GERİ GEL YAŞAM SEVİNCİ, LÜTFEN!

Birisi bana sabah erken kalkamama büyüsü yaptı herhalde. Başka bir sebep bulamıyorum, delirmek işten değil. Kalkamıyorum, biraz daha, on dakika daha diye diye alarmı erteliyorum, bir de bakmışım bir buçuk saat geçmiş aradan. Kahvaltı etmeden de evden çıkmak adetim olmadığından bir saat de o fasıl sürüyor. Hadi bakalım öğlene doğru ofise yolculuk. Kahvemi içtikten sonra da zıpkın gibi olup işe dalıyorum. Ama gün yetmiyor ve bazen işler akşama kalıyor. Hep diyorum ki bu düzende evli olsaymışım kocam beni boşarmış. 

Sabahçı bir insandım ben oysa. Güne erken başlamak en sevdiğim şeydi. Koşa koşa işe giderdim; hafta sonları da hem gezer hem evimin işini yapardım. Yemeksiz kalıp dışarıdan yemezdim. 

Ne oldu diyorum, neden yıllardır sürdürdüğüm düzen böyle saçma sapan bir hale evrildi? 

Düşünüyorum, düşünüyorum ne yapabilir de eski düzenime kavuşurum diye. Aslında biliyorum, en büyük etken meslek yaşamımızın git gide ağırlaşması, kendimize ayıracak zamanın git gide azalması hatta yok olmaya yüz tutması. Bende böyle, biliyorum ki birçok meslektaşım için de aynıdır. Neredeyse her gün yeni bir mevzuat, bize yüklenen yeni sorumluluklar. Ayın her günü bildirim, beyanname, form vs. Allah ne verdiyse. Az iş istiyorsun para yetmiyor, biraz daha artırayım diyorsun bu sefer personel gerekiyor ve onun maliyeti yüksek. 

İkinci etken ülkenin ve dünyanın durumu. Ekonomik şartlar insanda geleceğe dair hayal bırakmadı. Hedef koyamıyor, koysak da tutturamıyoruz. Günü kurtarmak için yaşamak yaşamak mıdır Allah aşkına? Delirme sınırlarını zorladığımda açıyorum Nermin Candan'ın Hayat Mı Bu? şarkısını, avazım çıktığı kadar söylüyorum birlikte. Geçtiğimiz hafta ofiste duvarları yumruklamak istedim. Bir uçurumun kenarında durup kollarımı açıp avazım çıktığı kadar bağırmak istedim. 

Halim, melalim budur benim bu aralar.

Ben böyleysem düşük ücretle çalışmak zorunda kalan insanların Allah yardımcısı olsun

Tüm enerjimi pozitif bir şekilde toparlayıp neşeyle güne başladığım zamanlar oluyor elbette, fakat çok değil en fazla bir iki gün içinde pat bir felaket oluyor, siyasette sarsıcı birtakım olaylar oluyor, hadi bakalım dolaş dolaşabilirsen pür neşe. Yok olmuyor ben yapamıyorum. 

Elbette yiyorum içiyorum, çok şükür hâlâ geziyorum, dans ediyor müzik dinliyorum, kitap okuyorum. Ama eskiyle kıyas edilmeyecek düzeyde. 

Bir de, "Keşke bu dönemde yanımda olsaydı" dediğim dostumun eksikliği var. Keşke telefonla konuşmak yetseydi...

Bir ara, "Yoksa yaşlanıyor muyum? Ondan mı bütün bu hevessizlik, yaşam sevinci eksikliği?" demedim değil. Yok, ondan değil, olamaz. Benim ailem ve çevremde o kadar çok hayat dolu, sekseninde bile hâlâ hayal kurup hedef koyan insanlar vardı ve ben onları görerek büyüdüm. En başta rahmetli annem, babam, halam ve Allah sağlık versin Hatice ablam. 

Bu arada, kimse bana büyü falan yapmamış anlaşılan, toplu büyü bu, koca ülkeyi kaplayan bir sihir var, ruhumuzu kaplayan bir renksizlik var. 

Fakat biliyorum bu renksizlik sona erecek, elbet sona erecek ve inşallah biz de göreceğiz. 

Hayat bu değil, böyle olmamalı. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar