asfaltı yenilenmiş sadece. Göldeki beyazlığı veren magnezyum mineralinin ise kararmış gibi bir hali asla yok. 

Seyahat etmek çok çok güzel; bu konuda şanslı olduğumu inkar etmiyorum. Ancak isterseniz siz de şansınızı çekebilirsiniz. İstemek her zaman işe yarar.

Esen kalın.












Yorumlar

Popüler Yayınlar