HATIRLAYIŞ
Cumartesi akşamı YouTube'da karşıma tesadüfen çıkan belgesel videosunu büyük bir keyif ve hüzünle izledim.
Füreya Belgeseliydi bu. Kale Tasarım ve Sanat Merkezi hazırlamış. Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral'ın ölümünün 20.yılında 2017'de yapılan kapsamlı retrospektif sergiye gitmiştik ablamla birlikte. İşte bu belgesel, o sergi ve sergiye ait hazırlanan kitaptan hareketle yapılmış. Belgeselde sergiden görüntüler de vardı ve bana o günkü heyecanımı yaşattı.
Füreyya Koral'ı Ayşe Kulin'in 2000 yılında yayınladığı Füreya romanıyla tanıdım ilk. Hayranı oldum onun ve kitabın içinde anlatılan diğer kişilerin. Okuyup bitirdiğimde kendimi Şakir Paşa ailesinden biri gibi hissettiğimi hatırlıyorum. Bedri Rahmi Eyüboğlu ailesine de böyle katılmıştım diyebilirim. Bu kitap bana başka kitapları okuttu, başka dünyalara açılmamı sağladı. Şakir Paşa Ailesi ile ilgili ne kadar kitap varsa okudum, ailenin Büyükada'daki aile mezarlığına gittim defalarca. Nasıl ki Burgazada benim için Sait Faik Abasıyanık demekse Büyükada da artık Şakir Paşa Ailesi demekti.
Kendimi durduramaz şekilde kitapta anlatılan sanatçıların dünyasına daldım. Kırklı yıllardan Yetmişli yılların sonlarına dek yaşanan sanat ve edebiyat dolu büyülü hayatın içinde hissettim kendimi ve çok imrendim; ah keşke o yıllarda yaşasaydım dedim.
Kimler yoktu ki o dünyada?
Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), Fahrelnisa Zeyd, Aliye Berger, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nejad Devrim, Şirin Devrim, Adalet Cimcoz ve diğerleri.
Ben artık Bodrum'a başka gözle bakıyordum. Asıl Mavi Yolculuk neymiş, ne zaman yapılmış öğrenmiştim. Herkesin eğlenmeye gittiği Gümbet'de Cevat Şakir'in mezarı olduğunu biliyordum ve onu ziyaret ediyordum.
Beyoğlu Tünel yakınındaki Narmanlı Han'a başka gözle bakıyordum. Orası artık benim için Aliye Berger demekti, Ahmet Hamdi Tanpınar demekti. Kaç kez girdim artık harap haldeki hanın o güzelim akasya ağaçlarıyla dolu avlusuna. Bir keresinde hatta Aliye Berger'in dairesine çıkmaya çalışmıştık arkadaşımla fakat o kadar haraptı ki korktuk, zaten birkaç merdivenden sonraki girişi de kapalıydı. Narmanlı Hanın girişinde solda bir piyango bayii vardı, avlunun ortasındaki bağımsız binada bir noter vardı. Her yerde kedi vardı, kedili han denebilecek kadar. Maalesef 2013 yılında iki tüccara satılınca tamamen ticari kaygı güdülerek restorasyonu yapılıyor. Mekanın hafızası yok ediliyor ve 2017 yılında bu haliyle açılıyor.
Bu yıl nisan ayının başında bir iş için Karaköy'e gittiğimde havanın güzelliği beni kışkırtınca Tünel'e çıktım. Taksim'e yürüyecekken Narmanlı Hanın önünde durdum ve sol üst kat köşe daireye eni konu baktım. Burasıydı işte Aliye'nin evi ve şimdi lüks bir kafe lokantaydı. Hızlı bir kararla handan içeri girip o kafe lokantaya çıktım. Henüz tam öğle vakti olmadığından kalabalık değildi. Aliye'nin balkonuna küçük masalar konmuştu, oturdum ve kahvemi söyledim. Zaman durmuştu benim için, o balkonda kahvemi yudumlarken bir an Aliye oldum ve onun kimliği ile baktım çevreme. İstiklal Caddesindeki insanlara, binalara. Allah'ım o kadar mutluydum ki, reddettiğim kötü restorasyon sonucu buraya yerleşen bu kapitalist düzenin işletmesinin varlığı sayesinde bu balkonda o dönemi yaşıyordum adeta.
Füreya belgeselinden sonra da yine tamamen tesadüfen (Aslında artık tesadüf yok tabi. Yapay zeka ilgi ve beğenine göre koyuyor önüne) Fahrelnisa Zeyd belgeseli çıktı karşıma. Onu da heyecan ve hüzünle izledim cumartesi akşamı.
Bugün ise (Pazar akşamı) pat diye Narmanlı Han ile ilgili bir sohbet programı düştü önüme.
Tanpınar Merkezi kurucusu Prof. Handan İnci ve Umut Mete Soysal'ın konuşmacı olduğu bir program. Öğrendim ki Umut Mete Soydan 2015 yılında han restorasyon öncesi kapatılmadan hemen önce tarihe tanıklık edecek bir belgesel hazırlamış. Kültür Bakanlığının da desteğiyle hem de. Fakat hâlâ bir sponsor bulamadıklarından belgesel henüz hiçbir kanalda yayınlanamamış. Ufak kesitler halinde birkaç video var sadece. Harika bir izlence oldu benim için. Tanpınar'ın on yıl kadar yaşadığı odanın harap da olsa fotoğraflarını görmüş oldum. Orada yıllarını geçirmiş esnafların konuşmalarını dinledim. Hepsi de hanın bir ruhu olduğundan, avlusunda bir çay yahut kahve içmenin bile insana ne kadar huzur verdiğini söylüyordu. Ahmet Hamdi Tanpınar da zaten Huzur romanını burada yazmış.
Hafta sonum böyle geçti, hatırlayış ve hüzün...
Çok güzel bir yazı tatlım. Bu arada Şair paşa ailesinin dizisi yapıldı,izleyebilirsin.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilDizisi yapılmış evet ama biraz reyting amaçlı galiba. Adı bile öyle, 'mucizeler ve skandallar'. Bakarım ancak fazla sarmaz sanırım.
Selâmlar.