HOŞGÖR KÖFTECİSİ


Çoğunluğun şairliğiyle tanıdığı Orhan Veli 1947-1950 yılları arasında altı tane hikâye yazmış. Bu altı hikâye Tanin Gazetesi, Seçilmiş Hikâyeler ve Yaprak dergilerinde yayımlanmış. 1950 yılında otuz altı yaşında gencecik öldüğünü biliyoruz. Kim bilir, ölmeseydi daha fazla öyküsünü okuma fırsatını bulabilecektik.
Usta hikâyecimiz Sait Faik'in de az sayıda şiir yazdığını geç öğrenmiştim, aynen onun gibi Orhan Veli'nin de hikâyeleri olduğunu yeni öğrendim.
Bu iki edebiyatçımız birbirlerine çok benziyor. İkisi de konularını günlük hayattan, sıradan yaşamlardan seçmiş, kahramanları sıradan, yoksul insanlar. İşçiler, işsizler, aile babaları, pezevenkler, ev kadınları, orospular, masum ve saf yahut hin, acımasız çocuklar.
Balıkçı köyleri, gecekondu mahalleleri, eski İstanbul sokakları, Beyoğlu'nun arka yüzü.
Zaten yakın arkadaşlar ikisi de ve aynı dünya görüşüne sahipler, son derece hümanistler.
Orhan Veli'nin öykülerini okumaya başlar başlamaz karşımda naif, çocuksu bir ruh taşıyan anlatıcı buldum. Bu anlatıcı zaman zaman kendiyle konuşuyor, zaman zaman bir hayali konuşturuyor. Ama hep naif, sevgiden, güzellikten, barıştan, insancıllıktan yana. Güçsüzün, ezilenin yanında. Bir yandan dünyanın sevgi ve barış içinde olmasından yana, bir yandan ise umudunu kesmiş durumda.
(Hiç yabancı değil bu ruh hali bana)
"Ilık bir mart güneşi, iliklerine kadar ısınıyor insan. Böyle havalar, kış sonlarında, çok kişileri mesut eder. Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada?"
"İşsizlik kötü şey vesselam. İşsizliğin kötü olduğunu da yalnız aç kaldığım zamanlar düşünüyorum. Can sıkıntısından bunaldığım sıralarda da düşünsem ya."
"Hem ne diye ukalalık ediyorum? Biz bu dünyaya ecir gelmişiz ecir gideceğiz. Ben de müteahhit olacak değilim ya! Ne hakkım var: 'Ben neden beş lira kazanayım da o beş yüz lira kazansın' demeye. Ben işsizim o müteahhit. Ben fakir bir aileden gelmişim, o zengin bir aileden. Ama benim okumuşluğum varmış da onun yokmuş; kimin umurunda? O işini biliyor, ben bilmiyorum. Mademki biliyor, yaşamak da onun hakkı."
Kitapta bir hikâye de çeviri; William Saroyan'ın "Love, Here Is My Hat" hikâyesini serbest olarak Yaşasın Aşk adıyla çevirmiş. Bu çeviri de ölümünden sonra 1952 yılında Vatan gazetesinde yayımlanmış.
Kitabın sonunda ise "Orhan Veli Edebiyat Hakkında Konuşuyor" diye bir bölüm eklenmiş. Bu küçük söyleşiyi Bahadır Dülger yapmış. Kesinlikle okunmaya değer.
Ufak ufak, lezzetli hikâyeler hepsi. Çantanda her daim taşıyabileceğin, canın sıkıldıkça okuyup hayatın güzel olduğunu hatırlayabileceğin hikâyeler.
Gerçekten, keşke erken ölmeyip yazsaymış büyük usta...

Yorumlar

  1. Günaydın Nurtenciğim,
    Ben de Orhan Veli'yi sadece şiirleri ile tanıdım.Hikayelerini duymamıştım. BU iki değerli usta hakkında verdiğin değerli bilgilerden dolayı teşekkürler canım..Bu kitabı edinmeye çalışacağım..
    Her iki şairimizin de ruhları şad olsun.
    Gönlünce bir pazar geçirmeni diliyorum öpüyorum, sevgiyle, dostça kal..

    YanıtlaSil
  2. Özür canım ya!! ne pazarı :) şaşırdım bu gün cumartesi değil mi? pazarı hafta sonu olarak düzeltiyorum..:( Günleri de şaşırdım.:))

    YanıtlaSil
  3. Sağol canım. Olsun, ben de yorumunu pazar günü okudum zaten.
    Fakat şimdi çok üzüntülüyüm, 8 şehit haberini duydum ve kahroldum inan. Ne zaman bitecek bu terör belası bilemiyorum. Allah sabır versin ailelerine.

    YanıtlaSil
  4. Hakikaten ne kadar genç bir yaş:(((36 ne demek yaa:(((yine de arkasında güzel bir isim bırakacak kadar yaşamış olması belki tesellimiz...günlük hayattan insanları konu alan hikayeleri ben de çok severim ah Nurten'im sen tanıttıkça o kadar kitap birikiyor ki, ben ne halt edeceğim?:))))sevgilerimle öptüm

    YanıtlaSil
  5. Ben de öyle canım.. İçimden artık yeterrr diye bağırasım geliyor..Allah yardım etsin anacığına ve yakınlarına..:((

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar