EVDE 35 GÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


En son Pandemide, 2020 yılında tam sekiz ay evde kalmıştım, dışarıya adım bile atmadan. Çok güzel bir deneyim olmuştu. Evimi sevdiğimi fark etmiş, mutfaktaki yeteneklerimi keşfetmiş, öncesinde fırsat bulamadığım balkon keyfimi yapmıştım sık sık. Hayatımın en güzel dönemiydi diyebilirim. 

Bu kez hiç keyifli olmayan zorunlu bir evde kalış yaşıyorum. Bugüne kadar otuz beş gün oldu, daha iki hafta var, sonrası belli değil. 

Ağustosun on sekizinde evde düşerek sol kolumu kırdım. Pazar günüydü ve yalnızdım, temizlik yapayım dedim, elektrik süpürgesinin hortumuna ayağım takılarak adeta uçar gibi yere kapaklandım. O düşüş anı sisler arasında zihnimde. Nasıl takıldım nasıl düştüm, başımın ilerisinde uzanan kolumun ucundaki hissetmediğim el benim elim miydi? Nasıl kalktım, nasıl telefona sarılıp yardım istedim, rüya gibi. 

Şükür ki sadece kolum kırıldı; elimde pense vardı (!) gözüme girebilirdi, nitekim alnıma çarpmış kanatmış. Allah korusun kafamı çarpıp beyin kanaması geçirebilirdim. Çok şükür bununla atlattım. Hemen Haydarpaşa Numune Acil, kayıt, röntgen, alçı, yeniden röntgen, olmamış, sök alçıyı yeniden ve daha büyük bir alçı tak, bir röntgen daha derken tam dört buçuk saat geçti hastanede. Omuzdan bileğe kadar alçıyla eve döndüm. Dik uyuyacaksın dedi doktor, oldukça kötü bir kırıkmış, ameliyat gerekmeden alçıyla halledebilmeyi umduğunu söyledi. Ödüm koptu tabi, ne derse yaptım iyileşmek için. On gün boyunca bol sirke sarımsaklı kelle paça ve kemik sulu çorbalar içtim. Fakat dik uyumak ne kadar zordu anlatamam. Koltukta oturup ayaklarımı önümdeki sandalyeye uzatmış durumda bir saat uyuyabiliyorsam yarım saat uyanıktım. İlk günler ağrılarım da vardı, uyku haram oldu günlerce. Sonrasında ağrılar hafifleyince koltuğun L kısmında kendime bir köşk kurdum. Böylece biraz eğimli yatarak azıcık rahatladım. Hemen tam bir ay böyle uyudum. Doktor sırtüstü yatabilirsin artık deyince iki gündür özlediğim yatağımda kıpırdamadan ama en azından uzanarak yatıyorum ve deliksiz uyku çekiyorum çok şükür.  

Alçıyı üç haftanın sonunda çıkardılar, omuzdan dirseğe kadar uzanan atel taktılar. Rahatlayacağım sanırken, elim ve kolum şişti, kan dolaşımım bozuldu. Üç haftadır hareketsiz kalan kasların ağrısı da cabası. Neyse, atelin boyunu küçülttük, biraz gevşettik ve alışan kasların ağrısı da geçti, şimdi çok daha iyiyim. 

Evde bir yandan tek kolumla bilgisayarda işlerimi yapmak durumunda da kaldım tabi. Tek kol ile daha neler nasıl yapılabiliyormuş öğrendim. Bu süreçte en çok ailem, dostlarım ve komşularımın yardımları için minnet duydum. Sağolsunlar her ihtiyaç duyduğumda yanımdaydılar. Evde yalnız geçirdiğim birkaç gün ve gece de oldu, ilk zamanlar korku içinde aman ona buna takılıp tekrar düşmeyeyim diye müthiş bir dikkatle yürüdüm, sonra alıştım, korkmadım ama dikkati de elden bırakmadım. 

Yalnız kaldığım gün ve gecelerde bol bol düşündüm. Hayatımı sorguladım, çocukluğumdan gençliğime ve bugüne... Nasıl bir hayatım olsun istemiştim, hayallerimin ne kadarını gerçekleştirmiştim? Daha ne kadar zaman vardı önümde bilinmeyen? Sevdiğim eski şarkıları da dinleyerek geçmişte dolaştım durdum. 

Vardığım yer hep aynı. Ben bugünkü dünyanın insanı değilim. Bu vahşi kapitalizmin kölesi olmuş insanlarla uyumsuzum. Bazen o kadar başka boyutta olduğumu hissediyorum ki bu da çok zorluyor. Dünya berbat bir yer oldu; yanımız yöremiz savaşta, güzel ülkem ise artık çocukluk ve gençliğimdeki yaşam sevinci ve hayallere izin veren bir yer olmaktan çoktan çıktı. Yaşam sevinci azalan, hayal kuramayan insan için hayat da anlamını yitiriyor. 

Bizim neslin hayatına dokunmuş çok değerli insanları, sanatçıları, aydınları birer birer yitirdik birkaç yıldır. Her ölümde sanki bir parçamız kopup gidiyor, geride derin boşluklar bırakarak. Yerine daha iyileri de gelmiyor maalesef, yozlaştı her şey. Ben evdeyken Alain Delon, Ahu Tuğba öldü.

Bu sabah da 90'lı yılların şarkıcı ve klip yönetmeni Metin Arolat'ın gencecik yaştaki kaybını öğrenince şok yaşadım diyebilirim. "90'lı yıllar bir dönem değildi, bir yaşam biçimiydi, kültürdü" diye yazmıştı Twitter'da (X) bir kullanıcı, o kadar katılıyorum ki bu tespite. Benim de en güzel yıllarımdı onlar. Bir daha geri gelmeyecek güzel yıllar...

Oğlum bir gün, "Anne siz ne güzel bir gençlik yaşamışsınız." dedi bana. Haklıydı ve ben onun için üzgündüm. Kayıp bir gençlik onlarınki. "İnşallah siz de güzel günler göreceksiniz oğlum." dedim çok umutlu olmamakla birlikte. Gelecek elbet o güzel günler ama gençlikleri bitmiş olacak, yazık.

Çok uzatmadan bağlayayım, tek elle yazarken yoruldum açıkçası. 

Uzun zaman sonra yazabildiğim için şükrediyorum ve herkese sağlıklı günler diliyorum. 


Yorumlar

  1. Ahhh Nurten kardeşim. İçim burkuldu yazıyı okuyunca. Ne diyim değerli kardeşim benim. Çok geçmiş olsun. Sağlığına dikkat et. Yazdıklarına aynen katılıyorum. Lakin, elimizde gelen bir şey yok. Ben sağlığın ne denli önemli olduğunu bundan tam 24 yıl önce acı bir şekilde öğrendim. İki kez beyin tümörü ameliyatı geçirdim. İşitme %95 kayıp oldu. Çok sevdiğim öğretmenlik mesleğine devam edemedim. Çoğu arkadaşlar bunu bilmiyor. Yıllardır acısını çekiyorum. Yazını okuyunca çok duygulandım. Bunu yazmamın nedeni bu. Lütfen, daha dikkatli ol. Çok çok üzüldüm. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah hocam, işitme kaybınızı öğrendim Fatma hanımdan ama beyin tümöründen kaynaklı olduğunu bilmiyordum. Allah başka keder, onulmaz dert vermesin. Sağolun varolun, selâm ve sevgilerimle.

      Sil
  2. Nurtenciğim çok geçmiş olsun. Niye haber vermedin. Sıkıntılı günleri atlatmışsın çok şükür. Sağlıklı ve huzurlu günlerin olsun. Sevgiler…🫶❤️

    YanıtlaSil
  3. Canım, adını yazmadığın için bilemedim ama yakınım olduğun belli:)
    Çok teşekkür ederim, sevgiler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar