CİBALİ KARAKOLU


Cumartesi akşamı Cibali Karakolu'nu seyrettik Üsküdar'da.
Sezonun finalini yapmış olduk böylece. Ama ne final! Muhteşemdi. Epeydir bir tiyatro oyunundan bu kadar zevk almadım.
Genellikle bir ay önceden biletleri alırım, fakat Cibali Karakolu kapalı gişe oynadığından bilet bulamamıştım. Nisan ayı da Şehir Tiyatroları'nda sezonun son ayı olduğundan başka bir gün seyretme şansımız yok. Allahtan sandalye bileti diye bir şey var. Oyundan bir iki saat önce gişenin önünde dikilip şansın varsa biletini alıyorsun. Eh, bu konuda Açıkhava konserlerinden tecrübem var, kafama koydum, bileti alır almaz da ahaliye telefon açıp haber vereceğim koştursunlar diye. Tam üç saat önce girdim tiyatrodan içeri; gişe memuru iki saat sonra satışı açacaklarını söyledi. Vakit öldürmem gerek, hemen yeni keşfettiğim kafeye gidip bir bardak çayla birlikte gereksiz karbonhidrat yüklemesi yaptım. Gazetesiz kitapsız kaldığımı fark edince kafedeki müşterilerin konuşmalarına kulak verip bir de dahil oldum sohbete. Bir buçuk saat vardı, kalktım, tekrar arzı endam ettim gişede. Baktım akşam yemeğini yemekte olan delikanlı gelenleri geri çeviriyor; utanarak sordum, "Daha başlamadı mı?" diye. "Siz daha önce de gelmiştiniz değil mi? Tekrar gelip gitmeyin, bileti kesiyorum size." deyince dünyalar benim oldu.



Sandalye bileti malum, en arkadaki numarasız yerler. Fakat gerçekten şanslıymışız biz, sekizinci sırada gelmeyenler varmış, oraya aldılar bizi.

Oyunun, bir Fransız bulvar komedisinden Muammer Karaca ve Refik Kordağ tarafından uyarlandığını henüz öğrenmiş bulunmaktayım. Orijinal adı da Zifaf Gecesi imiş. İlk olarak 1955 yılında Muammer Karaca'nın kurduğu tiyatronun açılış oyunu olarak oynanmış. Ve on altı yılda üç binin üzerinde oynayarak Türkiye'nin en uzun süre afişte kalan oyunu olmuş. Döneme göre sürekli değişen esprilerle popülerliğini korumuş. 1980 ve 1990lı yıllarda Nejat Uygur tarafından tekrar sahneye konan oyunun Şehir Tiyatrolarının 100.yılı kutlamaları oyunlarından birisi olarak üçüncü sahneye konuluşu bu

Yönetmen Nedret Denizhan. Oyunculardan bazıları, Berrin Koper, Cem Uras, Deniz Yeşil Mavi, Naci Taşdöğen, Tarık Şerbetçioğlu ve tabi ki Zihni Göktay.

Kırık dökük Cibali Başkomiseri Cafer (Zihni Göktay), sert görünümlü ancak çok çapkın biridir.Çapkınlık yaparken kendini tüccar Necip Zoka diye tanıtmaktadır. Komiser bir yandan karakolun işleriyle uğraşırken bir yandan da Çapkınlıklarının düğümünü uyanıklığı sayesinde çözmeye çalışır.

Ben oyuna tamamen Zihni Göktay için gittim. Lüküs Hayat ve Sarıpınar 1914'te defalarca seyretme şansı bulduğum bu büyük sanatçıyı tekrar seyretmek için. Oyun ne olursa olsundu açıkçası. Ancak oyun muhteşem, Zihni Göktay hepsinden muhteşem olunca cumartesi gecesi büyük bir mutluluk ve huzurla döndüm evime.
Müzikalleri hep sevmişimdir, coşku ve neşe dolu bir ortamda her şeyi unutuyorum. Hele bu aralar bir iki saatliğine de olsa her şeyi unutmaya o kadar çok ihtiyacım vardı ki, çok iyi geldi.

Oyunun bir çok sahnesinde doğaçlama yapıldı, güncel espriler yerine cuk oturdu. O espriler ki, Şehir Tiyatrolarnda nasıl yapıldığına şaşırıyorsunuz.

Zihni Göktay adeta bir okul, özellikle oyuna kattığı tarih ve edebiyatla ilgili pasajlar şimdinin genç tiyatro seyircisine çok şey öğretiyor.

Perde inerken alkış kıyameti koptu, üç buçuk saate yakın bir süre bize hiç sıkılmadan oyunu seyrettiren sanatçıları ayakta alkışladık. Son söz olmalı diyerek terörü lanetleyen, savaş değil barış ve huzur istiyoruz diyen Zihni Göktay iyice devleşti sahnede.

İyi ki tiyatro var!

Yorumlar

Popüler Yayınlar