MİZAHIN ABİSİ

GIRGIR mizah dergisini duymayanınız yoktur. Hatta yaşı kırkı aşmış olanlardan tiryaki olanı da çoktur sanırım. Ben de o tiryakilerdendim. Henüz yaşım küçükken halamların evinde tanışmıştım GIRGIR'la, onlara gittikçe okurdum. Sonraları kendi paramla almaya başladım her hafta.

İlk yıllardaki sloganı 'Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı koca kavgasını şipşak keser. Her derde devadır, gırgır da gırgır' imiş. Oğuz Aral'ın yönetmenliğinde yayına başladığı ilk yılın sonunda 45 bin satarken 1978'lerde 280 bine ulaşmış, 1981-1983 döneminde 500 bine ulaşan tirajıyla Türkiye'de gelmiş geçmiş en çok satan mizah dergisi olmuş. 

Geçenlerde bir araştırma yaparken Oğuz Aral'la ilgili bir kitabın varlığını öğrendim. Korhan Atay ve Figen Kumru Akşit'in birlikte hazırladığı MİZAHIN ABİSİ OĞUZ ARAL kitabında hem Oğuz Aral'ın hayatı hem de doğal olarak GIRGIR dergisinin tarihi anlatıldığını öğrendim. Hemen internette sık sık kitap aldığım sahafıma sordum, buldu ve gönderdi. Şimdi elimden bırakamadan onu okuyorum. Biyografi ve anı kitapları okumak benim için anlatılmaz bir zevk, çok seviyorum. Hele böyle değerli insanların hayatını, yaptıklarını okumak apayrı bir zevk. 

Size burada GIRGIR dergisinin tarihçesini ve Oğuz Aral'ın hayatını anlatacak değilim; sevenleri, merak edenleri alıp okusun bu kitabı, mutlaka sevecekler. 

Kitapta iki şey etkiledi beni. Birincisi, varsıl bir aile iken babanın erken ölümüyle epey yoksullaşan ve anneanne evine yerleşen anne ile çocuklardan istenen, o evde yaşayabilmeleri için çalışıp para getirme zorunluluğu. Henüz çok küçük olan kız kardeş hariç hepsi bu hakkı kazanabilmek için gecesini gündüzüne katıyor ve çalışıp kazandığı parayı anneanne ile dedeye veriyor. Bu arada okula gidiliyor, dersler de aksatılmıyor. Ve işte bu şekilde hayata başlayan o çocuklar taşıdıkları sorumluluklarla bir sürü başarılara imza atıyor. Elbette her çocuk bu kadar zorluğu yaşamasın ama hayatı da erken yaşta öğrenmeye başlasın ki sorumluluk duygusu gelişsin. 

Şimdi yaşadığımız hayatlara bakıyorum da her birimiz çocuklarımızı sanki pamuklara sarıp sarmalıyoruz. Aman üşümesin, aman aç kalmasın, biz yapamadık o yapsın derken bir bakmışız sırtını tamamen anne babaya dayamış, kendi yaklarının üzerinde zor duran çocuklar olmuşlar. Yıllar önce Erdal Atabek'in bir köşe yazısında okumuştum böyle çocuk yetiştirilmemesi gerektiğini. Elimden ne kadarı geldi, tam olarak ne kadarını yapabildim bilmiyorum; genel olarak çocuğumdan memnun olsam da "Nerede hata yaptım da böyle oldu?" dediğim oluyor tabi. 

Bir bölümde de, "Kendi değerinizi önce siz biçmelisiniz. Siz kendinize değer verirseniz, karşınızdaki de verir." diyor Oğuz Aral. Bunu, yapacağı bir işe fiyat vermek için gittiği işletme sahibiyle tahmininin çok üzerinde anlaştıktan sonra söylüyor beraber çalıştığı, yol gösterdiği insanlara. Ne kadar doğru bir söz. Ve ben kendi işime başladığım ilk yıllarımı hatırlıyorum da şimdi ne korkaktım fiyat verme konusunda. Ya müşteri kaçarsa! Peki ama ya kaçmazsa, değil mi? Düşük fiyat vererek yaptığın işin de kendinin de değerini düşürmemek gerek. Geç de olsa anladım tabi ben de yıllar içinde. 

26 Temmuz 2004 yılında kaybetmişiz Oğuz Aral'ı. Ölüm yıldönümüne 10 gün kala onu bu vesile ile anmış oldum.



Yorumlar

Popüler Yayınlar