KORKUYLA YAŞAMAK! SOKAKTA GÜVEN YOK


Üsküdar'da doğdum, büyüdüm, hâlâ doğduğum yerde yaşıyorum.

On yedi yaşımda Adapazarı'na yüksek okul eğitimi için gittim ve iki yıl orada yaşadım. Cuma akşamları trenle İstanbul'a döner, pazartesi sabahları da yine Adapazarı'na giderdim. Akşam trenleri bazen rötar yapar geceyi bulurdu yolculuğun sonu. Ne bu gece saatlerinde ne de sabahın kör karanlıklarında herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Seksenli yıllardı.

İşe başladığımda on dokuz yaşındaydım. İngilizce öğrenmek için iş çıkışı Nişantaşı'ndaki İngiliz Kültür dershanesine gider, akşam geç saatte otobüs ve vapur ile Üsküdar'a geçip evime varırdım. Doksanlı yıllardı.

Hafta sonlarını Beyoğlu'nda geçirir, yeme içme, gezme, sinema, konser vs. derken yine geç saatlerde Taksim meydanında arkadaşlarımızdan ayrılır evlerimize dağılırdık. Metro, Marmaray, Metrobüs yok, dolmuş, otobüs, motor gibi vasıtalarla yolculuk yapardık. İkibinli yılların başı, ortalarıydı.

2013 yılından sonra Kadıköy'ü mesken edindik gezip eğlenmek için. (Gezi olayları sonrasında) Saat ne kadar geç olursa olsun, dolmuşta tek kadın bile olsam hiç sıkıntı çekmeden evime vardırdım. 

Üç beş yıl öncesine kadar İstanbul'da bir kadın olarak yalnız başıma bir yerden bir yere gitmekten hiç korkmadım. 

Artık korkuyorum!

Üstelik sadece gece değil gündüz saati bile başıma ne geleceği konusunda endişeliyim. 

Geçirdiğimiz hafta yaşananlar inanılmaz korkunçtu. Henüz bir türlü aydınlatıl(a)mayan Narin'in cinayetinin şokunu atlatamamışken, şehit edilen polis Şeyda Yılmaz'ı unutamamışken, her gün basında, sosyal medyada kadına taciz, tecavüz olayları ile aklımızı oynatma raddesine varırken Edirnekapı surlarında yaşanan vahşet haberi ile sarsıldık. On dokuz yaşında iki genç kız yine on dokuz yaşındaki genç bir adam tarafından katledildi.

Fotoğraflara, videolara bakamadım, denk geldiğim biri o kadar korkunçtu ki. Öldürülen iki kızdan biri olan İkbal Uzuner'in annesinin feryatlarını unutamayacağım. Kızının kesik başına bakıp feryat eden o anne nasıl yaşayabilir bundan sonra? Aklım almıyor. 

Katil Semih Çelik'in madde bağımlısı psikiyatrik hasta olduğu belirtiliyor. Sanki olayı normalleştirme gibi gösteriliyor bazı yayın organlarında. Hayır, hiç normal değil. Semih Çelik gibi bir sürü potansiyel katil dolaşıyor aramızda. Bindiğimiz dolmuşta, otobüste, vapurda, metroda yanımızda oturuyorlar. Ne zaman ne yapacakları asla belli değil. 

Korkuyorum!

Çeşitli sebeplerden ev değiştirmem gerekiyor, aradığım evlerin tamamı merkezde ve mümkünse cadde üzerinde. Ara sokaklardan ödüm patlıyor. Vasıtadan indiğimde hemen evime girebilmek istiyorum. 

Sokaklar güvensiz, Suriyeli, Afgan, Arap milletinden geçilmiyor ortalık. Bunlardan daha çok korkuyorum. Teksas solda sıfır kaldı, önüne gelen istediğini taciz ediyor, bıçaklıyor, silah çekiyor. 

Nasıl bu hale geldi bu güzel ülke, bu güzel şehir aklım havsalam almıyor artık. Kanunsuzluk, kuralsızlık normali oldu ülkenin. Adeta büyük bir tımarhanenin içindeyiz hepimiz. 

Her gün 'Günaydın' diyorum birilerine, günün aydın olmadığını bilerek maalesef. Günün güzel geçmesi umudu işte bu da. 

En korkuncu bütün yaşananlar bir süre gündem oluyor sonra unutuluyor.

Geçmiş güzel günlerinde korkusuz yaşadığımız hayatımızın bu hale gelmesine inanamıyorum. 

Gerçekten inanamıyorum. 

Fakat umudumu da hiç kaybetmek istemiyorum. Yoksa böyle nasıl devam edilir yaşamaya?


Yorumlar

  1. "Söz uçar yazı kalır." denir yüzyıllardır. Ama ders çıkarılması, düşündürmesi, kalıcı olması beklenen her yazı okunur mu acaba? Duyguları anlamak, özelden genele ulaşmak, daha da derinlemesine anlamak, çareler düşünmek, önlemler almak ancak hazin sonuçlarla karşılaşıldığında suskun kalmak... İstatistiklerde sayılar tavan yaptıktan sonra bile haklı-haksız, suçlu-suçsuz kavramlarının içinin bomboş kalması.
    Sizi öyle iyi anlıyorum ki...
    Keşke bu sesler , bu sorular gerekli yerlerde cevap bulsa. Beklemek can yakıyor, acıtıyor, incitiyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar